Hayatını paylaşacak, bir
hayat arkadaşı bulamayanların oranı bir dost bulamayanların oranına göre daha
yüksektir.(hayır elimde bu yönde istatistikî bir veri yok, tamamen benim
teorim.) Çünkü aşk için daha farklı kıstaslar belirleyip çıtayı daha yükseğe
koyarken, dostluk için daha geniş bir tolerans ve manevra alanı bırakılır
genelde. Son derece nemrut ve aksi bir insan değilsek, okulda, işte, tatilde
arkadaşlar edinebilir ve bu arkadaşlıkları ömür boyu sürdürebiliriz. Dostluk
mühim, gerçek dost bulmak ondan da mühim. Dost dediğin haset etmeden sevincine
ortak olurken, canın yandığında ona pansuman yapmayı da bilmeli. Sinan ile Ömer
de farklı mizaçlarına rağmen çocukluktan itibaren tüm bu dönemeçleri birlikte almışlar. Bu bölümde yaşadıkları da ne ilk ne de son kırılma. Ve hangisi
haklı hangisi haksız deseniz ben ikisi de derim.
Sinan işine duygularını
karıştırıyor, evet. Ama Ömer de Defne konusunda karıştırdı ve karıştırıyor. Öte
yandan, biri hapşırsa batma tehlikesi geçiren Passionis’in batmak üzere olan
Cherie ile birleşme kararı da mantıklı gelmiyor. Fakat daha 200 bini bile olmayan ve bu yatırıma -batasıca- adından başka hiçbir şey katamayacak olan
Galo ile mağaza açma işi de, Cherie ile ortak olma işi kadar verimsiz bir
atılım. Üstelik reddetme ifadesi de çok önemli. İşin içinde kıymet verdiğiniz
insanlar varsa, kafadan reddetmek yerine, onların duygularını ve düşüncelerini
de dikkate almanız gerekir ki bu konuda da Ömer hatalı. Neyse ki Ömer “üzerinde
sonsuz etkisi olan Defne’nin” etkisiyle, öncelikle aşk sayesinde sınırlarını
genişletti. Şimdi Sinan da dostu olarak bundan nasibini almalı.
Fikret'e karşı bakış açım
Bu hafta temamız dostluktu, odak
Sinan ve Ömer gibi gözükse de mesela mahalle tayfası da her zamanki gibi her şartta Defne’nin yanındaydı. Vefalı Koriş de üzgün Yasemin’in yaralarını
sardı. Ece bile dostluk namına
Fikret’e yanlış yolda olduğunu söyledi. Fikret’in sözleri ve tavırları da
tuttuğu yol kadar çarpık ve tutarsız. Neriman’a dediğine göre insanların
karşısına geçip onların ne yapacaklarını söyleyemezmişiz ama kendisi Defne’ye
ahkam kesebilir mesela. Dürüstçe(!) niyetini belli eden bir kadın olarak Ömer’i
iş bahanesiyle evine yemeğe çağırması da şeffaflık kapsamına giriyor herhalde. Zamanında
Ömer’le çalışmak istemeyen Galo’ya bakın hele. “Kadın ruhundan anlamayan”
adamın yakasından düşmüyor iş yapalım diye şimdi. Tatlım bak bu adam sahiden
kadın ruhundan anlamıyor(!), bence sen daha iyilerine layıksın!;) Ayrıca ne o
öyle dudağını 1992 model Seren Serengil gibi dudak kalemiyle kalınlaştırma
çabası? Retronun da bir sınırı var! Neyse, seni müttefikimiz Neriman’a havale
ediyorum.
Keşke Defne temelin sağlam olduğunu ispatlamak için bu
mağaza teklifini kabul etmeseydi. Biz temelin sağlamlığından eminiz, bırak
Fikret de New York’taki evinde kukumav kuşu gibi otururken ne düşünürse
düşünsün. Serdar(Ortaç olmayan) haklı; yılanla çuvala girilmez! Aşk sınandıkça
değerlenir kabul. Hiçbir şey yaşamamışken “Biz yıkılmayız!” demek kolaydır
fakat yapay sınamalara da ihtiyacımız yok. Çünkü bizimkilerin aşkı yeterince
sınandı ve mevcut durumda Ömer’in aşkının sınanması gibi bir durum söz konusu
değil. Ömer’in aşkından şüphelenecek, üçüncü bir kişinin bu aşkı yıkmasından
endişe edecek noktayı çoktan geçtik. Mesela, söz konusu Feryal olsaydı, durumu
güle oynaya karşılamasa da bu kadar kafasına takmazdı Defne. Derdimiz Fikret’in
Ömer’i kendine aşık etme ihtimali(!) değil, kendi emelleri uğruna oyunu
anlatarak Ömer’i Defne’den uzaklaştırıp, o aradaki boşluğa girme isteği. Oyunun
ortaya çıktığı dönemde, aşkı olmasa da inancı sarsılacak Ömer, Defne’den kalben
olmasa da, bir süreliğine uzaklaşacak ve çok dürüst(!) Fikret bundan
faydalanacağı anı kolluyor.