Bitti mi? Tabii ki hayır… Hızır bir anlık
sinirine yenik düşerek Mahmut’u arabada vurmuş, öldüğünden emin olmadan onu arabadan
ormanlık alana atıvermişti. Aynı Mahmut, beş kişinin aramasına rağmen, yağan
karın kanını durdurması (!) sonucu hayatta kalmıştı. Ve şimdi Yunus bebeği
kaçırdı! Keza geçtiğimiz bölüm Selim, Mahmut’un geri döndüğünü ve Yunus bebeği
kaçırdığını kendisinden çok daha akıllı bir adam olan Hızır’a söylemek yerine,
gitti Mahmut’un tuzağına düştü.
Kurmaca bir hikayede, “gerçeklik”ten çok
“inandırıcılık”a önem verdiğimi belirtmek isterim. İzlediğimiz şeyler gerçek
olmak zorunda değil ama, inandırıcı olmak zorunda. Karakterlerin yaptığı
aptallıklar sonucu başlarına açtıkları dertler, sanırım Eşkıya gibi bir işin
konusu değil. Mahmut abisine gidiyor, bir şekilde kandırıyor ve Viktor’un
masasında "ya Selim öterse" sorusuna cevap olarak, “abim yapmaz, merhametli adamdır”
diyor. Hayatta pek çoğumuz ikilemlerde kalırız. Karşılaştığımız yol ayrımları
ve seçtiğimiz yoldur bizi biz yapan. Bu durumu kurmaca bir hikayede izlemek de
son derece keyif vericidir. Lakin Selim’in yol ayrımına geldiğine
inanmadım, dolayısıyla seçtiği yol da inandırıcı gelmedi bana…
Mahmut, abisini
kalbinden bıçaklamış bir karakter. Ve bebeğin Mahmut’ta olduğu bilgisi sadece
ve sadece Selim’de var. Şimdi siz Selim olsanız, Mahmut’la işbirliği
yaptığınızda bebeği öldürmeyeceğine mi inanırsınız, yoksa gidip bu bilgiyi
Hızır’a mı verirsiniz? Burada şunu belirtmek isterim, Selim’in yol ayrımına
gelmesi matematiksel olarak son derece doğrudur fakat kanımca nedenleri gerekli
inandırıcılıkla kurulmamıştır. Bu durumu Selim’in basiretsizliği olarak okuyabiliyorum
ancak basiretsiz karakterlerin yarattığı tansiyon da beni tatmin etmiyor.
Yine Ateş ve Nurten durumu… Ateş’ten
şüphelenmek için iki sebebi var Hızır’ın… İlki saldırılarda Ateş’e sıkılmamış
olması, ikincisi Ateş-Nurten bağlantısı. Böyle bir bağlantıdan şüphelenen, el
kadar oğlu kaçırılmış bir adam neden gidip Nurten’i konuşturmaz da, direk
Ateş’e sıkar? Nurten konuşsa olay zaten çözülecek ve finalde Selim hainin
kendisi olduğunu itiraf edecek mi, etmeyecek mi durumu ortadan kalkacak çünkü…
Ona da eyvallah, ben o sahnede yükseldim. Ama o zaman bari Nurten’e bir şey
yapaydınız. Nurten’i konuşturmak üzere giderler ama Nurten sırra kadem
basmıştır misal. Haddim olmayarak, Eşkıya’nın bir an önce dümeni net bir hedefe
kırması gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar sağlam karakterlere ve bu denli güçlü
diyaloglara yazık olacak aksi halde…
Elime bak elime… Tespih yeni…
Bölümde en çok hoşuma giden şey, Şahin
Ağa’nın Viktor’a Fik-tor demesiydi. Almanca çağrışımı beni gülümsetti. Kör
olaydım da, Ahmet’in Rambo’ya bağladığı sahneyi görmeyeydim. Gözlerim yandı.
Tipi’m her zamanki gibi şahsına münhasır, Özer Bey her daim cool'du…
Kulaklıklarıyla İstiklal Caddesi’nde dolaştığı sahneye ayrıca bayıldım…
Hayriye
Ana’nın, "bir elin tetikte, bir elin keklikte” repliği de gayet güzeldi.
Victor’un kahvaltıda domuz sosisi yediği de gözümden kaçmadı… Nazlı, evladının
arkasından acı çeken bir anne olduğuna inandırdı bizi. Çaresizliğine ortak
olduk. Ama Meryem’im bu bölüm çok az göründü yine. Daha önce de söylemiştim, Meryem’in
etkin olmadığı bölümler bana hep eksik geliyor…
Esra maşallah İlyas’ın
kendisini aldattığını herkese anlattı ve İlyas bu durumu aldatmak için bir
sebep olarak kullanacak gibi görünüyor. Hiç inanmadık, söyleyeyim. Her ne kadar
İlyas-Esra ilişkisinin dinamiğini sevmesem de, İlyas Esra’yı aldatacaksa, bu
sebep kesmez sanki… Davut-Ünal sahnesi ise bence bölümün en tansiyonlu
sahnelerinden biriydi, "eyvah Davut ifşa oldu" diye korkmadım değil…
Haftaya daha heyecanlı bir bölüm izlemek
dileğiyle..