Sadece bu bölümde değil, Beren Saat’in kadroya dahil olmasından beri hoşnut olamadığım bir konu gerçekten de Kösem’e yapılan saç ve makyaj. Beren Saat’in girişinden itibaren Kösem’e her bölüm aynı saç modelinin yapıldığını görüyoruz. Aynı şekilde de makyajı, Beren Saat’i tamamen soluk ve bunalımlı olarak göstermekten başka bir işe yaramıyor. Bu durumda kimi zaman izleyicinin Beren Saat’in performansının “soluk ve eksik enerjili” olduğunun yanılgısını yaratıyor; hâlbuki yedi bölümdür yapılan aynı saç modeli ve makyaj, Beren Saat’i hem görünebileceğinden daha yaşlı gösteriyor, hem de performansının üstüne bir gölge gibi çöküp soluk ve bunalımlı olduğunun yanılgısını oluşturuyor. Yine bu bölümde Halime Sultan ile olan sahnesinde, Aslıhan Gürbüz’ün oldukça canlı ve çekici makyajı karşısında her ne kadar Aslıhan Gürbüz’le paslaşan bir performansı olsa da soluk makyajı Beren Saat’i yetersiz kılıyormuş gibi gösteriyor.

Ayrıca aynı müziklerin sürekli kullanılması, müzik ne kadar güzel olursa olsun bir süre sonra sahne üzerindeki etkisini yitirmesine sebep oluyor. Mesela Handan ve Derviş’in bahçe sahnesinde, Handan Sultan’ın Derviş Paşa ile vedalaştığı karede çalan yeni müziğin sahne üzerinde oluşturduğu doku oldukça yeni ve etkileyici olduğundan, belki de herhangi müzikle çok fazla duygu vermeyecek olan sahnenin taze bir müzikle verdiği duygunun bambaşka bir düzeye ulaştığını görüyoruz. Nasıl ki yedinci bölümden 10'uncu bölüme kadar Kösem’i Disney Prensesi gibi gösteren elbiselerin yerini renkli, patlak ve Osmanlı motifleri içeren sultan kaftanları aldıysa ve bu değişiklik bile oyuncunun performansının üstüne bir basamak çıkardıysa, bana göre değişmesi gereken saç ve makyajın da Kösem’i ve Beren Saat’i birkaç basamak daha etkileyici kılacağını düşünüyorum.

Beni mutlu eden çok güzel bir detay daha var ki, doğduğu andan beri binbir dertle karşılaşan Mehmed’in birçok sahnede gerçekten de feryat figan ağlaması. Çocukcağızı bilerek mi ağlatıyorlar bilemiyorum ama ancak yakın çekimde verdiği tepkilere de tesadüf diyemeyeceğim. Hele Mahfiruze “Benim evladım tahta çıkınca ilk işi kardeşinin katline ferman verecek” demesinin ardından Mehmed’in verdiği o tepki tesadüf olduysa bile çok güzel bir tesadüf olmuş, bayıldım.

41,5 kere maşallah!

Belki de Muhteşem Yüzyıl Kösem’in 13 bölümlük macerası boyunca izleyicinin en çok tartışıp dillendirdiği "Kösem’in hızlı yükselişi" konusuna da, bu bölümde, Safiye Sultan’ın anlattığı çınar-kabak hikayesi çok güzel bir şekilde noktayı koydu; dert anlatıldı. Artık bu saatten sonra bir kişinin daha “Kösem nasıl hemen sultan oldu” demesini kaldıramam sanırım. Zira 40 yıllık Çınar’ın boyuna 3 ayda yetişen Kabak’ın hikayesi, gerçekten de Kösem’in sultanlık evresine hızlıca yükselmesini, her şeye çok çabucak sahip olmasını, güce kısa sürede erişmesi ve kaideleri bozan evirilişini çok güzel bir şekilde aktardı. Aynı şekilde Ahmed’in ölümüyle başlayacak olan yağmur o Kabak’ın keskin bir sonu olacak ve Kösem, bu kez ellerinde hiçbir şey olmadan, çok hızlı bir şekilde düştüğü yerden yeniden kalkmaya başlayacak. Bu yönden, senarist grubunun Muhteşem Yüzyıl’dan farklı olarak aktardığı ve izleyicinin kabullenmede zorlandığı Kösem’in bu sultan sıfatını kazanma sürecindeki mantığı, Safiye Sultan’ın hikayesi gerçekten de çok güzel bir şekilde noktaladı.

Çok beğendiğim bir nokta da şudur: 12. Bölümün son sahnesini tekrar hatırlayalım. Mehmed’in çığlıkları içinde Kösem koşarak terasa çıkmıştı ve karanlık havada, Safiye Sultan karaltının içinden adeta bir deccal misali çıkmış, kötülük tanrıçası havasında, yüzüne vurulan korkutucu efektle de çok güzel bir “tehdit” havası yaratmış ve verilen gerilim hissi son haddeye kadar hissedilmişti. O sahnenin verdiği kabus hissiyatı ve Malefiz-Ak Gezen karışımı bir karaktere bürünen Safiye Sultan bölüme çok güzel bir nokta koymuştu.

Ancak 13. Bölümde, bu havanın, Kösem’in Mehmed’i Safiye’nin kucağından almasıyla aniden ortadan kaybolduğunu gördük. Burada verilen detay çok hoşuma gitti çünkü ne Safiye Sultan’ın yüzündeki efekt kalmıştı, ne Safiye’yi Malefiz gibi gösteren kostümün havası, ne de gecenin korkutucu hissiyatı… Hepsi ortadan kaybolmuş ve sıradan bir sahne olarak, kabus görüntüsü ortadan kalkarak devam etmişti sahne. Eminim hepiniz fark etmişsinizdir bu durumu. Böylece, düşmanını kucağında evladıyla gören Kösem’in birden kafasının içinde yarattığı kabusa, korkuya ve tehdidin karanlık hissiyatına şahit olduk ve Kösem evladını tekrar aldıktan sonra tüm korkusu söndüğünden sahnenin etkileyici havası da ortadan kayboldu. Bu detay gerçekten bilerek verildiyse çok başarılı bir detaydı ve ardından Safiye’nin öğüdü ve hikayesiyle sonlanınca harika bir sahne ortaya çıkıverdi…

Gelelim, yorumumu da noktalayacak olan son sahneye. Set çalışanlarının sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarına göre sahne Pazar günü Mert Baykal ve ekibi tarafından çekilmiş ve yönetmen tüm açıdan almak istediği için de çekimler bütün gün sürmüş. Açıkçası 13 bölümlük Muhteşem Yüzyıl Kösem serüveninde heyecanlanıp bu kadar fazla gerildiğim tek sahneydi diyebilirim. Fahriye’nin, hele Meleki önderliğinde kapıdan çıkmasını izlemek, Mehmed’le vedalaşırken her an Safiye’nin gelip engel olacağını düşünerek gerilmek, Safiye Sultan’ın at arabasının gayet başarılı bir animasyonla yukarıdan bakış açısını izlemek, Fahriye’nin son anda her şeyi fark edip geri dönmesini ve Meleki’nin kapıyı sertçe kapatması… Ardından gelen ve haftalarca göremediğimiz, hatta geçtiğimiz bölümlerde kızını yakmakla tehdit eden bir anne figürü olarak gördüğümüz Safiye Sultan’ın, kızının ardından feryat etmesi ve Kösem’in Safiye’yi kendi sözüyle şah mat etmesi gerçekten de bana göre Muhteşem Yüzyıl Kösem’de, aylardır gerilerek, heyecanlanarak ve duygulanarak izlediğim yegane sahnelerden biriydi. Çok beğendim, saatlerce de övülmeyi hak ediyor…

Sizi çok sıkmadan, son bir şey söyleyip kaçmak istiyorum. Malumunuz medyada her gün daha da artarak çıkan Kösem’in “bitecek” haberleri tam gına getirmiş boyuta ulaşmışken, TIMS’in resmi açıklaması hepimizin kalbine serin sular serpmiştir umarım. Hemen aşağıya iliştirdiğim açıklamada da okuyacağınız gibi Muhteşem Yüzyıl Kösem’in dünya başarısına ve 24 Ortadoğu ülkesine yayın yapan OSN platformundaki reyting birinciliğine değinilmiş, kısaca yapım ekibi tahminimce yayınlandığı ülkede değer görmeyen dizinin dünyadaki başarısından bahsederek biraz yakınmak istemiş; ayrıca bıyık altından çıkan dedikoduların asılsız olduğunu ve Kösem’in gümbür gümbür devam edeceğinin de sinyallerini vermiş… Açıklamayı okuyunca sıkı bir izleyici olarak çok sevindim. Çünkü Muhteşem Yüzyıl Kösem’in bitmesi demek, Türkiye’de objektif tarihin, tarihi kurgunun bitmesi, bir daha hiçbir yapımcının bu dönemi anlatmayacağı riskine girmemesi ve yine yapımcıların ellerini pahalı işlerden çekerek ucuz işlere yöneltmesi demek kendimce. İşte bu nedenle, Kösem ölürse, sanırım birçok şeyi kaybedeceğiz…

Böyle güzel bölümler izlemek dileğiyle…




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER