Muhteşem Yüzyıl Kösem: Deccal'in tehdidi
Muhteşem Yüzyıl Kösem, üç haftalık tadından yenmez seyir zevkinin ardından tamamen reji ve dünya kurma hataları üzerine kurulu bir bölümle dün akşam ekran karşısına geldi. Üç hafta boyunca izleyiciyi sürükleyen ve akıcı sahnelerle kendi tadını hissettirmeye başlayan Muhteşem Yüzyıl Kösem, bu üç bölümlük akışın dinip durulması açısından çok hareketli olmayan ama durgun bir senaryoyla; üç bölümlük olayları sonuçlandırıp yan etkilerini vermek amacıyla bir geçiş niteliğindeki bölümüyle yayınlandı yayınlamasına lakin bu sefer oldukça fazla göze çarpan reji hataları bölümü çekilmez kıldı.


Ben merhum Mehmed Han ve Safiye Sultan'ın kızı Fahriye Sultan" Çok sevgili abim, babammış meğer. 

Geçtiğimiz bölüm Kösem Sultan’ın tehdidi sonucu Eski Saray’a giden Safiye Sultan’ın kızı Fahriye’yi dokunulmaz olarak isimlendirilen Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin dergahına saklaması fikri çok anlamlıydı ama sonucu boş ve çorak bir araziye açılıyordu. Öncelikle Kösem’in ilk bölümlerinde, tutarsız bir şekilde total grubuna odaklı olması, muska, büyü gibi AB grubundan tamamen uzak sahnelerle bir türlü nereye hitap edeceğini şaşırıp rayına oturamaması gibi büyük bir sorun vardı ancak son haftalarda bu sorun aşılmaya ve her iki gruba da hitap eden çok anlamlı sahneler ortaya çıkmaya başladı. Fahriye Sultan’ın “Ben Sultan” edasıyla dergahın huzuruna çıkması ve ardından sade bir örtüyle tekrar Hüdayi Hazretleri'nin önünde “Ben Fahriye Hanım” hitabıyla yardım dilenmesi hem o dönemin şartlarını, hem de İslam dininin Osmanlı’daki eşitçilik etkisini çok iyi yansıtmıştı.

Böyle sahnelerin orantılı dozlarda olması hem her gruba aynı şekilde hitap etmemizi sağlıyor hem de dönemin rengi hakkında güzel alıntılar izleyebiliyoruz. Ancak bu seferde Fahriye’nin akıbeti ne zamana kadar böyle devam edecek, diye sormadan edemiyorum. Aylardır dergahta ancak affedilmesi de zinhar mümkün değil çünkü işlediği suçun affı yok. Bu durumu nasıl işleyeceklerini, daha doğrusu Fahriye’nin akıbetinin bir an önce sonuçlanmasını arzu ediyorum çünkü merkezdeki hikayeden çok uzak bir konumu var. Yan hikaye olarak yerleştirilmesi ve Mehmed Giray ile yaşadığı aşkı izleyici tarafından reddedildiği için saf dışı kalan bu üç karakterin -Fahriye, Mehmed, Şahin- hiçbir amaç gütmeden oradan oraya dolanmaları can sıkan bir fazlalık durumu oluşturuyor.

Ancak bu sahnenin tadını kaçırıp, tuzu biberi basan pek hoş olmayan bir replik vardı ki izlerken üzüntü hissettim. Fahriye Sultan’ın dergahta kendini Aziz Mahmud Hüdayi’ye “Merhum Mehmed Han ve Safiye Sultan’ın kızı” olarak, yani erkek kardeşi ve annesinin kerimesi şeklinde lanse etmesi senaristin gözünden kaçmaması gereken ve bir hataydı. Böyle hataları görüp de sinirlenmemek elde değil çünkü yapım sizin elinize adeta dehşet ötesi bir özgüvenle ürününü koyuyor ve çok fazla güvenin sonucu olarak da “dünyaya pazarlanmış” olarak gurur duyulan bir dizide böyle basit ve komik hataların olması izleyen insanı çileden çıkarıyor.

Aynı şekilde Kösem Sultan’ın kendini Ahmed’e affettirmek için dairesinden çıkarken üzerindeki kırmızı kaftanın koridorda birden bambaşka bir kaftana dönüşmesi rejinin dikkatsizliğinin boyut atladığını izleyicinin gözüne soka soka gösteriyor 


Yazı devam ediyor..
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER