Benim bir arkadaşım vardı. İki kere iki beştir deseniz
inanacak kadar saftı. Gökyüzündeki bulutlar gibi cebe keseye sığdırılamaz bir
ruhu vardı. Sonra bir gün bir şey oldu. Sevdiklerinin ardından nefes nefese
koştuğu o yolun sonunda uçurum olduğunu gördü. Çizgi filmlerdeki gibi bir şey
işte. Boşlukta olduğunuzu fark edene kadar aşağı düşmezsiniz. Arkadaşım boşlukta
olduğunu ve yaşamı boyunca yanlış melodiyle dans ettiğini fark etti. Fark
etmek, düşmektir. İnsan mahzenden çıkan sırların ardına düşerse, yorulur. Kendi içinde biriken sırların derinine dalarsa, boğulur. Kendinden düşerse, işte o zaman, kurtulur.
Karagül'ün kanımıza yavaş yavaş saldığı o ölümcül dengenin
hastasıyım. Bir yanda dünya yıkılırken, öte yanda her şey kristal yapısına
rağmen sapasağlam kalıyor. Tam iyiler ve kötüler arasına sınırı çizebildiğini
sandığın anda, çizdiğin kalem gelip böğrüne saplanıyor. Çok fazla sözün büyüyü
bozacağını düşünerek söylemek istiyorum; şahaneydiniz! Bunca zamana, bunca
yorgunluğa ve aşamaya rağmen bu gecenin hakkını dolu dolu verdiniz.
Şeytanla empati kurulur mu? İnsan hiç ''O şeytan, ama hep mi
öyleydi?'' diye sorgular mı? Biz sorgulamıştık. Haftalardır beni Karagül'ün
vazgeçilmez takipçisi yapan şey Kendal'ın kötülüğündeki o el değmemiş
mücevherdi. Kötüydü, zalimdi, zorbaydı. Ama öylesine, alelade, sokakta omzuna
çarparcasına bir kötülük değildi bu. Yavaşça doldurulan bir kadeh gibi, ince
ince işlenen bir sır gibi, en sağlam kalenin anahtarı gibiydi. Onda ciddi bir
şey gizliydi. Bütün erkeklik vurgusunun altından açık bir yaranın kokusu
sızıyordu. Mesut Akusta ise Kendal karakterini ellerini yakmasına rağmen her
gün daha sıkı tuttu. Sonuç, böyle şahane ve orijinal bir adamı izleyip ömür
boyu hatırlanacak şekilde hafızalarımıza kazımak oldu.
Kefen bezi gibisin, beyaz ve ince...
Melek'in gelinlik sahnesinde fonun doğru duyguyu verdiğinden
emin değilim. Hissettiği sıkışmayı İdris Baba sayesinde perçinlediler ama sanki
gözlerim daha farklı bir şey aradı. Hani Titanik'te Rose'un korsesi
sıkıştırılırken bütün çaresizliğinin mesajı dökülür ya, öyle bir şeydi belki
istediğim. Kötü müydü? Bence hayır. Ama daha güzel olabilir miydi? Her zaman.
Sevda Erginci'yi ilk izlediğim zamanları anımsıyorum da, bu
sezon gözyaşı döktüğü her sahnede ona daha çok yaklaştığımı hissediyorum.
Oyunculukta ağlamak zordur, ağlarken ajitasyona sapmamak çok daha zordur.
Karagül'ün her oyuncusu kendilerine yazılan taş gibi replikleri sunmakta
ustalaştı. Ama Ayşe'nin yeri sahiden de son zamanlarda bir ayrıydı.