Safiye Sultan'dan kalanlar
Son birkaç haftada olduğu gibi aksiyonu bol olaylarla soluksuz ekrana kilitleyen bir bölüm olmamasına rağmen, akışı, heyecanı harika kurgulanmış, her saniyesinden büyük keyif alınan bir Muhteşem Yüzyıl Kösem bölümüydü, 16. bölüm. Egonun kanatları altına saklanmak yerine, gözün gördüğünü, yapılan eleştirileri dikkate alıp, gerekli dokunuşları yapan herkesin ellerine sağlık.

Safiye Sultan'dan geriye kalanların ağırlıkta olduğu bir bölüm izledik. Kâh üzerinden çıkartılan mücevherleri, kâh "dişinden tırnağından arttırdığı" hazinesi, kâh henüz tanışmadığımız kızları ve kendisinin henüz tanışmadığı oğlu... Bugün bir Safiye'yi kulelere kapatabilirsiniz ama ondan kalanları silemezsiniz. 

Çok tatlısın Mustafa kardeşim, ne güzel boğazın var senin böyle, şöyle bir sıksam mesela, ay ne diyorum ben ya!
 
İlk bölümden beri şu hikâyede hep sevdiğim bir karakter olan padişahım civanım Ahmed'e saydırmalarla başlamak istiyorum. Zira bir diğer kıymetlimiz olan Mustafa'nın delirmesinde en büyük pay senin Ahmed! Şu çocukcağıza dokunmamak için daha kaç kez pişman olmayı bekliyorsun canısı? Halime'yle sinsirella familyasına "Mustafa yasağı" koydun ya hani, ben de bundan sonra sana "Mustafa hakkında her şeyi" yasaklıyorum (sana da merhaba Sevgili Çağan Irmak). Mümkünse düşünme, aklından bile geçirme, kimsenin sana bahsetmesine izin verme. Ve evet, Mustafa hakkında şimdiye dek aldığın en iyi karar son kararın. Nasıl ki Safiye Sultan'ı seninkilerden uzak tutuyorsun, Mustafa'yı da kendinden uzak tut. Hatta bence gece çocuk uyurken odasına falan da girme, neme lâzım, şeytan doldurur. 

"Mustafa büyümesin, lütfen büyümesiiiiiiinnnn!!"

Mustafacık'ın bölümün sosyal medya etiketi de olan yaralı kuş temalı "Allah korudu" kurtuluşunu sevdim. Minnoşum öyle saf ve güzel ki, ona her baktığımda, şu günlerde sosyal medyada dolaşan "kardeşim büyümesin" diye ağlayan tatlış kıza bağlayasım var, Mustafa büyümesiiiiiiinnnn, baksana ne kadar da tatlı gülümsüyor. Ah bir de anneciğim diye kapıya vura vura ağlamaları yok mu! En mutlu anımda izlet, ağlayıp bunalıma girmem üç saniye sürer. 

Gelelim Safiye Sultan'a. Kız kulesine sürgün! Ah Safoş'cuğum, ne büyük acılar bunlar. Ama yine de asilsin şekerim. Seni mücevherlerin, tacından soyarlarken aklımdan, çok sevdiğim Kod Adı Kılıçbalığı filminin o repliği geçti: Bir kadını, çöplüğün içinden çekip çıkarabilirsin ancak, bir kadının içindeki çöplüğü çıkaramazsın. Şimdi bu sözün doğruluğu/yanlışlığı hakkında sabahlara kadar tartışabilirim ama senin asaletin tartışılmaz: Safiye'nin mücevherlerini, elbiselerini çekip alabilirsiniz ama asaletini engelleyemezsiniz.

Çayda çıra oynayıp, kafayı çizme taklidi mi yapsam acaba diye düşünürken Safoş'cuğum

Sen de; keşke o yüzüğümdeki zehri içebileydim de bugünleri görmeyeydim, diyorsun biliyorum. Ahmed sana nasıl zulmedeceğini biliyormuş gerçekten. Üstelik senden bahsederken adını bile anmıyor,sefil falan diyor. Ah ah, hani sen zindanda bile sana hizmet edilecek diye düşünüp, seni soymaları için hareketini yaptın da, kolların havada öylece asılı kaldı ya... İşte senin bu asilzade alışkanlığına karşın, Kösem'in sarayda çamaşır katlamalarla uğraşıyor! Ah ah görsen, ne laflar sokardın.

Ama merak etme, tarih tekerrür eder derler. Tarihte, kral kız kulesindeki kızını yılanın zehrinden koruyamamış ya, senin zehrin de Ahmed'e doğru yola çıktı. Safiye Sultan'ın kızı olma şanının yanından dahi geçemeyen soluk Fahriye'yi hafızalardan silecek entrikalarla diğer evlatlarını bekliyoruz şekerim. Bir de senin bile hesaplamadığın oğlun var ki, onu da haftalardır gözlerimiz arıyordu, meğer kendisi Feriha'sız kalan Emir'in Yolundaki Emir Sarrafoğlu, Aşk-ı Memnu'nun Behlül'ünü silip Ezel'e gelen Sekiz'i yaratan image-maker'larla çalışıyormuş bunca zaman. Yeni imajına bayıldık, görsen gözlerin dolardı. 

Yazı devam ediyor. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER