Yedi
Güzel Adam
bu hafta yeni yayın saati olan 22:45’te ekranlardaydı. Uzun süredir planlanan
bir değişiklik miydi bu bilmiyorum. TRT’nin bir bildiği mutlaka vardır fakat
kendi adıma gözkapaklarıma mandal takmak suretiyle diziyi izlediğimi belirtmek
isterim.
Bu hafta her adımda kanayan bir yaraya
düştü yolumuz. Cahit Zarifoğlu ve Zehra Hoca arasındaki sırrına tam anlamıyla
eremediğimiz kırgınlık, Müdür Bey’in sınıfı basması, Nuri Pakdil’in Filistin’e
akan gözyaşları ve son sahnede tam Kerim için dizimize vurmaya başlamışken
Naciye’nin merdivenden düşmesi… Maraş’ta
kanlı günlere giden sürece tanıklık
etmek ve bu süreçte her halleriyle Yedi
Güzel Adam’ı tanımak o günlere dair her kafadan bin sesin çıktığı günümüzde
seyircilere sunulmuş bir armağan gibi. Bu noktada dizinin taraf tuttuğu
iddialarına da katılmadığımı belirtmek isterim. Erdem Bayazıt’ın sınıfındaki
öğrencilere hem Atsız’dan Deli Kurt,
hem Nazım Hikmet kitapları hediye ettiğini seyrettik dün gece. Ülkücü öğrencisi
Kahraman’ı da, Alevi Hakkı’yı da, Devrimci Cevat’ı da aynı şefkatle bağrına
bastığına her bölüm tanıklık ediyoruz. Yine aynı Erdem Bayazıt’ın evleneceği
kıza başörtüsü hediye ettiğini fakat Naciye buna yanaşmayıp ayrılık kararı
alınca ‘‘derdin bu muydu?’’ deyip zarif bir gülümsemeyle nişanlısının örtünmeme
isteğine saygı duyduğunu da gördük geçtiğimiz sezon. Dizinin ısrarla kardeşlik
ve hoşgörü vurgusu yaptığını inkar edersem çarpılabilirim. Tek derdi sistemin
ve görünmez ellerin kurduğu kirli tuzaklara bir ülkenin çocukları nasıl kurban
edilmiş bunu anlatabilmek. Yani en azından ekrandan bana yansıyan durum budur.

Kırık bir gençlik hikayesinin bitmeyen hesaplaşması’İsmimin
baş harfleri acz tutuyor’
Yukarıda da söylediğim gibi Cahit
Zarifoğlu ile Zehra Hoca arasında bildiğimiz eski bir aşk fakat sırrına henüz
eremediğimiz bir kırgınlık durumu var. Bu durum Cahit Zarifoğlu’nun eski
öğretmenleri Handan Hanım’ı bulmasıyla iyice gün yüzüne çıktı. Zehra Hoca’dan
hesap soran ve bunu yaparken ne sesini ne cümlelerini kontrol edemeyen Cahit
Zarifoğlu ancak bir şair böyle pişman olabilir dedirtecek türden sıraladı
savunmasını Erdem Bayazıt’a:
‘’Benim adımın baş harfleri acz Erdem.
Acizim ben. Hata yapabilirim.’’
Bilenler bilir bunu bir şiirinde de
anlatır Abdurrahman Cahit Zarifoğlu. Bağışlanmasını dileyerek hatalarından, der
ki:
‘‘Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim’’

Filistinli Meryem ve çocuklarının gözyaşı bugün bile dinmedi
‘‘Bu
aile benim azap gözyaşlarımın şifası’’
Uzun süredir Filistin’in acılarını
omuzlarında hisseden Nuri Pakdil’i bu bölüm her sahnede ağlarken gördük. ‘Kudüs
anadır’ diyerek elinden, kaleminden ne geliyorsa bu uğurda harcamaktan geri
durmayan Nuri Pakdil Filistinli arkadaşının şehit edildiğini öğrenince acizlik
duygusuyla yerle bir oldu. Şehit arkadaşının üzerine kan damlamış son mektubunu
dergilerinin kapağına koymaya karar verdiler. Nuri Pakdil’in nasıl bir
samimiyetle Filistin için bir şey yapabilme arzusu var ise o an sokakta
savaştan kaçmış Filistinli bir aile çıktı karşısına. Kocası şehit edilmiş ve
yetim çocuklarıyla Maraş’a kaçmış gözü yaşlı Meryem’i sokakta dilenirken bulan
Nuri Pakdil kendi deyimiyle devrimci bir şehidin yetimlerinin başını okşamak
için her şeyi karşısına almaya hazırdı. Filistinli Meryem ve çocuklarını önce
bir lokantaya götürdü. Orada arkadaşlarıyla misafirleri için neler
yapabileceklerini konuşurlarken benim içimi her lokmada ve her saniyede
çocuklarına doğru sokulup gözyaşını hiç kurutmayan mahcup ve yaralı Meryem
dağladı. Nuri Pakdil’in ‘‘ bu aile benim azap gözyaşlarımın şifasıdır’’ tanımı
onun o yetimler için neler yapabileceği konusunda sağlam fikirler verdi
hepimize. Bu sevinç Meryem’le çocuklarını karakola götürmek isteyen polislerin
lokantayı basmasıyla kursağımızda kaldı. Filistinli Meryem’in polis arabasından
öyle bir bakışı vardı ki Nuri Pakdil’e. Çocukları adına, kendi adına,
yetimlikleri ve çaresizlikleri adına kurulmuş binlerce cümleyi özetliyor
gibiydi.

Kara Lise'nin yasakçı Müdür Bey'i. Seni hepimiz tanıyoruz
Kara
Lise’de isyan var
Erdem Bayazıt bir bebeği olacağı
haberini üslubunca öğrencileriyle paylaştıktan sonra onlara bu güzel haberin
şerefine kendi adetince hediyeler dağıtacağını söyledi. Sınıftan ‘baklava mı,
lokum mu?’ sesleri yükseledursun koca koca kutuları açan Erdem Bayazıt’ın
ellerinde her görüşten öğrenciyi ziyadesiyle memnun edecek kitaplar vardı. Hüseyin
Nihal Atsız’dan Nazım Hikmet’e kadar uzanan yelpazede her türden kitabı
sınıfına dağıtan Erdem Hoca bu tavrıyla ne edebiyatta ne hayatta sağ-sol ayrımı
yapmadığının altını çizdi. Önce kitap hediyesini ilginç bulan öğrenciler
işgüzar Müdür Bey’in sınıfa dalmasıyla şaşkına döndüler. Müdür Bey sistemin
kendisine verdiği yetkiye dayanarak o kitapların ‘yasaklı’, ‘sakıncalı’ olduğunu,
Erdem Hoca’nın o an orada suç işlediğini haykırdı. Ne tanıdık bir sima müdürün
yüzü. ‘Yasak hemşerim’ diye diye
ömrümüzü çürüten bu çarkın içinde bir şekilde öğütüldük hepimiz. Yasaklı
kitapları daha çok sevmekten hiç vazgeçmedik fakat. Yakılan kitaplarımızın is
kokusunu ciğerimizde saklayarak geziyoruz hala. Bu sebepten ‘bu kitabı
okuyamaz, okutamaz, hatta elinde tutamazsın’ diye içi boş, gerekçesiz
dayatmalarla bir neslin düşlerini ve geleceğini ipte sallandıran bu zihniyeti
gün gibi tanıyoruz.
Müdür Bey’in Erdem Hoca’ya bağırdığı o
sahnede öğrencilerin kalkıp öğretmenlerinin arkasında durmaları, ardından da
bütün sınıfın ayağa kalkıp yasakçı zihniyete kendilerince ‘dur bakalım’
demeleri gecenin en içimi titreten sahnesiydi. Bu ülkede bu yürekli duruşun
bedelini canıyla ödedi nice yiğit genç. Kara Lise’nin dünkü yasağa isyan
sahnesini bu gençlerin anısına bir selam kabul ediyorum ben rızanız olursa.
Allah Kerim'i sana bağışladı Emine. Şimdi Naciye'ye elini uzatma vakti.
Son sahnede ‘‘Keriim’’ diye ciğerleri
delen feryadıyla Emine’yi görünce dizlerimize vurmaya başladık inceden. Tam
Kerim için yanmaya başlıyordu ki içimiz, Emine’nin feryadına koşan Naciye’nin
merdivenlerden düşmesiyle ‘eyvah’ dedik. Kerim’ciğimizin afacan afacan
uzaklardan baktığını görünce de olanın Erdem ve Naciye Bayazıt çiftinin doğmamış
bebeklerine olduğunu anladık. Emin değiliz, sanıyoruz fakat. Olası bir bebek
kaybetme durumunun Erdem Bayazıt’ta uyandıracağı acı hissi haftaya seyredebileceğiz
ancak.
Yayın saati sebebiyle seyretmekte biraz
güçlük çektiğim fakat buna sahiden değen bir bölümdü.
Emek veren herkesin eline, gönlüne
sağlık.