Uçurtmayı vurmasınlar!
Derler ki, Amerika’da hiçbir mutluluk cezasız kalmaz. Bu ikilinin de bu şımarık oyunu kanla cezalandırıldı. Çocuk olsalardı en fazla terlik yerlerdi annelerinden duvarı boyadıkları için. Kolay mı Amerikan başkanı olmak?

İşte Amerikan pazarlama stratejisi böyle çalışıyor. El altından diktatörlük ve fakat dışarıya karşı son derece demokrat, her fikre saygılı duruş. Bu bölüm de bir seçim konuşması sırasında Frank’ın “ben 315 milyonun başkanıyım,” “ben bana oy vermeyenlerin de başkanıyım” söylemlerini gördük. Bir de ders verdi Frank bize. Gerçek liderlik sizinle aynı fikirde olmayanlardan kaçmak değil, onları kucaklamakmış. Tabii bu kucaklama Frank’a aşırı pahalıya patladı. Bu kadar uzun, bu kadar vurgulu “muhalefeti kucaklayacağım,” mesajı verilmesinden şüphelenmiştim doğrusu. Adeta korku filmlerindeki gözlüklü şişko çocuk. Halkın arasına karışmaya çekinen siyasetçileri anlamak çok kolay. Hayatınız pamuk ipliğine bağlı oluyor. Yine de bu terör eylemi karşısında bütün Amerikan halkının birlik olduğunu görmek en azından gönüllere su serpiyor.

Bedduacı kaynana iş başında.

Bölümün özellikle biz Türk seyirciler için belki de tek eğlenceli yeri Frank’ın kaynanasının bu vurulma haberi üzerine “inşallah ölür,” demesiydi. Bu bölüm ayrıca başkan yardımcısı Donald Blythe’nin ne kadar beceriksiz, yeteneksiz biri olduğunu gözler önüne serdi. Claire’nin başkan yardımcılığı yarışı için bu durum oldukça önemliydi zira bu pozisyon için şu andaki en büyük rakibi Donald Blythe olacaktı. Ayrıca Claire Blythe’ye verdiği akılla—bence—bir kez daha ne kadar büyük bir stratejik derinlik ustası olduğunu kanıtladı. Frank’ın bile aklına gelmeyecek şeytanî bir planla Rusya’yı kıskaca almak ve Amerikan isteklerini dikte ettirebilmek… Först Leydi değil adeta CIA ajanı! Tabii Doug meydanı boş bulan Claire’nin kafasına göre iş yapmasından oldukça rahatsız oldu ama Claire’nin kendini kanıtlaması için de başka şansı yoktu.

Başkan vekili Frank'ın koltuğuna kurulmayı bildi.

Dördüncü bölüm başkan vekili Donald Blythe’nin basın açıklamasıyla bitti. Karaciğerinin dörtte üçünü hain bir kurşuna teslim eden Frank’ın geri kalan dörtte biriyle neler yapacağını ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Tabii her ucuz dizinin başvurduğu bu “esas oğlanın vurulması” hikâyesi de ancak vakit geçirmek için konan bir olay. Herkes biliyor ki Frank’ın ölmesi House of Cards’ın bitmesi demek. Frank’sız House of Cards mı olur? Yine de bunu bilmemize rağmen insanın içi bir cız ediyor işte.

Dağ gibi adamı tehditlerinle hastanelik ettin, şimdi kafanı nerelere vuracaksın ey Claire?

Önümüzdeki hafta Frank’ın iyileştiği bir bölümde tekrar görüşmek üzere, esen kalın.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER