Ömer, her ne kadar, Defne’nin Fikret Gallo ile ilgili triplenmesini komik, uğraşmasını eğlenceli buluyor olsa da, sonuçta işin bir de ciddi yanı var. Defne, en reelinden kırılıyor Ömer’e, haklı olarak. Demem o ki; hiçbir şeyi çözmeden, üstünü örteee örteeee örte, bugünlere geldik eyvallah da, e
bu balık battı, yan giderse sıkıntı büyük ey ahali.
O sorunların üstüne kat kat örttüğümüz yorganları, şöyle hazır bahar gelmişken, balkona mı sersek, ne yapsak? Bir havalansın garibanlar, telef oldular onlar da. Ört babam ört, nereye kadar? Hiçbir mutluluğumuz, temeline tam
oturmuyor böyle. Hep bir sallantı, hep bir zelzele. “Yeter saçmaladığın Defne,
hakikaten yeter!” den öteye gitsinler istiyorum, bir kez olsun. O düğümden kurtularak level atlayıp, karadüğüm olmuş problemlere bir el atsınlar, taşın altında elleri ezilsin de, başkalarının ellerini tutamasınlar istiyorum. Çok şey mi istiyorum?
Esas kızın tuttuğu eli başkası tutarsa o eli kırarız! Gazabımızdan kork Fikret Gallo, Nöro'nun askerleriyiz!
Ah Ömer ah! Sen ki bir neslin koca yürekli beyaz atv’li
prensiydin, sen ki dünyayı kurtaracak o 10 çocuğun vasisiydin, sen ki Yüce
İplikçi’ydin, benim Ömer’im İplikçi’mdin. Ama artık “Allah her kıza Ömer gibi
birini nasip etsin!” dualarına “Amin” bile diyemez hale getirdin beni.
İstemem ben öyle damdan düşer gibi “seni seviyorum” deyip, yine aynı avamlıkla yüzüğü takıveren Ömer’i. Ya da sevdiği kadının peşinden koşmayı bir türlü beceremeyen Ömer’i…
İlk kez yüzüne “Seni seviyorum” dedin Defne’nin ve o bunu hiç önemsemedi bile, çekti gitti. Bir peşinden git, bir sor. “Neden bu inadın? İhtimallerin hiçbir önemi yok şu an, senin yanındayım ve seni seviyorum. Bak senin ellerini tutuyor, senin gözlerinin içine bakıyorum. Her gün senin için uyanıyorum, yalnız senin için...” de ama yooook.
Aa Ömer bak burnun düşmüş, dur sen zahmet etme ben alırım!
Adamcağız kime nasıl bakacağını unuttu :(
Ah Ömer’im ah! Keşke eskisi gibi olsan… Keşke eskisi gibi olsak, Fikret Gallo’suz.
Gallo’dan korkmayanlar parmak kaldırsın desem, herkes kolunu bacağını kaldırırdı. Ama bu bölüm, Fikret’in “gitmeyeceğim” deyişinden sonra inanıyorum ki;
birçoğunuz benimle aynı fikire denk düştünüz. Neriman’a bile cephe değiştirtti bu kadın, gerisinin hesabını yapmaya gerek var mı? Bence yok.
Hayır, bir karşındakinden feyz al di mi? Ece ne güzel depresyona girmiş, sevdiği beyin sevgilisi olduğunu öğrenince kendini bir güzel ekarte etmiş, gidelim buralardan, yeni aşklara yelken açalım, diyor. Bir eğ
başını önüne de, topla tasını tarağını, bir bin uçağına, git. Yok anacım, geçirdi
tırnakları, mümkün değil bırakmıyor. O okyanuslar var ya o okyanuslar Fikret… Neyyyyse.
Gallo’nun “iyilik perisi” olduğu konusunda diretenlere de söylemek istediğim tek bir şey var: Fikret, olur da oyun ortaya çıkarsa, Ömer’de oluşacak incecik bir çatlaktan dahi içeri sızabilmek için denemek istiyor. Başka hiçbir açıklaması yok kalmak isteyişinin. Umudu olmayan bir insan, bir kadın neden kalsın? İz kaldı mı?
Allah’tan Neriman dahil oldu, bizim safoza kalsaydı
yanmıştık. Sağ olsun, kendisinin, Ömer’i uyandırmaktan başka yaptığı bir şey yok. Böyle durumlarda susmak bence daha iyi. Erkeğin seçeneklerine gözünü açmak, bile isteye ikinci kişilerin kucağına itmek gibi bir yerde. Hissettirmeden bütün kara çalıları yok edeceksin, ruhu bile duymayacak ki, olur da boşta kalırsa, gözünü kapattığında seçenekleri değil, seni değerlendirsin. Gene babaanne
öğütlerim, gene ben…
Ve Sude... Sana kızmaktan, senden nefret etmekten ben bıktım ama sen beynini ekmeksiz yemekten bıkmadın. Gallo-Ömer evliliği haberinin fitlini ateşleyen bu şirretti, bildiğiniz üzere. Yasemin ne güzel yaptı ama oooooh sefam olsun. Ben kovmuş kadar sevindim. Herkese hak ettiği muamele!
Ve Deniz Tranba. Gene korkutmadın.
Ve Koray. Yine güldürdün, hep güldürdün. En çok sen güldürdün!
Ve sizler. Kendinize iyi bakın efenim, haftaya görüşmek üzere...