Bu bölüm olacakları tahmin etmek için alim olmaya gerek
yoktu. Zaten fragman tee uzaklardan “ Sude söyleyecek mi heyecanını
yaşatan, aralara da Ömüş serpiştirilmiş bir adet oyalamacalı bölüm” kokuyordu buram buram. Zaten yine rüyalarda
buluşuruz temalı bir başlangıç yaptık. Sinan’ın neden sinemada geçtiğini asla
anlamadığım rüyası dakika bir, gol bir misali üç gramlık heyecanımızı aldı. Galon galon ayran içmiş gibi ayrı gayrı düştük. İşte bu duygular
eşliğinde tamamladım 31. Bölümü. Birazcık daha eşeleyeceğim, önden
buyursunlar..
Gümbür gümbür geliyorum (GELEMEDİ)
Barış Arduç’imizin hastalığı malum. Neyse ki kendisi
iyileşmiş, bizlere kıyamamış biraz erken setlere dönmüş. Ömüş’ümüz gümbür
gümbür gelecekti ancak çevirmeye takıldı herhalde. Biraz tıs tıs şekilde geldi
bu bölüm, haftaya gürlemeli gelir diye umuyorum. Kendisini ev hapsinde
olmasının nedeni bu idi. Tam anlamı ile kafa tatilinde bir Ömer İplikçi gördük.
Ohh, çekmiş pontik pijamalarını altına, kitabını okudu, çizimlerini yaptı. Sonra yine illa da görünsün diye ağır çekimde
somonunu yaptı, kuşkonmazını tabağına kondurdu. Hani "hafta sonunun keyfini yine Ömer İplikçi çıkardı” desek yanlış
olmaz. E, malum uzun zamandır ilk kez tek
başına kaldı. Arada Koriş’in tacizlerini saymazsak adamın boş vakti çoktu. Hal
böyle olunca anılar denizinde bir yolculuğa çıkmak farz oldu. Geçmişine güzel
bir geri dönüş yaşadı. Defne’ye "ben bu işi çözeceğim" demişti, gürül gürül
geleceğini söylediği geçtiğimiz hafta da
planlarının olduğunu duyurmuştu. Bir nev-i inzivaya çekildi, kafasındaki
tilkileri organize ediyor olduğunu gördük. Her şey iyi hoş ancak sen Ömer
İplikçi’sin dedik, ne öyle mahalle muhtarı adayı gibi her olayı öğrenme
çabaları? Adam entrikalara, kumpaslara uzak olduğu için ağzı laf bile yapamadı.
Dan diye, borç harç mı var diye konuya dalmasaydı iyi olurdu tabii ama neyse..
Bir dahakine daha Sherlockvari tavırlar bekliyorum.

İki arada bir derede dedikodu yapan Defne yapmışlar, olmuş!
Defo desek sararmış sonbahar yaprakları gibi savruldu bütün
bölüm. Takmış kulaklığını hayal aleminde Ömer’le yaşadıklarını düşünüyor. Hani
kulaklığımızı takıp, kendi çapımızda ağır çekim klipler çekeriz ya bazen. Heh,
işte onu bizim kız da yaşadı bölüm başında. Zaten o sahneleri izleyince böyle
Kiralık Aşk tarihi gözümün önünden film
şeridi gibi geçti. Ufak bir nostaji yolculuğuna çıktık. İyi oldu, hoş oldu.
Neyse en azından görebildiğimiz sahnelerde (yazar burada Elçin Sangu’nun
sahnelerinin az olmasından dert yanıyor) Defne’nin mantıklı kararlar
verebildiğini görmüş olduk. Hulusi Dedişko’nun topa girmesi meselesi doğru bir
hamle. Hatta geç bile kalındı.
Pekiiiğ, Kiralık Aşk
31. Bölümünde ne oldu diye sorsanız,
"Fikret Galo’nun peşinden koşan şirketler savaştı, ha bir de Ömer İplikçi
bütün gün aç açına evde oturdu” diye tek cümlede özetlerdim. Ancak “Yazmazsam
çatlarım” başlığı altında birkaç detaya değinmek istiyorum, izninizle. Şimdiden teşakkür ediyorum..
● Sude’nin saçlarını o kadar beğendim ki bu bölüm
kızamayacağım herhalde dedim. Ben dedim! Demez olsaydım keşke. Gören de sütten
çıkmış ak kaşık sanacak Sude’yi. Doğrucu Davut olası geldi iyi mi... Çok büyük
bir salvo olmazsa, bu gerçek Sude’nin sınavı olacak gibi geliyor. Yani bence
söylemeyecek. Ancak onu vazgeçiren ne olacak merak içindeyim.
● Fikret Galo derken “o” harfini kalın mı yoksa
yumuşatarak mı söyleyeceğiz ikilemine düşen yalnız ben miyim? Benimle aynı şeyi
kafasına takanları bekliyorum.
● Anladık Barış Arduç hasta, o nedenle her şey
kabulümüz dedik. Peki ya Elçin Sangu neden şöyle bir sete uğramış da eli değmişken oynamış gibi
oldu anlam veremedim. Eminim ki, Ömer ve Defne dışında bir çok karakterle
sahnesi olabilirdi.
● Koray’dan vuslat sözü aldık ama nafile. Ey yetkililer! Sabır taşı çatlamak üzere olan
şu garip seyircilere bir telefon sahnesini çok gördünüz, yazıııık! “ Bir alocum
Ömercim” bize yeterdi de artardı bile. Bari acısını çıkarın da utandırın beni..
● Uğruna Sapanca yollarına düştük. Yetmiş dakika
boyunca otele varmalarını, birbirlerini atlatmalarını izledik. Hatta bütün
bölümü ona ithaf ettik. Evet Fikret Galo’dan (Ben burada ince “o” sesi verdim)
bahsediyorum. Koskoca ekip bir Fikret Galo bulamadı mı acaba? En azından bir
sahnede zat-ı alilerini görseydik de içimiz rahat etseydi.
● Seyirci olarak kendi adıma diyorum ki bu dizide
illa ki birinin soyunmasına gerek yok. Zaten Ömüşcüğümü bol bol izledik. “
Elimizde cıbıldak Ömüş kalmadı, biz size Eymen verelim” der gibi gereksizce
Eymen’i çıplak izledik. Yapmayın, yazıktır, günahtır. Kar, kış, soğukta gerek
yok. Benden söylemesi.
● Bu dizide en iyi işlenen duygunun dostluk
olduğunu düşünüyorum. Evet doğru tahmin ettiniz, tabi ki Nihan’dan bahsediyorum. Best friend karakteri bu kadar
güzel yansıtılamaz. Defne hayat memat meselesi konuları anlatırken alakasız
tepkileri ile gerçek bir yakın arkadaş nasıl olur izliyoruz. Gerçekçi patavatsızlığından bahsetmiyorum
bile.. izlerken mutlu olduğum nadir isimlerden biri. Keşke daha çok izlesek
Nihan’ı. Mesela ben Ömer ile olan mahalle karşılaşmasına bayılmıştım. Şirkette
iş falan yok mu Nihal’e?
● Koriş bu bölüm baya koz olarak kullanıldı gibi
hissetim. Senin her yerde olmana, onliene duruşuna sağlık. Ancak Neriman ile
olan sahneleri bünyeme yine fazla geldi. Pek tabi ki söylemeden geçemeyeceğim,
seslendirme yaptığı sahnede fütursuzca kahkaha yaptık. Sana dublajlarda
yaraşırmış, çiçeğim.
● İzlerken,
“Ne yapıyor bunlar, eh be Yasemin, Yuh be Sinan” tarzında cümleler
kuruyorsanız, sakin olun ve yavaşça kumandayı yere bırakın. Çünkü yalnız
değilsiniz. Hatta bu bölüm anladık ki Sinan da Yasemin de ne yaptıklarının
farkında değiller. Ancak İsmail cephesi kapanıyor gibi geliyor bana, hayırlısı.
● Sude sırrı söylemeyip, uslu bir kuzen olursa
belki bir gün Eymen ile ilişkisini destekleyebilirim, benden söylemesi.
● Eymen akıllı bir arkadaş çıktı. Neriman’ın
hakkından geliyor gibi görünüyor. Acaba kader arkadaşı Defne ile mi tanıştırsak
ne yapsak? Belki birazcık akıl verir bizim safoza.
İtina ile ömür törpülenir, sabır taşı çatlatılır...
Söylemezsem çatlarım dedikçe, durduramadım içimdeki küçük
Ilgaz’ı. Velhasıl, hiçbir beklentimin olmadığı, beni yanıltmayarak hiçbir
olayın da yaşanmadığı bir bölümü geride bıraktık. Zorunlu nedenlerle vites
düşürdük, umuyorum ki önümüzdeki haftalarda tekrardan ivme kazanırız. Birazcık
daha sabır gerekiyor keza bölüm sonrası fragmanlar için de öyle. Ancak bu bölüm
için sanki “Bizden çıksın” mottosuna kayılmış gibi hissettim desem yalan olmaz.
Onlar nasıl çekmek için çekmişse ben de izlemiş olmak için izledim. Bahsettiğim birkaç güzel detay dışında ilgimi çeken olay olmadı. Açıkçası bölüm için kötü diyemiyorum, iyi hiç diyemem. Bunun nedeni de bölümün bomboş olması idi sanırım. Yine malum şanssızlıklara yoruyor, dört gözle gelecek haftayı bekliyorum. Tüm
ekibin emeğine, sizin de sabırla izleyen gözlerinize sağlık diyoring. Umutsuzluğa
kapılmayın, size söz baharlar yine gelecek, haydi umutla güzel haftalar!