Bu hafta 1001 emek ve sabırla yoktan var edilen sitemiz, görkemli sayılabilecek güzel bir partiyle yayın hayatına “merhaba” dedi. Haftalardır bu günü bekliyorduk. Çok düşündük, çok emek verdik.  640x370 oranını beynimize kazıdık. Bir nebze de olsa (diziler vasıtasıyla) derdimizi anlatabilme fırsatı bulduk. Bu nedenle “patron”um Ranini Hanım’a bir kez daha teşekkür ederim. O ve onun motivasyonu olmasaydı, şu an bu kelimeleri cümlelere dökemezdim. Kendi halinde televizyon izleyicisi olarak devam ederdim.

Şunu da şuraya bırakayım ortalık kızışsın. Bak ben, sana daha neler yapacağım adlı 8363534. bakışı

Kabul et. Gülfem Sipahi ile boyunu ölçemezsin 

İntikam hırsıyla yanıp tutuşan insandan korkacaksın derler. Bu insanın bir de kadın olduğunu düşünecek olursak, arkana bakmadan kaçabilirsin. Çünkü yapmayacağı şey yoktur. Gözünü kararttığı için sınırlarını kaldırmıştır. Amacı alt etmektir. Gülfem’in bu ucuz oyunu, Gülru cephesinde istediği sonuçları vermiştir. Planını yaparken atladığı tek şey ise oyunun sonudur ve sonunda mutlaka kaybeden taraf o olur. Gülfem de kaybedecektir. Kendi deyimi ile Gülru, boyunun ölçüsünü almıştı. Mert’i her ne kadar sevdiğini de sansa,  kendisinden adımlarca geride olması benliğini okşuyordu. Ve şimdi Mert podyumdaydı. İnsanlara tepeden bakıyordu. Başlarda “hizmetçi” olmayı bir kar olarak görse de bu iş onurunu kırmıştı. Herkesin gözü önünde hanımının düşen küpe ucunu ararken, nişanlısı (o an için) göz bebeğiydi. O diz çökerken, Mert bulutlardaydı! Bulunduğu durum Gülru’yu sarsmıştı. Tek dert ortağı Ömer Bey her zamanki gibi yanındaydı. Ömer Bey’e anlatacakları vardı.

Sipahi Hastanesinde, Ömer Hekimoğlu'nun asistanıyım; ama dış gebelik hakkındaki bilgileri yarı akıllı telefonumdan öğreniyorum.

Bir erkeğin parasını ve bulunduğu konumu kullanmak için hayatını çöpe atmak ne kadar doğru? Elde edeceğim diye türlü yalanlara ve cambazlıklara başvurmak da cabası. Yonca hamile kaldım diye ellerini ovuştururken, vücudunda tahmin etmediği ve engel olamadığı bir şeyler ortaya çıkmıştı. Dış gebelik geçiriyordu. Dış gebelik, Beta hCG (hamilelik testlerinde kullanılır) hormon değerlerinin yüksek çıkmasıyla anlaşılan bir durumdur. Bilmeyenler için dış gebelik; ”Döllenmiş yumurtanın rahim içi dışında bir yere yerleşmesidir.” Embriyo çoğunlukla canlı değildir ve anne adayı için tehlike arz etmektedir. Ölümle sonuçlanabilme olasılığı yüksektir. Bu kadar tıbbi açıklamadan sonra demem o ki, Yonca akılla boğaz boğaza geliyor. Durumun vehametini kavradıkça hafiften korkmaya başladı ama hala kuyruğu dik tutma peşinde. Dış gebelik değil de normal gebelik diye rapor çıkartıp, Taner’e yamanmaya çalışacak. Zavallı, Mebrure’nin yolundan hızla ilerleyeceğini zannediyor. Bu kurnazlıkla yerinde saymaya devam edecek, haberi yok. Onu ne Taner takar, ne de ailesi. Bir an önce kurtulmaya bakarlar. Fakat Yonca’nın dış gebelik yüzünden ağzı çok yanacak.

Halkayı geçirmekle iş bitmiyor, benim olacaksın! Mine (iç-dış ses)

Bölümün sözü Mine’den geldi. “Alışkanlık da aşk kadar güçlüdür.” Yani Türkçesi “benim olacaksın” demek. Kafasına taktı bir kere. Öpücüğü de aldı. Tut tutabilirsen. Allah’tan Mesude geldi de tahta kafalı Mert’ten bir an olsun uzaklaştı. Mert, Ömer’in rüzgârı geçse ortamı kasırgaya çeviriyor. Ömer, Mert gibi kendini bilmeze selam vermek zorun da mı? “Evlat olsa sevilmez” dediğinde “Evet, Mert de evlat olduğu için sevilmiyor.” demedim değil. Çünkü babası, onu para makinesi olarak görüyor. Ömer, Mert’e “Adamsan adamlığını bil!” derken içimin yağları eridi. Bir de hastanenin bahçesinde yumruk attı ya… Değmeyin keyfime. Ömer üçüncü olmasın demişti. Olduğu vakit günahını postalayacaktı. Öyle de oldu. Fakat Gülru’nun o anki tepkisini ummuyordu. O kadar önemli olabileceğini düşünmemişti. Gözünün önünden bir an olsun kopmuyordu.


“Bu gücü Gülfem Hanım verdi bana. Artık beni görebiliyor. Gayet iyi görebiliyor. Canımı yakmak isteyecek kadar iyi görüyor beni.” Gülru’nun, Ömer’i dost bilmesi aralarındaki çekim gücünü günden güne arttırıyor. Ömer’in “Neden kendi yolundan yürümüyorsun?” sorusuna “Ben zaten kendi yolumdan yürüyorum.” olarak cevap vermesi onu mutlu etti. Yavaş yavaş temaslar, göz göze gelmeler artıyor. İkisi de bu etkileşimden gayet memnun. Hayatlarını sorgulayacak kadar memnunlar. Mesude ile Gülru geceyi değerlendirirken Halide Hanım, Ömer Bey’i rüyasında gördüğünü ve öptüğünü duydu. Yemedi, içmedi Gülfem’e yetiştirdi. Maksat gammazlamak olsun. Gülfem başta aldırış etmemiş gibi davrandıysa da, aslında Halide’nin devirdiği çam yüreğine oturmuştu. O anda hıçkırıklara boğulmak istiyordu. Fakat sinirden ne tepki vereceğini şaşırdı.

Cihan hala geçen günün etkisinden çıkamamıştı. Elindeki tek bir saç teli ile hayallere yolculuk ediyordu. Gülru’ya karşı mahcuptu. Yüzüne bakamıyordu. Hislerini ele vermekten çekiniyordu. Eğer ortaya çıkarsa küseceğini ve bir daha konuşmayacağını düşünüyordu.

Bi'şoför olsam yetecek la...!

Yener, kendine söğüşleyecek yeni bir kapı buldu. Mebrure’nin iyi niyetini apaçık kullanıyor. Görünen amacı Hekimoğlu ailesine şoför olarak girmek. Ama amacı ne olursa olsun bu yaptığı düpedüz dolandırıcılık. Hakkınla kazanmadığın tek bir kuruş bile senin değildir. Bugün yediğin paralar boğazından geçerken takılmaz, fakat yarının ne olacağı belli olmaz. Aldığı paraları nerede kullanıyor? Kime yediriyor? Bilmiyoruz. Teyzeden sonra sıra küçük Osman’a geldi. Okuyamıyormuş. Arayana bahane çok. Doğrusu bir dahaki bölüme sırada kim olacak merak ediyorum.

Taner, sonunda Çiçek’e sardı. Attığı tokadın cezasını kesecekmiş. Bu tokat acılı bitecek. Çiçek’i harcayacaklar matmazel! Ben derim ki bu tokat aşkla biter. Yonca kıskançlıktan deli divaneye döner. Taner de bir güzel kıymete girer. İşte o zaman paşamızın havasından geçilmez. Bari Cahide Hanım’ın yüreğine inmese.



Ne kadar haber o kadar para. 

Gecede 1000 lira! Bize meze çıktı.

Gazetede çıkan haberden ve akşam cebinden düşen bin liradan sonra, bulaşıcı olan ego patlaması Recep Efendi’yi ele geçirdi. Meğer Salih Efendi’ye nispet yapmaya gelmiş. Gülru yüzüğü boşa takmamışmış da falan filan. Adamın zaten son bölümlerde tansiyonu oynayıp duruyordu, bu da üzerine tuz-biber oldu. Fenalaşıp, baygınlık geçirmede (Yaprak Dökümü) Ali Rıza Bey’inden sonra ikinci sırada Salih Efendi gelir. Öldürmeyen Allah öldürmez. Kalp krizi değilmiş. Bir damarı tıkalıymış, anjiyoya almışlar. Mert duyar duymaz soluğu babasının yanında aldı. Bir güzel ayarını da verdi. Gerçi huylu huyundan vazgeçmez ama…


Cahide Sultan, Ömer’in ağzını arasın diye Şevket’e hafiyelik yaptırdı. Tek yolu vardı, o da ağabey-kardeş çilingir sofrasında eteğindeki taşları dökmekti. İşe yaradı. Şevket, Ömer’in ağzındaki tüm baklaları aldı. Şu ana kadar ilişki durumu belirsiz olan Gülfem - Ömer ikilisinin sevgili olduğunu da Ömer’in ağzından bu sofrada öğrendik. Ömer’e esas acı gelen şey ise adı ile hitap edilememekti. Gülru için her zaman “Ömer Bey” olarak kalmaktan korkuyordu. Akıl hocası değil, dert ortağı olmak istiyordu. Elini tutmak, ona sıkıca sarılmak, belki de öpmek... Bu küçük kıza âşık olmuştu. Sosyetik cerrah, kendini toy bir delikanlı olarak görüyordu. Arzularını gerçekleştirebilmesi için biraz zamana ve sabra ihtiyacı olacak.


Yeşilçam'a selam olsun.

Kapıları dinlemede ve huzur kaçırmakta üzerime yok. Kendime bi'koca bulsam sizi rahat bırakacağım, söz!

Gülfem, Halide’den duydukları karşında deliye döndü. Bu seferki planı sessiz ve sinsice olacaktı. Babasının geleneğini sürdürmek için sevenleri birleştirecekmiş. Birleştirsin ki ayakaltından “baş belası küçük kız” kalksın. Hem de iki haftaya! Doğrusu Gülfem’den böyle bir hamle beklemiyordum.  Mert havalara uçtu, Gülru şaşkındı. Bu sırada Ömer de duyması gerekenleri duydu. Anlayacağınız sistemini tıkır tıkır işletmeye devam edecek. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER