Ölüm hepimizi eşitler. Çünkü toprak hepimizin gözlerine aynı
şiddetle dolar. Ne büyük yalan... Kimisi kurşuna kafa atar, yine de yapışır
hayatın yakasına. Kimisi de denizleri aşar da, gider bir bardak suda boğulur.
Eski çağlarda insanlar sevdiklerini kaybettiğinde ''Öldü'' değil ''Yaşadı''
derlermiş. Yaşadık mı sahi? Sandalyeye asılı hırkamız kadar yaşadık mı? Bizden
önce binlerce ayak izi biriktirmiş, bizden sonra da binlercesine daha kucak
açacak olan yollar kadar yaşadık mı? Yağmurlu havada cenazeniz kaldırıldığında
kaç kişi gelecekse, o kadar yaşadınız işte. Fotoğraflarınızın bile sizden daha
uzun hüküm süreceği dünyada kalp kırmayın, Kendal olmayın.
Bana 24 yaşımda dil altı hapı kullanma ihtiyacı hissettiren
dizi: Karagül... Bu bölüme bir isim verecek olsaydım net olarak 'Hesaplaşma'
derdim. Geçmişten kopup gelen binlerce parça her yanımızı kesip geçti. Keserken
beni o anın büyüsünden koparan şeyler de olmadı değil. Mesela koca bölümün tek
gündüze sığması gibi. İntihar, gasilhane, cenaze töreni, inkarlar, isyanlar,
yemek pişirmeler, günah taşırmalar... Hepsi güneşin doğumuyla bitimi arasına
sıkışıverdi. Kış olmasa bu kadar göz tırmalamazdı belki ama şu noktada Karagül
evreninde zaman kavramı farklıymış diye düşündüm.
Yine aynı şekilde final sahnesindeki çaresizlik kafamı
yordu. Sürekli kapıda bağrışmak yerine kimsenin yardım telefonu açası gelmedi
mi? Ya da Şamverdi konağı ıssız bir adanın üstünde mi? Nerde bu komşular diye
diye cenazeye insanları topladık. Hatta Asım'a bakan biri bile oldu. Ama gece yarısı imdat çığlıkları yükselirken kimse yoktu. Yine de figüranların bölgeye uyumlu seçildiğinin altını çizmeliyiz. Gerçekten
hepimizin komşusu, eşi, dostu olacak insanlardı. Makyaj konusunda da son derece
naturel davranan Karagül ekibi, bu anlamda iyi iş çıkardı.
Öte yandan bazı sahnelerde 'yeni bir el' hissi uyandığını
söylemeliyim. Teknik anlamda zerre bilgim yok fakat son iki bölümdür Karagül
rejisinde yeni bir şeyler deneniyor. Çekim açılarında hissetmeye başladığım bu
farklılıkların adını bilmiyorum, ama dikkatli izleyiciler ne demek istediğimi
anlamıştır. Bu bence güzel bir şey. Çünkü annesinin Melek'in dününe ve bugününe
odasında veda ettiği ağır sahnede bir diziden çok film seyrediyormuşum gibi
hissettim.
Yazı devam ediyor...