Sezonun ilk bölümü çok acı, nefes aldırmayan ama
güzel bir bölümdü. Belki de bu yüzden yani bir önceki bölümün her sahnesinin
çok etkileyici olmasından dolayı bu bölüm istediğim tadı alamadım. Sanırım bu
bölüm bir geçiş bölümüydü. Evet, o acı hala üzerlerinde duruyor ama günlük
hayata yavaş yavaş dönüyor gibiydiler. Aslında bu da biraz garip geldi. Çünkü
öylesi birbirine bağlı bir mahallede hele ki mahallenin ağabeysi konumundaki
bir adamın evinde cenaze oluyor ama ikinci günden sonra eve kimse gelip
gitmiyor. Keşke hiç birimiz cenaze gelenekleri bilmesek ama benim bildiğim bir
hafta o evde yemek bile pişmez. Neyse etrafta fazla kalabalık olmasın istediler
sanırım.
"Geçen yaz ne yaptığını biliyorum" derken senin onun yanında olmaman gerekiyordu Kerime Hanım'cığım.
Kerime Hanım’ın, kocasının katil olduğunu öğrenip de
“Bu insanların ölümüne sebep sensin, şimdi gidip her şeyi Feride’ye
söyleyeceğim” diyerek aklının sınırlarını zorlaması bir yana, gayrimeşru bir
çocuğu olduğunu öğrendiğimizde bizim de aklımızın sınırları zorlandı ne yalan
söyleyeyim. Feride’ye bir kardeş geldi diye mi sevinelim yoksa Mehmet Saim’in
yine dört ayak üzerine düştüğüne mi üzülelim bilemedik doğrusu.
Ne yaptım diye sorma! Sen bir şey yaptığın için değil sana bir şey olmasın diye Mahir'in bu tavrı.
Alnımıza ne yazıldıysa o. Benimkine Karadayı yazmışlar,olacağım mecburen.
Fragmanı ilk izlediğimde, nezaret sahnesinde Feride’nin
ağlamasını görüp, Mahir’e çok kızmıştım onu öyle ağlatıyor diye. Bölümü
izlerken orada kızmadım aksine üzüldüm o hallerine ama savcıyla sorgudaki haline,
hadi o adam gıcık biri de, duruşmada hakime verdiği cevaplara sonra adliye
çıkışında gazeteciler karşısında kasılmasına çok sinir oldum. Ben Mahir’i
kabadayı olarak görmek istemiyorum galiba.
Böyle bir kulüpte assolist çıkmaz ki, olsun ama sizin sayenizde Ayten muradına erdi.
Kabadayı âlemi zaten ilginç bir topluluk olmuş. Franızca
aşk adını verdiği bir kulüp işleten sosyete lakaplı bir kabadayı, en albenili
haliyle bir sürü kabadayının arasında revü izleyen bir hanım ağa, diğerleri
daha kabadayı normlarındalar ama içlerinden en adam öldürmeye meyilli marangoz
olan herif gibi geliyor nedense.
Bu gülümsemeyi özlemeyiz umarım.
Mahir’in o adamı öldürmediğini elbette biliyorduk. Hem
Mahir suçsuz olduğunu bildiği bir adamı öldürmeyeceği için hem yanında gerçek
bir polis olan Yasin olduğu için hem de kendine verdiği tek can alma hakkını
Beyefendi’de kullanacağı için. Nitekim öyle de oldu ve adama öldü süsü verip
bir yere kapadılar. Daha önce de olduğu gibi acılar yüklendikçe Feride aklını
daha iyi kullanmaya başladı, Mahir ve Yasin’in bir şeyler planladığını anladı.
Gerçeği öğrendiğindeki gülümsemesi iki bölümdür gördüğümüz tek güzel şeydi.
Etme Mahir! Ardında babanı, kardeşlerini, yarini bırakıp gitme.
Şimdilik tek amacı Beyefendi’yi bulup öldürmek olsa
bile intikam Mahir’e göre bir duygu değil aslında. Nazif Baba’nın yetiştirdiği
bir evlada yakışan bir duygu değil. Orhan’ı saymıyorum çünkü o Mahir gibi
değil. O, Nazif Baba’nın yetiştiremediği evladı. Mahir bu cevvallikle
kabadayılar âlemine girer, onlardan biri gibi davranır ama onlardan biri
olamaz.
Bu acıyla farkında değil ama Nazif Baba’nın söylediği “Bulacağım başka
bir şey, öldüreceğim başka bir şey!” sözüyle ne demek istediğini Mehmet Saim’in
karşısına çıktığında anlayacaktır. Sevdiği kadının babasını öldüremeyeceği için onu bulacak ve adalete teslim edecektir.