Tam iki sezondur düşlediğim Mahir kıvama geliyor gibi.
Onun o "deli" hallerini bekledim ben hep, güçlü Mahir'i izlemeyi, asıp
keseceği, yakıp yıkacağı, merhametine perde indiren halini değil elbette ama
aklını daha çok kullanacağı hallerini, vicdanını koruyabildiği halini. Tabi ki
bu cadı kazanında söz sahibi olması için mecburen şiddet kullanacak başka türlü
zor yürür bu gemi!
İlknur'un bakışları korkutuyor.
Geçen hafta ki derin acı ve üzüntünün bu hafta
etkisi kısmen geçmiş gibiydi. Bu bölüm yavaş, aksiyonsuz ama gene bol
gözyaşlarıyla bezeliydi. Mahir ve vicdanı yapamayacağı işe girişti ve yine doğruluk kazandı. Ailede bir tek İlknur bıraktığım
yerde. En derin acı onda, en kapanmaz yara onun. Evet, Nazif Baba da eşinin
yokluğunu henüz kabullenmiş değil ama İlknur'un toparlanması biraz daha güç olacak.
Buraya bir not düşmek istiyorum; bu ev cenaze evi değil mi kaç gün geçti olayın
üstünden, niye kimse gelmiyor? Kara Ailesi mahallede kim dara düşse koşardı,
niye yalnız bu insanlar!
"Sen aynı böyle bak bana gözlerimin ta içine"
Bu bölüm kim olsa çatlardı ama Mahir öylece durdu.
Bu sakinlik ilerisi için bir prova sanki. Onun bu soğuk haline alışmakta
oldukça zorlayacak gibiyiz. Katılaşacağını düşündük evet, ama taş kesildi sanki.
Songül ve Osman sahnesi fevkalade güzellikteydi. Ben, her ne kadar Songül'ün
amacını anlayamasam da, Osman'ın "kederini dindirecek bir şey söyle"
sorusuna "hiç" yanıtı içime oturdu. Ölüme deva yok, zaman bile çare
değilken ne yapabilirsin acaba Osman?! Evde yer yerinden oynamış, ağabeyleri gözaltına
alınmış, İlknur yarı aklını kaçırmış; Songül, Osman'a ne anlatıyor! Aşk mı
diyelim buna, peki.
Feride'nin kardeşi Brad Pitt olacak dedilerdi ama yapacak bir şey yok iyi insan olsun o da yeter.
Bölümün en bomba konusu bence Mahir değildi,
biliyorduk bunu zaten Mahir katil olamaz, fıtratı uygun değil. Bizi şaşırtan
kişi Kerime Hanım oldu. Peki, Kerime Hanım; bize ilk öpücük hususunda
söyledikleriniz yalan mıydı? Halbuki biz ne çok inandık o söze; "Öpüşmek
bir mühürdür iki kalbin arasında" değil miydi biz mi yanıldık? Mehmet Saim
hep mi kötüydü yoksa sonradan mı kötü oldu diye sorduk birbirimize. Küçük bir
çocuğa bunu layık gören, kendi çocuğunun mutsuzluğunu düşünür mü? Her gün yeni
bir yüzüyle daha tanışıyoruz hayırlısı. Ama artık elimizde bir abi var! Hatta
korkarım ki bu abiyi özellikle bakıp büyütmüş Mehmet Saim, olur ya bir gün
büyür, ben de Kerime'ye karşı kullanırım demiş olmalı!
Mahir ve Feride sahnesi çok iyiydi hatta bölümün en
iyi iki sahnesinden biriydi. O nasıl bir hesap sormaydı ve git derken bile
zorlanan, gözleri dolan bir sevdalı... Feride'nin topuk sesleri bile bir adamın
yüreğine korku salmaya yetti ve o kadın bir günde çöktü. Bu kadar acının
üstesinden tek başına gelebilir olmalı artık; bizim tanıdığımız Feride güçlü
bir kadın çünkü yine öyle olmalı. Mahir, Feride'yi çok iyi biliyormuş ama
Feride'nin bilmemesi de beni şaşırttı. Daha önce "Sen katil
olamazsın!" diyen biri, nasıl çelişir
kendi söylediğiyle?! Ama sevgi böyle işte; yara ve deva aynı kişide. Ondan
geleni baş göz üstüne kabul ediyor her türlü. Yoksa bunca kedere bir adam böyle
sevilir mi; yanıt çok net: yine sevilir, yine sevilir.
Bilinmeyenleri bilen hanım, pek de güzelmiş.
Ayten'in planlar umduğu gibi gitmiyor, hanım ağa
olma planları suya düşmüş görünüyor. Ama hep istediği bu değil miydi Süeda
sahneye çıkarken çok kıskanmıştı. Eğri oturup doğru konuşalım sahneye çok yakıştı. Kabadayı ailesi çok renkli, her tür mevcut.
Ama hiç kuşku yok en renklisi Belgin. Eğer başıma bir iş gelmeyecekse; Belgin'i
çok beğendim, kulağı kesik, her türlü bilgi onda. Kesişen yolları görelim de âlem
bir Karadayı görsün. Bölümün en tebessüm anı; Feride'yi o arabanın arkasında
görmek oldu. Feride'nin bu hallerini seviyorum. Sürekli ağlayan, uflayan, şikayet
eden değil sorgulayan ve her şeyden şüphe duyan o eski halini.
Ve son sahne; Çetin Tekindor'un iki elini birden
öpsem mahsuru var mıdır? Baba oğul olarak ne zor zamanlardan geçtiler. Mahir ne
çok uğraştı babasının evinde rahatça uyuyabilmesi için. Şimdi bir eşik var
aşılacak! İşte o eşiğin bir ucu uçurum aslında düşerse tutunacak bir dal var mı
göreceğiz, diğer ucu
"yalnızlığın" eşiği
olması! Tek tabanca bir adam var artık. Ne kaybedebilir daha fazla canını mı?
Hızlı bir giriş yapacak âleme; kendi gelmeden namı
gelmiş zorluk çekmeyecek orası kesin.
Daha akıllı, acımasız, duygusuz bir Mahir geliyor.
Sevdiğinin onu bırakmayacağını bilen bir Mahir, babasının karşı çıkacağını bile
bile onu ezebilecek kadar gözü dönmüş bir Mahir. Tek düşündüren şu; bu kadar
sevdiklerine düşkün biri ne kadar ayrı kalacak sevdiklerinden, yandıkça özlemle
kime gidecek? Evini, işini, ailesi ve sevdasını özlemeyecek mi? İşte bunları gerçekten çok merak ediyorum.