“İnsan
öleceğini bile bile nasıl yaşar?
Ya
çıldırır, ya öleceğini unutur.”
Nazım
Hikmet
İlişki Durumu: Karışık’ın
39.bölümünü yukarıda alıntıladığım dizelerin ruh haliyle izledim aslında. Güldük,
eğlendik ama bu hafta yemeğin tadı bir değişikti. Nedeni ise malum… Çıldırmamak
için unutmayı seçtim ama olmadı. Bu güzel masalın bitmesine bir adım kalmasını
hatırladıkça içimde bir şeyler koptu. Neyse… Ayrılık cümlelerimi kendime
saklayayım da anın tadını çıkaralım! Carpe Diem!*
On
bir gün önce (Evet, yeni bölümü tam on bir gün sonra izleyebildik!) Ayşegül’ü,
kitap tanıtımından ve Can’dan hızlıca kaçarken bırakmıştık. Aradaki sürede Can
annesine evine dönmüş. Otel köşelerinde sürüneceğine, iyi olmuş. Ayşegül ve Gülendam’ın
ise başı kentsel dönüşüm ile belaya girmiş. Ya kızım, üç gün sakin
yaşayamıyorsunuz, değil mi? Ama bir türlü sevmediğim şu kentsel dönüşüm
hadisesinin Ayşegül’ün evinin kapılarını açan ilk anahtar olacağını tahmin
etmemiştim. Bir kapılar açılacak, bir kapılar kapanacak; Ayşegül, Gülendam ile
evlerine geri dönecekti.
Çünkü arkadaş olmak acil durumlarda enişteyi aramayı gerektirir.^^
Ayşegül’ün
evinin kapısını asıl açan anahtar ise Elif’in kendisiyle yüzleşmesi ve vicdanı
oldu. Elif, gerek Can ile konuşmasında gerekse Ayşegül’e bıraktığı mektupta
kendisiyle o kadar güzel yüzleşti ki…
İlişki
Durumu: Karışık kırkıncı bölümde değil de; yüz kırkıncı bölümde de bitseydi
Elif’in, sonunda vicdanının sesini dinleyeceğini hissediyordum. Milyar kere
söyledim ama yine söylüyorum ki Elif yalnız kalarak yaptığı kötülüklerin
cezasını çekti. Artık bu konu kapansın.
Elif, yine de kibar davranıp "Tükendim!" dedi. "Tükettiniz." demedi.
Elif
ile birlikte yaptıklarının cezasını Murat da çekti! Ayşegülsüz kalarak! Ne kadar
kötü, mide bulandırıcı, zor insanlar olursanız olun; hiçbir ceza sevdiğinizden
uzak kalarak geçirdiğiniz bir dakikadan daha fazla canınızı yakmaz. Murat,
eldeki elma mı, daldaki elma mı derken yolunu kaybetti belki. Belki de çok
sevmekten saçmaladı. Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi?
Alnına koyarken veda busemi, Can Tekin'e yakalanmayacaktık.
Gerçek
hayatta da bu işler böyle değil mi? Geçmişi geri getirip, yaptı hataları
düzeltebilen, seçtiği yanlış seçenekleri geri alabilen var mı? Varsa bana yazsın,
bir şey deneyeceğim! Hayır, bir de Elif ve Murat’ın mutlu olmamasının kime, ne
faydası var?
Elif
ve Murat, nam-ı diğer ElMur, geç de olsa oldu, çok da güzel oldu! Hikâyenin
ömrü daha uzun olabilseydi, ElMur’un temellerinin daha sağlam atılmış olmasını
görmek isterdim. Mesela, Murat’ın Elif’i kıskana kıskana âşık olması fena
olmazdı gibime geliyor. Neyse… Bu saatten sonra geçmişi kurcalamanın ya da
olmayacak varsayımlar üretmenin faydası yok. Ama çok güzel olmadılar mı? ^.^

Aşk be aşk!
Fotoğraf
Kaynak
ElMur’u
en azından geç bulup çabuk kaybettik. Geç bulup, geç kaybettiklerimiz listesine
bu hafta bir numaradan Gülendam ve Sıtkı ikilisi girmeyi başardı. İkisine de
doyamadık. Daha SıtGül diyecektik. Kadınlığın şanından Gülendam tatlı tatlı
Sıtkı’yı süründürecekti. Gülendam en sıcak gülümsemesi ile Sıtkı’ya baktıkça,
bizim de yüzümüzde güller açacaktı; Sıtkı, Gülendam’a utana sıkıla bakarken
bizim de yanaklarımız kızaracaktı. Tesellimiz, bu sefer sevenlerin acısız
kavuşması oldu.
Mutsuz vakitlerde açıp bakmalık. ^^
Kamu
spotu: Gülendam’ı yiyelim!
Gençliğin
iş bilmezliğine inat İsmail Dede ve Nebuş ikinci bahalarını yaşamaya başladılar
bile. Eski numara deyip geçmeyin: Esnerken, çaktırmadan eli, karşı tarafın
omzuna atmak tarihin gelmiş geçmiş en tatlış flört hareketlerindendir. Ayrıca
hala çalışıyor.
Mediha da boynu bükük kalmasın. :( Yazı devam ediyor...