Kiralık Aşk: Rüyalar gerçek olsa!
Rüyaların gerçek olmasını beklerken ben (TEMSİLİ DEĞİL)
Emel Sayın’ın aynı adlı şarkısından alıntıladığım okumuş olduğunuz bu başlık, benim nezdimde birkaç haftalık Kiralık Aşk’ı özetlemeye yetiyor da artıyor bile. Gerçek alemi anlatışları yeterince iç gıdıklamıyormuş gibi bir de düş alemleriyle bizi haftalarca tesirleri altına alıyorlar bildiğiniz üzere. Ve eğer siz, düzenli bir Kiralık Aşk seyircisiyseniz izlediğiniz bu rüyaların yarınlarda bir gün kendi aleminden taşıp gerçekliğin ta kendisinde can bulacağını da mutlaka bilirsiniz.
 
Sinan’ın evvela çamurlara bata çıka ilerlediği, sonrasında sinemada Ömer ile beraber bir dönemin efsanesi Yeniay’ı izlerken gerçekleri patır patır döküldüğü rüyasını ilginç buldum. Kendisi günlük yaşamında da en az aşk hayatında olduğu kadar bukalemunvari bir minnoşluğa sahip olduğundan dolayı çoğu zaman olaylara karşı duruşu ne olacak kestirmek biraz zor oluyor. Hatırlatırım, bir zamanlar Defne’yi tam Ömer’e her şeyi anlatacakken konuşmalarına salça olup durdurmuş olsa da sonrasında Necmi Amca ile bir olup bizzat anlatmaya karar vermişlerdi ve ardından bir güzel de şöyle eklemişlerdi: “Ömer dönecekse sırtını bize döner. Defne ile mutlu olurlar en azından.”
 
Defne’den icazet alamamış olmaları onları durdurmuştu ancak görüyoruz ki Sinan’ın bilinçaltı Ömer’e bütün gerçeği anlatmak için can atıyormuş fakat içlerinde bir taraflarının hala bencil olduğunu öğrenmek beni üzdü. Zira artık Ömer'in Defne ile yaşayacak olduğu mutluluğundan çok, onlara sırt çevirmesinden bir hayli çekiniyor gibilerdi. Her şeye rağmen, geçmişe gittiğimiz bölüm vesilesiyle Sinan’a buz tutmuş yanımın hafif hafif çözülmeye başlamasından mıdır bilmem, bu rüya gözümde Sinan’ı bir parça daha minnoş yaptı. Bundandır ki eteklerdeki taşların bir an önce ortalığa dökülmesinin baş savunucularından olan ben, içimdeki büyük bir buz kütlesini sıcacık sulara bıraktım ve gitti. 
 
Ben yine de istediğim kadar olduğum yerde “Gerçekler fora!” diye söyleneyim durayım, saklanan sır ekran başında izlerken istediği kadar anlatması kolay kurtulması basit görünsün, işin aslı hiç de öyle değil hepimiz bunu az çok biliyoruz. Sonuçta bu küçükken yapmış olduğumuz, bize sorduklarında da sonuna kadar inkar ettiğimiz kabahatimiz, büyüyünce annemize “Aslında o öyle değil, böyleydi.” diye doğrusunu anlatıp katıla katıla güldükten sonra unutup gideceğimiz basit bir yaramazlığımız değil maalesef. Ortada hali hazırda hiçbir yarası tam olarak kapanmamış, geçmişteki her acısını bugününe eksiltmeden taşımış ve bu yaraların üstüne her gün yenisi eklenen bir beyefendi (Ömer’im İplikçi’mden bahsediyorum tabii ki de) varken kolaylıktan kim bahsedebilirdi ki zaten?
 
Şimdi ben de böyle “Ömer her şeyi bilsin” diye geziniyorum ortalıkta ama lütfen yanlış anlamayın. Ömer’i fiilen yaralayıp, mahvetmek değil amacım. Aksine sır düğümü çözüldükten sonra Ömer’in birazı Defne tarafından açılmış birçok yarasının şifa bulacağını düşünüyorum. Çünkü bir parça da olsa Ömer’i hasta eden şey ikili ilişkilerindeki bu belirsizlik ve gel gitler. Elinde “Her şeyin sebebi buymuş” diye tutunabileceği bir dalı olunca içi ferahlayacak,  yüzü gözü açılacakmış gibi geliyor bana. En azından aç oturduğu sofrasından tok kalkar artık diye ümit ediyorum. Ha keza affetmesi zaman alacak onu da biliyorum ama bildiğim bir şey daha var ki, Defne’yi affetmek ona çok iyi gelecek. Affedilmiş olmak da Defne’ye aynı şekilde iyi gelir mi tahmin etmek zor. Ben Defne’nin kendisini affetmesinin daha uzun zaman alacağını düşünüyorum. Bir başkasını affetmek, hatalarını yok saymak her zaman daha kolaydır çünkü. Zor olan insanın kendi hatalarını kabullenip onların getirdiği pişmanlıklarla yaşamaya alışmak zorunda kalmasıdır. Zaman burada da marifetini gösterip herkese ilaç mı olur, yoksa yandıkça yanmaya mı alıştırır artık orasını da izleyip göreceğiz. İşimiz de o noktadan sonra artık rüyalara kalıyor. Rüya tabirlerine baktık, aynı şekilde kahve fallarına da. Ufukta size üç kişi olmalar görünüyor sevgili müstakbel İplikçi ailesi, mmhıhıhı! 


Hayata karşı duruşum: Koray Sargın'ın baş havlusu.

Allah’ım çok mu suratımız asıktı, çok mu içimiz kan ağlıyordu da sen bize Koray’ı yolladın ya rabbim? Gülmekten izleyemedim resmen. Gingerella Koray’a ba-yıl-dım! Burhan Altıntop’un “Zencefil”inden sonra çıta resmen Everest’te, tartışma bitmiştir. Şu dizide Koray’ı en çok Ömer ile izlemeyi seviyorum. Birbirlerine o kadar zıtlar ki Koray’ın çenesiyle Ömer’e yaptırdıkları beni benden alıyor, daha da geri bırakmıyor! Ömer’in bir kahve falına bakmadığı kalmıştı, çok şükür o da oldu. Bütün imkan ve şeraitlerde dahi kurtarıcı meleğimiz Koray Sargın, 2015’in getirmiş olduğu tek tük güzel şeylerden birisin. İyi ki varsın.
 
Fikret Galo adeta bir Tom ve Jerry’deki yüzünü göremediğimiz zenci kadın, bir Powerpuff Girls’deki başkanın yine yüzünü göremediğimiz sarışın sevgilisi, efendime söyleyeyim şu an adını unutmuş olsam da Dedektif Gadget’ta sadece bir koluyla kedisini severken gördüğümüz o kötü adam falan oldu. İsmi vardı cismi yoktu ve bu onu biraz ürkütücü yaptı doğruya doğru. Ben sonlara doğru nur cemalini gösterir sandım ama her şey gayet basitçe biz onun elini, kolunu, bacağını bile göremeden halloldu bitti. Haftaya Cheri’ye geldiğinde görür müyüz bilemedim? Fikret Galo aslında yokmuş, Yasemin de tuzlukmuş öyle diyolla…
 
Ay Yasemin, vay Yasemin. İyi olacağım derken kaşını gözünü çıkardın bütün güzel duyguların. Arabada İso’ya “Beni bırakma” diye yalvarmalar otelde Sinan’a Sude’yi sorduğu için triplenmeler falan “tövbe estağfurullah bir şey” oldun sen. Bihter Ziyagil bile senin kadar çok git gel yaşamamıştı iki aşk arasında, maşşallah seni takip edebilene aşk olsun! Bilmiyorum bir tek bana böyle geliyordur belki ama bu cephede suların bir an önce durulmasını istiyorum. Yasemin ve Sinan arasındaki bu karmaşa beni boğdu, içimi sıktı. Ne olacaksa olsun yani bir an önce, cılkı çıkmaya başladı. Aynı Neriman’ın ölüp bitmeleri gibi.


Bir dilek tuttum, içine seni koydum
 
Uzun lafın kısası bendeniz keşke rüyalar gerçek olsa diye zıp zıp zıplarken, Sude’nin bu oyundan haberdar olması hiç iyi olmadı şu an için. Sanki kendisi sütten çıkmış bir ak kaşıkmış gibi Defne’ye olan tavırlarının ani değişimi, bakışı, duruşu beni bir gıcık etti yine. Sude’ye ısınmaya başlayan yanım hemen buz tutmaya başladı. Hele bir de Ömer’e söyleyeceğim de söyleyeceğim diye tutturuşu, al kafasını sürt duvara kıvılcım çıksın siz de rahatlayın ben de, sevgili Kiralık Aşk ailesi. Konunun muhatapları konuşma orucu tuttukları için tabii, ilgisi alakası olmayan her kafadan bir ses çıkmaya başlıyor işte ne yaparsınız?
 
Üzülerek söylüyorum, Sude’nin bu itiraf hevesi kesinlikle Ömer’i düşündüğünden değil. Üzülüyorum çünkü tek derdi, şu an yaşadığı her kötü şeyin sorumlusu tuttuğu (neresi kötüyse, her şeyi şımarıklığından) biricik kuzeninin yerle bir oluşunu izleyip, kılını bile kıpırdatmadan başkalarının hataları vesilesiyle almış olduğu intikamının sefasını sürerken zevkten dört köşe olmak. Halbuki yaşadığı ne varsa kendi elleriyle hazırladı, başına gelen her şeyin tek sorumlusu yine kendisi ama gel de anlat işte şımarık prensese.


Benim diil mi söyliycem!

Sude değişir mi acaba diye çok sorguladık ancak, kumaş defolu olunca altın iğneyle de dikseniz yine hatalı, yine hatalı. Ancak ne kadar kızgın olursam olayım, Sinan ile ilgili yaşamış olduğu hayal kırıklığını ta içimde hissettim. Yazıklanmadan edemesem de bu evrem çabuk geçti. Çünkü kendisi hala inatla “Ömer’e anlatacağım ve beni durduramayacaksın!” diye çirkefliğin dibine vurmaktaydı. Olsundu, havlayan köpek ısırmazdı. Yoksa çoktan ısırmış mıydı?
 
Son sahnede olmuş olabilecekler dahilinde izleyiciler olarak ikiye ayrıldığımızı var sayıyorum:
 
1) Sude her şeyi anlatmıştı “Bak beni durduramadın, Ömer’i kendi ellerimle mahvettim nihahaha!” diye pis pis gülüyordu.
2) Anlatmamıştı, “Anlatacağım diye nasıl korkuttum ama! Hepiniz mum oluceksiniz önümde mum!” diye sırıtıyordu.
 
Her ne kadar bir an önce Ömer’in her şeyi öğrenmesini yürekten arzulasam da, anlatan kişinin Sude olmasını kesinlikle istemiyorum. Bu konunun en son ilgilendirdiği kişi Sude. Resmen “Ne alakasın sen?!” diye bağırasım geliyor. İnşallah anlatmamıştır, zira kapıya çıkanın yalnız Sude oluşu Ömer’in sırrı öğrendikten sonra içerilerde bir yerlerde kalpten gittiğini düşünmeme sebebiyet veriyor. Aynı şekilde Hulusi Dede’nin de yüreğine inmiş olması da kuvvetle muhtemel. Ömer ile Hulusi Dede beraber artık hastanede yan yana yataklarda yatarlar, bahaneyle barışırlar. Tabii eğer Defne yine kaçmadıysa…
 
Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER