Tatil,
Ramazan, bayram derken yazın sonunu hiç anlamadan getirmişiz. Yılın
dokuz ayını bir şehirde, kalan üç ayını başka bir şehirde göçebe gibi yaşayan
biri olarak, göz açma-kapatma süresinde geçti diyebilirim. Yaz güzel. Ama artık Eylül ayına girdik. Yeni sezon dün başladı. Bu bölümü izlerken
hop oturup, hop kalktım diyebilirim. Mideme kramp girdi. Bazen sinirlerim bozuldu, bazen de
gülme krizine girdim. Karakterler şahsına münhasır nitelikte olduğu için yer yer
ruh bozukluğu yaratmıyor değil. Aman diyeyim, fazlası zarar.
Ömer’in,
Cahide’ye yaptığı Yonca hakkındaki savunmasını gayet tutarlı buldum. Hatta
takdir ettim. Özel hayatta yaşanan her ne olursa olsun iş ortamına aktarıp,
aktarmamak bıçağın sırtı gibi uzun ve ince. Birçoğumuz bu dengeyi sağlayamıyor.
Sağlayamadığı için çıkar çatışmaları başlıyor. Cahide Hanıma rağmen Ömer’in
mayası tutmuş. İnsan gibi insan. Azıcık defosu var ama olsun. Kadı kızında
bile kusur olurmuş, Ömer’de niye olmasın? 70 bin $ değerindeki kolye üç
bölümdür ortak sorunumuz oldu. Kolyenin yanı sıra çantadan çıkan nüfus kâğıdı
ortalığın karışmasına yetti. Gülfem zaten sebep arıyordu, onu da bulmuş oldu.
Yonca köşeye sıkıştı. Kaçacak yeri kalmadığı gibi Gülfem Sipahi’nin de kredisi
bitti. Kanının son damlasına kadar denedikten sonra, kolyeyi Hekimoğlu ailesine
teslim etti.
Mert özür dilediğine daha ilk günden pişman oldu.
Özür
dileyin. Af isteyin. Özür ve af dilemenin hafifliği, vicdan huzurunuz için
önemli. Korkmayın. Kimse kimseye bir şey yapmıyor. Büyük gönüllü olmanın gereği
yok. Özellikle günümüzde bu kadar şey yaşanırken özür dileme erdemine sahip
olun. Mert’in yaptığı şekil olarak her ne kadar özür dilemek de olsa, anlamsal
boyutunda farklı konumlanıyor. Durumu yanlış anladım, ama Gül’üme yan gözle bakma
demeye getirdi özrünü. – Özrü kabahatinden büyük. – Mert simgeselliğe önem
verirken, Ömer duygularıyla hareket ediyor. Parmaklar
boş ama gönüller dolu! İyi de Mert, gönlün bu kadar dolu olduğu için
parmağın boş. Eğer habere değil de Gülru’nun gönlünü gözlerinde görebilseydin,
o yüzük parmağından çıkmayacaktı. İşte Ömer, Gülru’nun gönül gözünü
okuyabildiği için her zaman Mert’ten sekiz adım önde olacak.
Gülfem Sipahi gençliğinde de güzelmiş. Bırakın Gülru'yu, ben bile asaletinden etkilendim (!)
Tartışmak,
kavga etmek ne derece doğru? Derdimizi bu şekilde ifade
edemeyiz. Etmemeliyiz de… Yonca ve Çiçek bu konuda ne kadar haklı olursa olsun,
kozu Mine’nin eline geçirdiler bir kere. Haklıyken haksız oldular. Öfke
kontrolü yapmadığımız müddetçe sonuç aleyhimize işlemeye devam edecektir.
Dinlemeyi öğrenmeme yetisi ülke olarak hepimizin problemi. Dinlemeye sabrımız
yok. Oysaki dinlediğimiz zaman dünya daha anlaşılır olacak. Mine’nin yaptığına
doğru demiyorum. Ondan çalmamasını beklemiyordum. Tabii ki bu saldırının
altında kalmayacaktı. Fakat sonucu Mesude’yi derinden sarstı. Yener, tüm
pişkinliği ile yeğeni Mine’den taraf oldu. Üstüne Mesude’ye okkalısından tokat
attı. Şiddet başlı başına yazı konusu olacakken, burada birkaç cümle ile ifade
etmek zor, hazmetmesi daha zor. Ne olursa olsun yapmaması gerekiyordu. Doğru
söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali Mesude soluğu baba ocağında alıyor. Acil
durumlarda gerçekten beynimiz çalışmıyor. Ev babasınınken elin adamına neden
bırakıyor? Sal gitsin. Ödüllendirmekten başka neye yarıyor?
Kardeşler Salih Efendiden her ne kadar
saklamaya çalıştıysa da olmadı.
Bir baba olarak, dört evladını tek başına
büyütmeye çalışan bir baba olarak, kızına karşı yapılan saygısızlığı görmezden
gelemedi. Bu güne kadar Yener’in yaptığı densizliklere göz yumarken, artık canına
tak etmişti. Adamcağız için
endişeleniyorum. Haklı olarak, dişiyle tırnağıyla aldığı evinde daha fazla
tutmak istemedi. Mesude yine de babası daha fazla kahrolmasın diye alttan aldı.
Affetmiş gibi yaptı. Hem cinslerimin böyle bir hatayı hala neden yaptığını
inanın ki çözemiyorum. Verdiğim değerin altında ise o insanı hayatımda neden
tutayım? Aman aile birliğimiz bozulmasın! Salih Efendi yolda Mert’le burun
buruna geliyor. Yener’e olan öfkesini Mert’inki ile birleştirmeyi ihmal
etmiyor. Zamanında Mesude’nin evlilik kararının yanlış olmasına istinaden
Mert’e; benim tek bir yanlış evliliğe
daha verecek kızım yok, diyerek kartlarını açmış bulundu. Anlayana!
Aşk sinyallerini görebiliyor musunuz? Ömer - Gülru aşkını şimdiden hissedebiliyorum.
Gülfem,
artık Gülru’nun ona neden bu kadar takık (hayran) olduğunu öğrendi. Benim adını
koyamadığım şeyi Ömer ifade etti. Sıradan
bir şarkıcıya hayran değil. Seni örnek almış, seninle büyümüş. Seninle olmak
istiyor, gibi gayet anlaşılır bir konuşma yaptı. Hizmetçi olarak
çalışmasının nedeninin o olduğunu söyledi. Ömer’in sözlerinin yankısını Gülfem’in
beyninin içinde hissediyorum. Kabullenmek ve erkeğini bir başka kadınla
paylaşmak istemiyor. İpek şal bahanesiyle Gülru’dan istediği cevabı alıyor.
Gülru da açık yüreklilik ile hayranlığını dile getiriyor. Duydukları karşısında
ne yapacağını bilemiyor. Birincil sorunu Gülru. Kız küçük olsa da rakibi büyük.
Zaman denen o şey geçmek bilmiyor.
Cihan
kum saatini altmış yedi kere kurduktan sonra, Halide Hanımın söyledikleriyle
bir kez daha yıkıldı. Kum saatini o anki öfkesiyle duvara fırlattı. Ve Gülru
gelene kadar fahri kum saati olarak ellerini kullandı. Cihan, Gülru’ya bağımlı.
Oksijen tüpü gibi… Olmazsa yaşayamaz. Hastalığının sebebini soruyor. Neden
böyleyim? Allah mı istedi? Bu hale beni kim getirdi? Bu soruları Gülru’ya
sorarken içeride Gülfem ve Ömer de vardı. O anda Gülfem bir kırılma noktası
daha geçirdi. Hayatının hatasıyla yeniden yüzleşti. Kıskançlığının bedelini
vicdan azabı ile çekiyor.
Babasının tepkisi bu nedenle dimağından silinmiyor.
Aslında ne saf iyi, ne de saf kötü. Kibir ve hırslarından dolayı örselediği
insanlığı, Cihan’ın çaresizliği ile ortaya çıkıyor. Dipsiz bir kuyu gibi...
Gülfem’in yaşadığı şok bünyesini zayıf düşürdü ve
bayıldı. Cihan’ın böyle bir soru soracağını ummuyordu. Gülru, Cihan’ı Mert’le
tanıştırmak istediğini söyledi. Böylece kıskanacak bir şey olmadığını, her
ikisini de çok sevdiğini ispatlayacak. Ama Gülru, asla Cihan’ı Mert’i sevdiği
gibi sevemeyecek.

Taner, babaannesiyle her polemiğe girişinde Yonca'ya santim santim yaklaşmakta. Ama bu defa, çok başka bir şey oldu. Yonca'nın küçük kardeşi Çiçek, Taner Hekimoğlu'nun çekim alanına girdi. Şaşırdınız değil mi? Ben de şaşırdım. Bu hikayede Çiçek'e yer yok derken, bir kenarına kuruluverdi. Yonca'nın anlamak istemediği şeyi ego manyağı delikanlımızın yüzüne bir çırpıda vurdu.

Ömer
zaman içinde Gülru’ya olan hisselerini gün yüzüne kavuşturuyor. Üstelik
hastasının, kız arkadaşınız çok güzel gibi iltifatlarını ciddiye alıyor. Gazete
haberindeki fotoğraflarına daha bir alıcı gözle bakıyor. Gülfem her şeyin
farkında ve gerçekleri öğrenmek için Ömer’le konuşuyor. Sorduğu
soruya karşılık Ömer de, hislerini açıkça beyan ediyor. Bu arada konuşmaya
Gülru ve Mert de şahit oluyor. Doktor beyin cevabından sonra çılgına
dönecektir. Ve tahminimce önümüzdeki bölümde hiç hoş şeyler olmayacak.
Bana o kızda adını koyamadığım bir şey var demiştin… Sana bunu bir kez ve son kez soruyorum. O adını koyamadığın şey senin duyguların mı Ömer?