Her şey karlı bir Minnesota sabahı başlamıştı. Lester işe
gitmeden önce çorbasını içerken her zamanki gibi eşiyle sohbet ediyordu. Artık
uzatmaları oynayan çamaşır makinesinden bahsediyorlardı ve her zamanki gibi
konu bir şekilde onun yetmeyen kazancına ve başkalarının kocalarına gelmişti.
Alışmıştı artık. Her evlilikte böyle şeyler oluyordu. Konu ona gelince her şey
onun suçu olduğu için önce alttan alır, konu uzarsa bir bahaneyle uzaklaşırdı.
Lester’e sorsak bu bir sorun bile değildi. Eşi, onu
aşağılıyordu ama o buna takılmıyordu. Olayları böyle görmekten uzun yıllar önce
vazgeçmişti. Bu durumla mücadele etmek sadece daha çok sorun çıkartırdı. Oysa
susup yoluna devam ederse eninde sonunda her şey arkada kalırdı. Yine de eşine
arkasını döndüğünde bir anlık yüzünde beliren o ifade aslında pek çok şeyi ele
veriyordu. Fakat Lester bile bunun farkında değildi.
Unutulmuştu güzel güzel eski dostlar, eski dostlar...
Öğle yemeği arasında bir mağaza camından yeni çamaşır
makinelerine bakıyordu ki bir anda lise yıllarına geri döndü. Eskilerden zorba
bir tanıdıkla karşılaştı. Yıllar geçmişti ama her şey aynıydı. Lester’e
takıldı, eşi hakkında hiç hoş olmayan şeyler söyledi ama problem değildi.
Lester yine önünde sonunda zorba Sam Hess’in geçip gitmesini bekliyordu ama
işler yolunda gitmedi. Söylediği bir laf Sam’in küçük düşmesine sebep oldu ve
her zorba gibi bu onu daha da sinirlendi. Problem geçip gitmedikçe Lester daha
da panik olmaya başladı ve sonunda Sam’in ufacık bir korkutmasıyla kendi
kendine burnunu sert bir şekilde cama çarptı.
Lester için berbat bir gün. Hastanede sırasını beklerken
alnı yaralı bir yabancıyla konuşmaya başladı. Konu burnuna ne olduğuydu ama
öyle direkt ve farklı sorular geldi ki konu bir anda Sam Hess’in öldürülüp
öldürülmeyeceğine oldu. Lester her ne kadar durumu başta ciddiye almasa da
fikrin hoşuna gittiği her halinden belliydi. Hani derler ya, hayali bile
güzel...
Nasıl öldüreceksin bir daha anlatsana yhaaa...
Konuştuğu adamın şaka yapmadığını anlaması çok sürmedi fakat
sohbeti kesemedi. Hatta Sam Hess’in ölümü hakettiğini destekleyecek bir kaç şey
daha anlattı. Fikir güzeldi, kabul. Fakat Lester gibi bir ömür sorun
çıkmamasını umarak yaşamış biri için fazla korkutucuydu. Yine de bir türlü o
kısa cümleyi kuramıyordu “hayır, Sam Hess’in öldürülmesini istemiyorum.” Son
anda, en ciddi zamanda dahi hayır diyemedi ve bunun yerine sessizce muayenehaneye
girdi. Bu durum adam işine geldiği gibi kabul etti. Tüm bunlar olurken dün gece
alnının yaralamasına sebep olan trafik kazasından kalan arabayı ve biraz
ilerisinde donarak ölmüş çıplak bir adam buldu Bemidji polisi.
Gün devam ediyordu. Lester ve eşi sabah konuştukları gibi
akşam yemeği için kardeşinin evine gitmişti. Onunkinden daha büyük bir ev, daha
güzel eşyalar ve daha güzel bir eş... Tabii ki Lester için bunlar sorun
değildi. O halinden memnun olmayı çok önceden öğrenmişti. Fakat devam eden
aşağılamalar ve böbürlenmeler artık katlanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Zira
diğer ihtimalin, karşı gelme ihtimalinin tadını bir anlık da olsa almıştı.
İhtimal olarak kalsa da inanılmaz lezzetliydi. Tekrar istiyordu içten içe hem
de daha fazlasını.
Kardeşi onu garaja çağırıp her zamanki gibi yeni oyuncaklarıyla
böbürlenmeye başladı. Lester bunları dinlemeye alışıktı. Fakat bir oyuncağı
kırıldı diye onu aşağılamaya başlaması?.. Bugün olmaz! Yine de sabretmeye
çalıştı ama kardeşi ipin ucunu kaçırınca yumruğu indirdi. Ahhhh! Bunu çok uzun
zaman önce yapmalıydı. Parmak uçlarına kadar müthiş bir zevk yayıldı. Mutluydu.
Gün bir başkası için de devam ediyordu. Değişik bir mizah
anlayışı vardı adamın. İşi karanlık, mizahı kara bir adamdı. En büyük eğlencesi
gittiği yerlerde karışıklıklar çıkartıp insanların başına bela açmaktı. Kibirli
biriydi. İnsanlarla kolayca oynayabileceğini düşünüyordu. Oynuyordu da...
Bu yarmayla boğuşulmaz. Başka bir şey denemek lazım.
Önce Sam Hess’i görmeye gitti. Hedefini tanımalıydı.
Taşralı, kaba sıradan bir adamdı. Kolay bir av. Gece olunca striptiz kulübüne
kadar takip etti ve tam Sam Hess iş üstündeyken yakınlaşmaya bile gerek
duymadı. Kapı eşiğinden bıçağı fırlattı ve tam ensesine sapladı. Sam Hess ağzından
kan gelerek önündeki fahişenin üstüne yığıldı. İş tamamdı. Lester’in istediği
olmuştu.
Tabii ki hiçbir kanıt bulunamadı. Sam Hess’in silah
kaçakçılığı yaptığı düşünüldüğü için bir hesaplaşma olduğu düşünüldü. Aslında
memure Molly’den başka kimse de bunu düşünmüyordu. Herkes gecenin bir yarısı
eksi bilmem kaç derecede sıcak yatakları yerine orada olmaktan mutsuzdu. Bir
tek Molly heyecanlanmıştı. Genç bir polisti ve polislik yapmak istiyordu.
Adam geceyi Bemidji’de geçirmeye karar verdi. Tabii her
zamanki eğlence anlayışıyla biraz eğlenmeyi de ihmal etmedi.
Ertesi sabah Molly ve Polis şefi kahvaltı için buluştular.
Bemidji gibi küçük bir yerde ellerinde iki cinayet vardı. Molly parçaları
birleştirmeye başladı. Donmuş cesette hiçbir yara izi yoktu ama arabada kan
izleri vardı. Demek ki direksiyonda başka birisi vardı. Hımm ilerliyoruz
galiba...
Lester için yeni bir gündü. Her zamanki gibi işe giderken
bir motelin önünde dün hastanede konuştuğu o adamı gördü. Şaşırdı ama yola
devam etti. İş yerine vardığında günün haberini aldı. Sam Hess ölmüştü. Adam
gerçekten yapmıştı. Şaşırdı, ne düşüneceğini bilemedi ama çaktırmamaya çalıştı.
Bir bahane bulup hemen adamı gördüğü motele geri döndü.
Şuanda kahvaltımı mahvediyorsun.
Aslında neden gittiğini bilmiyordu. Bu çok büyük bir olaydı
ve kimse bilmese de bir şekilde bu işe bulaşmıştı. Adrenalin patlamasıyla
beraber aslında sadece bu konuyu konuşabilecek birini bulmak istiyordu. Lafa
kendini olaydan sıyırmaya çalışarak başladı. Lester, tüm davranışlarına şekil
veren en temel güdüsünü aslında ilk defa açığa çıkıyordu. Fakat Adam tam bir
kara mizah ustasıydı ve beklenmeyen cevapların ustasıydı.
Tabii ki konuşma Lester’in planladığı şekilde gitmedi. Konu
bir anda yine Lester’e döndü ve adam Lester için son kıvılcımı da “senin sorunun, tüm hayatını kuralları
düşünerek geçiriyorsun. Kural yoktur. Maymundan gelmeyiz. Tüm mal varlığımız
alabildiklerimiz ve savunabildiklerimiz. Açıkçası, dünkünden daha bir adamsın
bugün.” sözleriyle çaktı. Lester artık önüne çıkan ilk kişiye dersini
verecek kıvama tamamen gelmişti.
Akşam olduğunda kasabadaki polislik yapmak isteyen tek polis
Molly biraz daha ilerlemişti. Yaralanan adam hastaneye gitmiş olabilirdi.
Hastaneye sorduğunda başından yaralı bir adamın bir önceki gün geldiğini ve bir
adamla Sam Hess hakkında sesli sesli konuştuğunu öğrendi. Lester Nygaard...
Hemen Lester’in evine gitmek istedi ama doğacak çocuğunun odasını boyamak için
yeni boya almış polis şefi engel oldu. Lester’i tanıyordu. O konuşmalıydı.
Lester evdeydi. Bodrumda hayatının tüm özetinin simgesiymiş gibi
doğru düzgün çalışmayan bozuk çamaşır makinesini tamir ediyordu. Tamirat bitip,
fiş prize sokulduğunda makine tamamen iflas etti. Tıpkı artık mazide kalan eski
Lester gibi...
Nolur susmaaaa. Lütfeeeen...
Sürekli gülümseyen bir yüzle onu aşağılayan karısı artık
ciddi bir şekilde aşağılamaya başladı. Lester zaten patlamaya hazır saatli bir
bombaydı. Karısı ise saatini öne alıyordu. Lester bir kaç kere sözlerini geri
alması için uyardı ama içten içe almamasını istiyordu. Çekici eline aldığında
çoktan karar vermişti aslında. Bu yüzden kavganın en şiddetli anında “sözünü
geri al” derken dahi gülümsüyordu. Son bir aşağılanmaya daha tahammül
etmeyecekti. Çekici karısının tepesine indirdi. Birden korktu bir şey
olmadığına ama kan alnından süzülmeye başlayınca doğru yolda olduğunu anladı ve
işe devam etti. Defalarca karısının başına çekiçle vurdu özür dileyerek. Tam
bir sinir boşalması yaşıyordu.
Kimsenin kocası bunu yapmamıştı.
Kendine gelmesi uzun sürmedi. Lester’in en temel güdüsü bir
kez daha işe koyulmuştu. Cesetten kurtulmalıydı. Planı o kadar hızlı ve o kadar
soğukkanlı yaptı ki az önce cinayet işlerkenki halinden eser kalmamıştı. Lester
karısının cinayetiyle adeta evrimini tamamlamıştı.
Hemen delilleri temizledi, üstünü başını değişti. Ona ancak
o adam yardım edebilirdi. Moteli aradı ve adeta yalvararak yardım istedi. Adam
gelmeyi kahul etmişti. Aslında beklenen cesedi oradan kimsenin bulamayacağı bir
yere taşımaktı ama Lester daha kesin çözümlü bir plan yapmıştı. Adam karısının
yanı başına geldiğinde adamı tüfekle vurup “eşimi öldüren adamı öldürdüm”
diyerek hem tüm olaydan sıyrılacaktı hem de kahraman olacaktı.
Fakat adamın dahil olduğu hiç bir plan yolunda gitmiyordu.
Polis şefi, adamdan önce Lester’in evine varmıştı. Kapıyı açıp onu görünce ufak
bir şok yaşadı ama hemen toparladı. Polis şefi rahat bir şekilde içeri girip
sorular sormaya başladı ama bodruma inen kapı önündeki kan damlalarını görünce
tabi ki hemen silahını çekti. Lester yakalanmıştı. Ellerini kaldırıp yere
eğildi. Polis şefi bodrumda karısını öylece yatarken gördü ve tam anonsla
destek isteyecekken arkada, Lester’in hazırladığı tüfekle adamımız belirdi.
Benim evi boyamam gerekiyordu!..
Polis şefini önce sırtından vurdu, sonra da göğsünden. Evde
başka polis olup olmadığını sordu. Yoktu. Tüfeğin başka mermisi var mıydı? O da
yoktu. Adam tüfeği bodruma inen kapının önüne koyup aşağı indiğinde Lester
cebinden 2 tüfek mermisi daha çıkardı. En fazla 1 saat önce karısını çekiçle
öldürmüş, üç dakika önce tutuklanıp hayatı kaymış, iki dakika önce hemen
yanında biri sırtından ve göğsünden tüfekle vurularak öldürülmüştü. Tüm bunlara
rağmen Lester hala tüfeğe mermileri yerleştirip adamı öldürmeyi planlıyordu. Bu
adamın hayatta kalma güdüsü muhteşem görkemli bir sanat eseri gibiyidi.
Yine fırsat bulamadı. Yarım bir anons alıp bir daha cevap
alamayan Molly hızla olay yerine gelmişti. Polisten nasıl kurtulunacağını o
adam bilirdi. Hemen bodruma indi ama kimse yoktu. Demiştim ya adamın hayatları
mahvetmek üzerine değişik bir mizah anlayışı vardı.
Mesaj alınmıştır.
Molly camdan polis şefini görünce çoktan eve girmiş,
dikkatlice etrafı kontrol ediyordu. Lester bodrumda ne yapacağını bilemez bir
halde eşinin cesediyle başbaşa kalmıştı. Çoğu kişi için artık her şey bitmişti.
Fakat Lester için değil. Muazzam hayatta kalma güdüsüyle son hamlesine o basit
posteri görünce karar verdi. Hayatta kalmak için tüm gücüyle koşarak kafasını
duvara çarptı. Artık ona da saldırmışlardı.
Adam aynı gece tekrar yollara koyulmuştu ki komşu şehirde
bir çevirmeye yakalandı. Yine durumu kendine has bir yöntemle çözdü. Polis
resmen gitmesine izin verdi.
Polis şefinin evine boyaları Molly götürdü. Molly doğuştan
polis olanlardandı. Üstelik artık konu şahsileşmişti. Davanın peşini
bırakmayacaktı.
Lester gözünü hastanede aştı. İki eli de serbestti. Yani
herkesi atlatmıştı. Hayatta kalma güdüsüyle kendi çıkış yolunu bulmuştu. Artık
peşinde sadece Molly ve elindeki saklamaya çalıştığı yara izi olacak.
Yabancı diziler tarihinin gelmiş geçmiş en muhteşem pilot
bölümü böylece bitti.