TRT 1 bu sezon oldukça iddialı projelerle seyirci
karşısında olacağını yazdan beri duyuruyordu. Tanıtımını gördüğümde kalbimde
ılık ılık bir şeyler akmasına neden olan Hayat Ağacı bu işlerden biri. 18
Eylül gelsin ve perşembe akşamlarımızı bu güçlü ekibin hikayesine teslim edelim
diye beklediğim ve dün akşam ilk bölümüyle seyirci karşısına çıkan Hayat
Ağacı bize sabırlı bekleyişimizin tatlı bir meyvesi olduğu müjdesini
verdi.
Dizi, İstanbul’da kunduracılık
yapan Eşref Karahanlı ve ailesinin hikayesini konu alıyor. Ekip mahallesi,
konağı, uzun ve noksansız aile sofralarıyla seyirciyi kalbinin tam ortasından
vurmaya niyetlenmiş belli ki. Kalbinden vurulmuş bir seyirci olarak isabetli
hedeflerinden dolayı kendilerini tebrik etmek isterim.
Ayşen, kocasına hâlâ aşık cefakar bir kadın.Yaralarını baba ocağında iyileştirmeye gidiyor.
Baba
evi en güvenli sığınaktır
Eşref Karahanlı bütün
babalar gibi evlatlarını hep mutlu ve bir arada görmek isteyen biri. Oğlu ve
geliniyle yıllarca birlikte yaşamış. Değerleri, ilkeleri ve inançları var. Kendi
rızası dışında evlilik yaptığı gün gibi aşikar olan kızı Ayşen de İzmir’deki
hayatını bırakıp kocası ve kızıyla birlikte babasının kanatları altına
sığınıyor. Çünkü baba evi hayattaki en
güvenli sığınak. Kendini dinlediğin sessiz bir liman gibi. Nerede, ne yaşamış
olursan ol ve o kapıdan nasıl çıkarsan çık baba evine dönüş biletin hep cebinde.
Yatacak bir yerin her zaman hazır. Ve pijamaların mutlaka bıraktığın yerde.
Kızını evlendirirken
‘gelinlikle çıktın, kefenle dön’ diyerek uğurlayan babaların ülkesinde Eşref
Karahanlı özlenen bir baba, Murat Karahanlı örnek bir ağabey profili. Kocası
gailesiz ve hayırsız çıkmış olan kızları Ayşen’i ‘senin seçimin, cezanı da çek’
diyerek kaderine terk etmeyip, ona hem kocası hem kızıyla birlikte baba
ocağının şefkat ve güven dolu kapısını araladılar.
Kadının
kariyeri erkeğin fendini toz duman ediyor
Esra, Eşref
Karahanlı’nın ortanca kızı. Avukat. İnşaat mühendisi Arif ile evli ve Didem
isimli dünya tatlısı bir kızları var. Sorunumuz şu ki: Arif işsiz. Kadınların
kariyer yaptığı bir dünyada kocanın işsiz olması kadar korkunç bir durum yoktur
sanırım. Anlayış, hoşgörü, incitmemece… Fakat nereye kadar? Esra işleri yoğun,
kızına vakit ayıramamaktan yana dertli ama son derce başarılı bir avukat. Arif
dünya tatlısı bir baba. Mahcup bir eş. Gözünde hep bir hüzün var.
Bu bölümde
içime en çok işleyen sahnelerden biri Arif’in karısının gözünün içine bakıp ‘‘
sana akşam eve gelirken ekmek al demek öyle zoruma gidiyor ki’’ dediği sahneydi.
İçinde birikmiş keder yumağının bir ucunu karısının eline uzattı Arif. Tutsun
ve o kederi çözsün diye. Esra o an Arif’e davranışı yüzünden çok pişman görünse
ve gözyaşlarını tutamasa bile bir yanım onun ilk gördüğü bir bardak suda
fırtına koparacağını söylüyor. Enis Arıkan’a daha ilk sahnede ‘işsiz, mahcup ve
kederli koca Arif’ karakterine bizi şıp diye inandırdığı için koca bir alkış.
Kenan nefretini hem yüreğinde hem gözlerinde taşımış bunca yıl. Ve cesur bir düşman.
Ben
düşmanın niyeti belli olanını severim
Siz nasıl alırdınız
bilmem. Ben düşman ya da kötü adam karakterinin erkekçe dövüşenini alayım.
Kenan gibi. Hikayenin bu kıvraklığına bayıldım. Evet ortada bir düşmanlık var
ve sebebini kestiremedik henüz. Fakat düşman kişi alıştığımız diğer
hikayelerdeki gibi kendini bölümlerce gizlemek, planlar planlar kurmak, iyi
niyetli numarasıyla yaklaşmak vs gibi dolambaçlara hiç girmiyor bu dizide. Pat
diye gelip Eşref Karahanlı’nın ekmek teknesine talip oluyor. Satmayınca tehdit
ediyor. İkna olmayacağına kanaat edince de dükkanı yakıyor. Tamam dükkan
yakmayınız efendiler, bu çirkin bir davranış. Ama birilerine düşmansanız da
bunu gizlemeyiniz. Açık oynayınız kartlarınızı.
Beni karaktere ilk
görüşte inandıran oyunculardan biri de Tolga Güleç’ti dün akşam. Daha ‘‘Bakalım
Eşref Karahanlı gözüme bakınca o ağlayan çocuğu görebilecek mi?’’ diye fısıldarken
gördüm gözünde o ağlayan çocuğu. İşinde gücünde, huzurdan, sevgi ve saygıdan
dem vuran şepşeker Eşref Karahanlı Kenan’a ne yapmış olabilir çok merak
ediyorum. Bekleyip göreceğiz bakalım.
Eşref Karahanlı'nın ekmek teknesi yanarken bile başını eğmemesi hikayenin zorlu geçeğinin sinyalini veriyor.
Böyle
olur yangın sahnesi
Karahanlılar sevinç
içinde torunları Can’ın okuma bayramından dönerken sokaktan gelen feryatlarla
şaşkına döndüler. İki adım ötede dükkanları, ekmek tekneleri alev alev yanan aile
gözyaşları içinde seyretti yangını. Bu sahnede değineceğim birkaç nokta var. İlki, başta Kenan Bal olmak üzere bütün oyuncuların –iş yeri yanan bir aile
ferdi nasıl kahrolursa- aynını bize yaşatmalarıydı. Ne eksik ne fazla. Eşref
Efendi’nin gözünden bir damla yaş dökmeyip, "Ağlamayacağım. Biz büyük bir
aileyiz. En büyük yangınların bile yok edemeyeceği bir aile…" sözü Karahanlılar’ın
hayata karşı duruşunun şık bir temsili idi.
Bir diğeri, yangın sahnesinin
gerçekliği. Türk dizi ve filmlerinin ‘ateş’le imtihanı başlıklı bir sorun bu.
Fakat dün akşam bu ekibin böyle bir sorunu olmadığına tanıklık ettik hep
beraber. Bir de sahneye Fahir Atakoğlu müzikleri eşlik edince tüylerim diken
diken oldu. Bu sahne için ekibi özellikle tebrik etmek isterim. Hayat Ağacı,
insanın içini titreten öyküsü, yaşayan ve yaşatan sahneleriyle pırıl pırıl bir
iş olmuş. Kısmetse ben her perşembe bu ağacın gölgesinde soluklanmaya
niyetliyim. Dev oyunculuklarıyla insanı kendine hayran bırakan oyunculardan mahrum
olmamak istiyorsanız, aile hikayelerine zaafınız varsa ve yapacak daha iyi bir
işiniz yoksa bence siz de seyredin.
Emek veren herkesin
eline, gönlüne sağlık.