Elif’i ve Ömer’i ilk defa gördüğümüzde
“Unutmak yok, alışmak var” derken Ömer komiser, Elif “İnsan en zor kime
veda eder bilir misin? Son sözünü söyleyemediğine.” diyerek aslında dizinin başlangıcında,
bizi hikâyenin sonuna hazırlamışlar bile. Biz geçen Temmuz diziyi son sözler
söylenmemişken bitiriverdik. Hem de Hüseyin’in geçmişi ile gözlerimiz fal taşı
gibi açılmış, mavi ekran vererek.
Yeni bölüm öncesi yayınlanan sezon tanıtımındaki
muhteşem evlilik teklifi, Elif’in zaten kalp yakan güzelliğine, aşk mutluluğu
da eklenince gözlerimizi alamadığımız gülüşü ile damarlarımızda endorfin tavan
yapmış halde ve kalbimiz avuçlarımızda oturduk ekran karşısına.
Aşk dalgalar kadar coşkun Elif’in
gözlerinde.
Biz bütün yaz beklediğimiz için dizideki
zaman akışını unutmuş olabiliriz ama dün birbirlerine sarılıp dünyayı
görmezlerken, sabah koyun koyuna aşk ile uyanmışlarken; akşamına Ömer’in
öğrendikleri, Elif’in başına gelenler derken bomba gibi bir sezona başladık.
Aşk her şeyi affeder mi?
Bölüme Elif ile Ömer’in ayrı yollara
gidişi ile başladık ve bölüm boyunca Ömer’in geri dönüp Elif’in elinden
tutmasını bekledik. Biz bu ayrılığı anlamlandıramamışken, bölüm bizi aldı bir o
duvara çarptı bir öbür duvara. Ellerimiz kalpte beklediğimiz onca günün sonunda
aralıksız heyecan ile nefes bile adırmadı-söylemesi ayıp reklamsız yayını ile
ihtiyaç molası bile vermedi hem kalbimiz sıkıştı hem de karnımız.
Kadını merkeze alan ve kadın
karakterlerin bu kadar yoğun olduğu başka bir dizi daha bulmak çok zor şu
sıralar ama bu bölüm bize gösterdi ki yine kadınlar güçlü, yine kadınlar
sarıyor kadınların yaralarını, yine kadınlar söylüyor duyulmak istenmeyenleri, yine
kadınlar yakıyor kadınların canını ve yine kadınlar sarılıyor aşklarına. Ömer’e
duymak istemediklerini ama içimizdekileri söyleyen Pelin idi, Ömer’den
beklediğimiz şefkati Elif’e veren ve onu sımsıkı kucaklayan Ömer’in annesi idi,
her yerde müzevir müzeyyen edası ile biten ve tırnaklarımızı çıkartan Ömer’in
yengesi idi, Elif’i ihanetle suçlayan ve canını yakan Nilüfer idi.
İlk sezon eve dönüş hikayelerini
izlediğimiz Elif ile Ömer’in bu sezon (birlikte) büyümelerine şahit olacağız
gibi.
Birinci sezonda kelebeğin geçirdiği
dönüşümün tersine bir dönüşüm geçirmişti Elif. Tırtılın kozasının korumasında
değişip, güzelleşip en sonunda kelebek olup özgürleşip uçmasına şahit oluruz.
Elif’in ise İtalya’dan İstanbul’a döndüğü doğum günü de olan o malum gecede,
içerisinde prensesler gibi yaşadığı kozası babasının kafasına sıkılan bir
kurşunla yırtılmış. Babasının bilmediği geçmişinden gelen adamlar ve olaylar
nedeni ile Elif’in özgürlüğü yavaş yavaş elinden alınmıştır. Bir ömrü bir
kozada prensesler gibi geçmiş Elif, bir gecede gerçek dünyaya itilmiştir. Her
şerde bir hayır vardır denir ya, Elif’in özgürlüğü kısıtlansa da, 13 bölüm
boyunca kelebeğin kozadan çıktığı o ilk andaki hali gibi Elif de kendi
kanatları ile uçmayı öğrenmişti.
Şimdi artık sadece kendi doğrularına
inanıyor, kendine güveniyor. Hayatına yeni giren insanlara da şüphe ile bakması
normal değil mi? Babasının ölümünden sonra hayatına elmasları isteyen tecavüzcü
biri girdi, hemen sonra Nilüfer’i kaçırıp tehdit eden Metin girdi. Dün doğum
gününüzken yarın karabasanlarla sarılı olduğunuzu düşünün, polis olduğunu
bilseniz bile nasıl güvenip söylerdiniz kara para aklamakla tehdit edildiğinizi
hem de kardeşinizin “kurtarın beni” çığlıkları kulağınızda iken. Elif acılarla
büyüyor ama doğrularla sınanıyor.
Belki de daha önce hiç böyle âşık
olmadığı için içine sığdıramadığı duygularını her fırsatta söylüyor Ömer’e. Hayatı
ölümlerle çevrilen Elif’in dokunmaya, kanlı canlı insanları hissetmeye ihtiyacı
var. Ömer’in bölüm boyunca kendisini itmesine rağmen, onun peşinden gidişi biraz da bundan. Ne
ezikliğinden ne de gurur yapmayı bilmemesinden.

Bir de biliyor Elif, son söz
söylenmemişse veda edilememiş demektir. Babasının mezarına cenazeden beri
gidemeyişi de bundan, annesinin ölümüne inanmayışı da, Aslı’nın uyanmasına
ihtiyacı da bundan. En çok Ömer’e kendini anlatma istediği bundan. Yarım
kalmak, anlaşılmamak istemiyor. Bunun nasıl bir şey olduğunu içine kadar
hissediyor çünkü.
Bu bölümün istisnasız iki muhteşem
sahnesi vardı hem oyunculuk hem de hikaye açısından etkili. Bir kere en
başından senaristleri kutlamak lazım yarattıkları karakterleri o kadar iyi
analiz etmişler ki bu bölüm ekran karşısında isyan etsek de hem Elif’in hem
Ömer’in verdikleri tepkiler karakterlerine göre idi. Oyuncuların harika
performansları ile mezarlık sahnesi ve hapishane önündeki sahnede acılarını
acımız bildik.
Dedik ya Elif için son sözler önemli
diye. Ömer’den umduğunu bulamayınca koynunda dünyaları unutacak kadar güvende
hissettiği ikinci erkeğe gitti Elif, babasına. Mezarlıkta Tuba Büyüküstün o
kadar başarılı oynadı ki eminim “elimi tut! N’olur bırakma!” diye haykırdığında
hepimiz ekrana elini uzatmıştır. Tam Ömer geldi hah her şey yoluna girecek
derken, Ömer’in duvarları yine izin vermedi ve Elif avuçlarında annesinin
ölümüne isyan ederken bile yumuşamadı.
Ömer burada da yapışmadın ya
dudaklarına.
Her şeye rağmen Elif çok güçlü bir kadın
oldu. Yoksa hapishane önündeki hesaplaşma sahnesindeki Ömer’in o sözlerine nasıl
dayanılır? O sözlerin her bir harfi vücuduna saplanırken, nasıl hala ayağa
kalkılır ve mücadeleye devam edilir? Hapishane önünde Elif'e söyledikleri "seni
tanıdığım ilk günkü kadar yabancısın bana" ya da birlikte oldukları geceye
atıfta bulunarak "o günde mi korktun? Yoksa işine mi gelmedi?" demesi.
Tüm bunlardan sonra Ömer’e bir tane patlatmıyorsa Elif, kendine güvendiğinden,
ne istediğini bildiğindendir aslında. Hata yaptığını da biliyor, hayatına
bundan sonra nasıl devam etmek istediğini de.
Bugün ağır laflar söyleme yarın kalbimin
önünde engel olurlar.
Bölüm sonunda Nilüfer’i Tayyar’a emanet
edip, Aslı’yı öpüp koklayıp, avukatı ile konuşup polise teslim olmaya karar
vermesi de gösterdi ki Elif bu sezon daha net ve hayatını geri almaya kararlı.
Ömer’e acımasız diyebilir miyiz? Ömer vicdansız
değil aslında. Sadece duvarları olan ve güven sorunu yaşayan bir polis. Evet,
polis olması onun hayata bakışını da derinden etkiliyor, aşka bakışını da.
Ömer hayatı boyunca kanıtlara bakıp
doğru cevapları bulmakla uğraşmış. Elif’in de dediği gibi hep ölülerden hesap
sormuş. Cesetlerle konuşup onların hikayelerini aramış. Cesetlere hesap sormuş,
doğruları bulmak için. İlk sezonda her fırsatta Sibel’in mezarına gidip hesap
sorması gibi ya da abisi Hüseyin’in ofisini ilk ziyaret ettiğinde panodaki
ceset fotoğraflarına bakıp, katilin aynı kişi olduğunu söyleyebilmesi gibi.
Ömer için eldeki kanıtlar önemli. Bekâret raporuna bu kadar önem vermesi de
bunun içindi: kanıtlayabildi Sibel’in Ahmet Denizer ile bir ilişkisi
olmadığını.
Şimdi Ömer eldeki kanıtlara bakıyor ve
Elif’in onu kullandığını, kandırdığını görüyor ama bu demek değil ki Ömer
duygusuz. Aslında tam da duyguları ile polis kimliği çatıştığı için acı
çekiyor, yüzleşemiyor. Sibel’in ve Elif’in kendisine yalan söylediğini
öğrendiğindeki öfkesi de polis olarak gözden kaçırdıkları ile yüzleşmesinden. Âşık
Ömer’in polis Ömer’e nazaran savunmasız olmasına kızıyor aslında.
Sibel ile yaşadıkları nedeni ile Bahar’ın
gazına gelip Elif ona açıldığında geri çekilmesinin sebebi de bu. Elif
kaybolmuş, Ömer arada kalmış biri. Kendini inandıramadığı zamanlar da çekip
gitmesi de bundan. Kuytusuna çekilip eldeki kanıtları gözden geçiriyor. Ama o
da Elif gibi acı ile büyüyor aşk ile kavruluyor. Bu nedenle kalbinin aynı
yerden ikinci kez kırılmasına izin verdi.
Bu arada kalma halini ise bizim yerimize
Arda sorarak seslendirdi: Elif’i polise teslim edecek mi?

Elif yaşadığı acılar sonrasında acıya,
acı ile karşılık vermemeyi ve elindeki sevgiye tutunmayı öğrenirken, Ömer’i
yaşadığı acılar daha da keskinleştiriyor. Kendisine bu kadar kızarken, bu
zamana kadar sadece ölülere sorular sorabilirken, karşısında kanlı canlı ve tüm
hataları ile duran Elif’e kusuyor tüm hıncını. Ama Ömer bu kadar ağır laflar etme,
yarın kapısına geldiğinde Elif’in kalbine engel olur unutma lütfen. Ama iki şey
çok koydu bu bölümde Elif’in annesinin cenazesinde Elif’e attığı kaçamak
bakışlar ve mevlit sonunda annesi ile yengesini almaya geldiklerinde kafasını
kaldırıp da Elif’e bir kez bakmaması.
Bir de bu bölümde Ömer ile ilgili beni
rahatsız eden şey kendini sorgularken ki ruh hali idi. Evet polis olduğu için dedim
ama onun ötesinde kendinden hesap sorarken “nasıl görmedim, nasıl anlamadım”
demesi beni rahatsız etti. Bu nasıl görmedim kalıbında beni rahatsız eden bir şey
var: Kendinden gereğinden fazlasını beklemek gibi bir şey galiba. Elif daha çok
hata yaptığını bilen ama hatalarına sahip çıkan bir profil oldu.
Dizinin izlemeye dayanamadığım aşkı
Nilüfer ve Metin’e gelirsek. Elif’i kozasından çıkartan o kurşun, Nilüfer’in
kozasının derinliklerine sürükledi diyebiliriz. Elif kendi ayakları üzerinde
durmayı öğrenirken, Nilüfer hayatından çıkartılan kahramanı babasının yerine
yeni bir kahraman koyarak hayatına devam ediyor. Aslı hastalığı nedeni ile
kendini Elif’in gölgesinde hissederken, Nilüfer ise ailenin şımartılmış
prensesi olmuş. Kaçırıldığında Elif’te olduğu gibi bir değişim, bir aydınlanma
yaşamasını bekledik ama aslında Nilüfer, Nilüfer gibi davrandı. Kaçırıldığında
onu tecavüzden kurtaran ve o ortamda ona prenses gibi davranan ve kahramanı
olan Metin’e doğru uçması kaçınılmazdı. Bu nedenle aslında Nilüfer ve Metin
birbirleri için yaratılmışlar. Nilüfer hayatında güçlü birilerini ararken,
Metin’in hayatında duyguya, pamuklara sarılmaya ihtiyacı var. Yine de itiraf
edeyim Elif’e basıldıkları sahnede ablasına söylediklerinden dolayı bir tokat bekledimdi
Elif’ten.
Nilüfer titre ve kendine gel!
Bir başka itirafım ise Aslı’ya dair. İlk
10 bölüm Aslı’yı hiç sevmedim ama hikâyesini görmeye başladığımızdan beri ve
Hazal Türesan’ın oynamayıp yaşaması ile Aslı karakteri, Elif’ten sonra merak
ettiğim karakter oldu. Bu bölüm Aslı için hangisi daha kötü idi bilemedim ben:
Kendi bebeğini annesiz bırakan annesi mi, kendini annesiz bırakması mı? Aslı
uyanınca neler olacak: Taner de öldü bebeği de öldü annesi de öldü. Dizideki güçlü
kadınların hepsi ölümle sınanıyorlar sanki.

Aslı uyanınca çok karışacak ortalık
Dizinin kötülük üçgeni ise bu sezon
tırnaklarımızı kemirtecek cinsten. Birinci sezondaki “ethem ethem” diyen
Hüseyin yüzüğün gücü ile golluma dönen hobit misali çifte hayatlı çıktı yaa!
Tüm yaz o elmasları inşallah güvencinin bebeleri yutmuştur diye bekledim ama o
da ne çat diye başka bir kapı başka bir kadın ve başka bir oğul çıkmasın mı?
Hüseyin o elmasları sakladığın puseti kapının karısına verir yeni eşin de
görürsün gününü. O değil de Hüseyin’nin klonlanmış da başka bir Hüseyin
hikayesi izliyormuş hali sizin de aklınızda şu soruyu sordurmadı mı? Sanki en
başından katil Hüseyin değildi ama sonra senaryoda bir değişim oldu sanki.
Gerçi ben Behzat Ç. bitene kadar “katil Şule değil!” demiş bir insanım ama
göreceğiz.
Tayyar ve çekiç sahnesinin olağan
kötülüğünü sanırım Taxi Driver’daki
Travis’te ya da Natural Born Killers’ta
görmüşüzdür. İlk sezon insan kulağı ile balık tutmasında bir şok olmuştuk da Tayyar
sessizden ama ince ince geliyor gibi. Bizi daha çok ters köşe yaptıracak sanki.

O parmaklar ne için kırıldı ha Metin?
Yine başladığım gibi bitireyim madem,
Elif’in teslim olmaya giderken Ömer tarafından kaçırılmasına şahit olduk. Dedik
ya kanıtlar ve doğrular çok önemli Ömer için, abisine güvenmeyip Van’daki amiri
ile işbirliği yapıp bir plan oluşturmuşlar ve bunun ilk adımı da zaten “Gel”
dese koşarak kendine gelecek olan kadını kaçırmak! Bakalım Ömer ile Elif
birbirlerine bu kadar yakınken, birbirlerine uzak kalabilecekler mi?