Verilen mücadele ise o kadar anlamsızdı ki, Rip Hunter üzerine basa basa bu geleceğin gerçek olmadığını, bütün bu olayların aslında olmayacağını veya işleri bittiğinde geri dönüp doğru yerde, doğru zamanda olup şehri kurtarabileceklerini söyleyip durdu. Ama inatla ‘’Bon şohro kortorocom’’ diyen Sara gitti kurtardı şehri. Geçmişe dönünce bir kez daha kurtarırsınız artık. Belki de bunlar hiç yaşanmaz. Yine aferin size!
Hikâyenin diğer bir tarafında ise aslında eğlenceli olabilecek fakat yersiz bir aşk zinciri izledik. Bölüm boyunca en eğlendiğim sahneler Stein’ın işleri karıştırıp, yüzüne gözüne bulaştırdığı ve Jax’ten ufak ufak kaçtığı sahnelerdi. Daha rahat bir bölümde daha güzel işlenebilirdi bence bu olay örgüsü. Snart ve Mike diyalogları da fena değildi aslında fakat az önce dediğim gibi çok yersiz olmuş.
2046 senesinde Star City...
Grant Wilson ise olmamış. Kıyafeti falan iyiydi, güzeldi ama ben karakteri hiç mi hiç beğenemedim. Kötü adam dediğin yüreğine korku salmalı. Slade Wilson’da bu durum çok ağırlıktaydı fakat oğlunda bunu başarmanın yanından bile geçememişler. Hem mirakuru yemiş bir insan bu kadar basit dövüşmemeli. Mirakuru yemiş gerçek bir Deathstroke, Yaşlı Oliver Queen’i tek bir yumrukta defedebilirdi. Grant’ın yanındaki elemanların üzerinde de biraz daha çalışabilirlermiş sanki. Birkaç kez gözüme çarptı, en öndeki tiplerden birisi kılıcı çok iğreti tutuyordu. Gıcık kaptım.
Müthiş bir malzeme ve müthiş bir başarısızlıkla karşılaştım Legends of Tomorrow’un bu bölümünde. Birazda özellikle en başta Conner’ın durumuna sinirlenmemden olsa gerek ki suratım asık izledim tüm bölümü. Ne yazık ki The CW gittikçe daha kötü yerlere gidiyor. Elinizde o kadar malzeme varken bir yere varamamak acı olmalı.
Haftaya görüşmek üzere…