Rüyalar gerçek olsa...
Bir hafta nasıl geldi ve nasıl geçti, hiç anlamadım. Saatlerle birlikte günler de birbirini kovaladı. Ve nihayetinde cumartesi gecesinin kudretine ermiş olduk. Geçtiğimiz hafta yayınlanan bölümü Cihan’ın tekneden denize düştüğü sahne ile kapatmıştık. Dokuzuncu bölüme ait yazımda; Cihan, kendi dünyasında yaşadığından dolayı fazla dayanamadı ve tekneden düştü demiştim. Nedenini, yani nasıl düştüğünü tahmin etmediğim için o anki genel bakış açımı aktarmıştım. Onuncu bölümün fragmanına bakmayı akıl edemedim. Özet ve fotoğraflara da göz atmamıştım. Eve de yeni bölümün başlamasına on dakika kala girdim. Anlayacağınız bu hafta en saf halimle televizyonun karşına kuruldum. İlk bir saat, kırk beş dakikayı inişli-çıkışlı ruh halimle izlemeye koyuldum. Bir yandan “Fotoğrafı hangi açıdan kessem yazım için daha iyi olur” düşüncesinde iken, diğer taraftan “Aman bir detay kaçırmayayım” diye kurt kesildim.

Daha kızımı istemeye geldiğin gün seni kapıdan çevirecektim. Lanet olsun! 

Sen gittin bak başıma ne haller geldi?

Salih Efendi'nin ölümü Mert’in elinden olacak demiştim. Haksız da değilim. Mert'in surratının Salih Efendi'nin tansiyonunu tavan yapmaya iten görünmez bir gücü var. Haddi olmayan olaylara burnunu sokmakta bire bir. Salih Efendi'ye kızının nerede olduğunu - yüzüğü attıktan sonra - soracak en son kişiyken adamın karşısına dikilip ahkâm kesme konusunda Mert’in eline kimse su dökemez. Başımıza namus bekçisi kesildi. Zamanında Gülru’nun sözüne inansaydı ne o yüzük parmaktan çıkacaktı, ne de bu tür güvensizlik oyunları sergilenecekti. Ey, Mert Efendi! Eşeğin kulağına karpuz kabuğunu sokmayacaktın. Hodri meydan. Daha yerinde çok sayarsın çok…

Ellerin, dudaklarıma değdiğinde içime karıncalar üşüşüyor.

Senin bir gülüşün, benim bin tebessümüme bedel.

Gülfem, Hastane'de Gülru’ya "Değdi mi? Mutlu musun?" sorularını sorarken gözündeki kıskançlık alevlerini görüyordum. Bakışlarıyla nefretini kusmaya devam ediyordu. Tüm hıncı partiyi Ömer’in değil de, Gülru’nun organize etmesiydi. Biz hala Gülfem’in bu tahammül edilmez kıskançlığının ve dinmeyen öfkesinin sebebinin ne olduğu bilmiyoruz. Arkasında yatan şey sadece Cihan’in doğumu olamaz. Evvelinde daha mühim gelişmeler yaşanmış olmalı. Ama ne? Bu konudaki kırılma noktasını zaman içinde izleyeceğimizi ümit ediyorum. Gülru’nun kendinden emin cevapları Gülfem’i çileden çıkarmaya yetiyor. Kendini ispatlamak istediği için bu geceyi organize ettiğini Ömer’e söylerken ızdırap içindeydi. Bir anlık hırsa kapılmış, nefsine hâkim olamamıştı. Bunları uygularken atladığı bir şey vardı; o da duyguları. 

Gülfem, Cihan’ı Gülru’ya karşı doldurmayı ihmal etmiyor. "Yaşananlar Gülru’nun suçu, senin değil" diyerek, söylediğine kendini bile inandıramıyordu. Ama Cihan, sandığından daha olgun ve cesur bir adam. İnsanların arasına karışmasının Gülfem’i ancak utandırabileceğini, kafasına değil ama özrünü gözüne sokabileceğini açık yüreklilikle söyledi. Gülfem ile Gülru arasındaki çekişmenin farkını ilk olarak Cihan ortaya koydu. Gülru yapıcıydı, hasarı tamir etmeye çalışıyordu. Gülfem ise hasarlarının üzerine daha çok gidiyordu. Yaraya bir çentik daha atıyordu. Gülfem’in duymak istemediği şeyler yine yüzüne vurulmuştu. Aynı düşünceleri Ömer’in de söylemesi Gülfem’in canını iyice sıktı. Kimse onun arkasından iş çevirmiyordu. Sözleşmemişlerdi, sadece olanı görüyorlardı. Bu durum da Gülfem'in çileden çıkmasına sebep oluyor. 

Gülru da pişmandı. Kötülük yaptığını düşündükçe, vicdan azabı duyuyordu. Bu yüzden kirlenmişti. Kirlendiğini düşündükçe arınamayacağını hissediyordu. Bazen bize de öyle olmaz mı? Hata yaparız ve kirleniriz. Kirlendiğimiz için de arınamamaktan korkarız. İçimiz acır, vicdanımız kavrulur. İç sesimiz, "Sen kötüsün, artık iflah olmazsın." demez mi? Gülru büyüyordu. Hepimiz büyüyoruz, büyüdük. Büyüdükçe kirlerimiz çoğalıyor. Keşke göz yaşlarımız çamaşır suyu olsaydı. Hiç olmazsa büyürken gri değil de, krem rengi olarak kalabilirdik...

Senin baban sarhoş. 

Kırk yılın başı işe yaradı (iç ses), Heyytt.. be. Benim oğlum hesabı ödedi! (dış ses)

Yıllardır sana annelik yapacağım diye saçımı süpürge ettim. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim (yersen).

Ah, Recep Efendi… Ne desem, ne yazsam senin için boş olacak. Seni ancak içki fıçısına düşmek paklar. Ne oğlunun parasını tırtıklaman biter, ne de bakkala borcun. Oldum olası içkiyi sevmemişimdir. Huyluyu huysuz yapmakta üzerine yoktur. Mert'in analığı desen, ayrı bir vak'a. Galiba ailede eli, yüzü tek düzgün olan Mert’in kız kardeşi. Ama Mert için en güzel tanımı yapan da babası Recep Efendi oldu. "İt oğlu it!" Tabii soyunu sopunu bilmek önemli bir meziyet. Herkes bilemez.

Kadın dediğin, erkeğin yakasına yapışacak. 

Çiz  bakalım, çiz bakalım o fatura nasıl ödenecek tahmin et Yonca Balım...

Yonca, küçük Mebrure olma yolunda ilerliyor. İnsan biraz hedefini yükseklerde tutmalı. Bak, Gülru’ya?  Daha yolunu sekiz yaşında çizmiş. Öyle de olsa, böyle de olsa Gülfem Sipahi’nin yüzü suyu hürmetine moda okumuş. Elinde kapı gibi diploması var. Peşinde sürüyle adam… Peki ya Yonca? Şirretlikte, yalancılıkta, hırsızlıkta bir numara!  Sulu götürür, susuz getirir cinsinden. Çevresindeki her şeyi para kaynağı olarak görmekten başka bildiği yok. Bu gidişle tahlil raporunu değiştirip, hamile yalanını uyduracağına benziyor. İkinci bir yol da var. O da gerçekten hamile olması. Ondan sonra gör sen Yonca’yı. Hekimoğlu ailesinin, annesinden emdiği sütü burnundan getirecektir. Taner, Yonca’nın ne olduğunu anladı ama Yonca, bulmuşken yakasını bırakır mı? Gerçi Cahide ve Şevket’e haktır. Boşuna dememişler alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste diye. Allah hepsine akıl, fikir, kolaylık versin. 

Yakışıklı olduğun kadar boş kafasın da Mert!

Mine, al-lem etti, kal-lem etti kendini Mert’e öptürdü ya, helal olsun. Yok, adam gibi adamsın demeler. Yok, gerçek bir erkeksin demeler. Mert safım da hemen inandı. Gülru’ya aslan kesilen Mert, Mine’nin yanında kedi gibi kaldı. Erkeklik gururu okşandı bir kere. Şimdi her ne kadar pişman olsa da ileride bu öpüşmenin devamı gelecektir. Kız dediğin oturaklı olacak, hanım olacak. Eskiden ayıpmış böyle şeyler. Fakat Yener’in yeğeninden ne beklersin ki? Böylelerini gördüğün vakit yolunu değiştireceksin, mümkünse kaçacaksın. Kaçamazsan kene gibi yakana yapışır. Yonca bir, Mine iki.

Ne olmuş? Ben de bazı geceler filmini gördüğümde Brad Pitt görüyorum. Ama biz, sizinki gibi ayrı dünyaların insanıyız. - Mesude

Gülru, Ömer Beye olan hisselerinin farkına vardığı sıra Cihan onun için hayatı öğrenmeye çıktı.

Gülru, o gece yaşadıklarından öyle bir etkilenmişti ki rüyasında Ömer Bey ile öpüştüğünü gördü. O anda beyninden vücuduna yayılan adrenalin hormonu yanaklarını kızartmıştı, ateşler basmasına sebep olmuştu. Daha önce hiç hissetmediği duyguları anlamaya başladı. Bu ona utanç veriyordu. Aklından bile geçirmesi utanç kaynağıydı. Ablası Mesude’ye rüyasını anlatırken tam da Gülfem’in dediği gibi küçük bir kız çocuğuydu. Ömer Bey yani Ömer, Bey'idi. Kendine engel olabilmek için Mert’in nişan yüzüğünü geri taktı. Suçlu hissediyordu. En ağır cezayı almaya razıydı. Cihan’dan sonra konuşup, dertleşebileceği biriydi. Onu dinlediği için mutlu oluyordu. Anlayışlıydı. Mutlu olduğu için de yüzünün gülmesine sebep oluyordu. "İçime karınca kaçtı sanki." ZeyKer’in 'Kirpi'sinden sonra bana en ilginç gelen aşk tanımlaması... Gülru rüyasında gördüğü adama âşık oldu. En önemlisi de aslında çoktan beridir âşık olduğunu anlamasıydı.

Güzel! Yüzükleri de taktıklarına göre kafamdaki hinliği uygulayabilirim. 

 Podyuma da çıkarım, manken de olurum. Adamım ben adam!

Gülfem, son kıskançlık kozunu kullandı ve yeni oyununu Mert üzerinden kurdu. Koleksiyonuna erkek kıyafetleri eklemişmiş. Alternatif olsunmuş. El altından çizmiş. Cahide’ciğine böyle anlattı. Eh koleksiyona erkek kıyafetleri eklenince biri de bunları giyecek. Erkek modellerden biri de bilin bakalım kim? Durun söyleyeyim; Mert! Doğru okudunuz. Yürümesini, konuşmasını, oturup kalkmasını bilmeyen bizim bıçkın deli-kanlı Mert, manken oldu. Mine olayı ve Gülfem’in mankenlik müsameresi, Mert beyimizin egosunun da tavan yapmasına sebep oldu. Yakında kendini bir şey zannedecek. Hoş, zannediyor da! Daha Atölye'de telefonuna el koyuldu. Gülru ile her ne olursa olsun iletişime geçmeyecekti. Eğer geçerse bütün plan alt üst olurdu. Gülfem’cim de zevk-i sefasını süremezdi. Gülfem oyununu sergilemek için küçük kızımız Gülru’yu da apar topar yanında getirdi. Kızcağız üzerini bile değiştiremedi. İntikamını alacak ya… 

Mert'in hırsı, hevesi oldu. Bin türlü numarayla düşmanının önüne çıktı. Bu düello 1-1 biter. Gülru gördüğü rüyadan sonra Gülfem'in defile atağını bakalım avantaja dönüştürebilecek mi? Onu da haftaya göreceğiz.

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER