Geçtiğimiz hafta 41
kere maşallah demiştim hatırlarsanız. Normal şartlar altında maşallah dediği üç
gün yaşamaz denilen cinstenim ama Poyraz Karayel’de patronlar çıldırmış
durduramıyoruz. Yalnız yazıyı okumaya
başlamadan önce İsmail Karayel için bir dakikalık saygı duruşu rica edeceğim,
zira kendisi kalbimin en sempatik kötüler köşesinin baş tacı idi, anlayacağınız yastayım.
Herhalde Despina şiiri ve evlenme teklifi çok beğenildi ki
ilk sahnelerde yine yine yeniden o anlara geri döndük. Ben o sırada azıcık zapping yaptım ama bu da
küçük bir itiraf. Evlenme teklifinin ne kadar Poyrazca olduğunu gördük, cevap
ve tepkilerde bir o kadar Ayşegülce idi. Albayım bile düşünceli "yalnız kalsınlar hadi
gidelim" diye incelik yapıyor ama o da ne? Adil Topal gizli numarası ile yine
güzel anların içine limon suyu sıkıyor. Ayşegül ve Poyraz’ın evdeki
konuşmalarını izlerken bunlar sizin iyi
günleriniz demekten kendimi alamıyorum :(
Dikkat Adil Topal her an çıkabilir!
Begüm’e kurduğum empatiyi, gösterdiğim özeni başka birine
gösterseydim belki hayatım daha güzel olabilirdi, sevgili Poyrazcı
arkadaşlarım. Ama nafile! Annelik duygusu Begüm’e bahşedilmemiş zaar. Sen o
minnak Sinan’ın mutsuz olacağını bile bile nasıl çocuğun aklına giriyorsun yahu
el insaf! Ancak yalan yok biraz iyi de oldu diye düşündüm. Begüm’ün
fişteklemesi olmasa Sinan’ın efsane “sevmiyorlar merkez” sahnesine şahit
olamayacaktık. Ve tabii ki kendisi kadar sevimli arkaadaşı ile olan diyaloğuna.
Sen sokaklarda yatmayı nereden biliyorsun dememe sebep olmuş ve beni o sahne
ile güldürmeyi becermiş küçük arkadaşımın yanaklarını mıncırıyorum buradan.
Poyraz ve Sinan’ın baba- oğul sahnelerini izlemek iyi oldu, hoş oldu
özlemiştik.
Gelelim dananın kuyruğunun koptuğu olaylar zincirine...
Yeni dahil edilen oyunculara ne yapıyorsunuz siz kuzum? Önce Mete işlevsiz bir şekilde öldü,
Dafne desen bir amaç uğruna kendini
harcadı sonra da zorunlu göçe tabi tutuldu. İsmail Karayel’e gelirsek, bugün
helvasını kavurmayı planlıyorum. Meğer o nemrut kaplumbağa onun için görülmüş. “Ne zararı vardı bu tatlı adamın size hoca!” diye içlendim. Hayır, illa biri
çıkacaksa Çiğdem var, Begüm var, Selçuk var. Niye İsmail Karayel’i harcadınız?
Tanık koruma programı kapsamında Brad Pitt’e benzemek isteyen, Şahsına münhasır
esprileri ve tavırları ile dizimize renk katan bir adamcağızdı.. R.I.P İsmail
Karayel. Ayrıca, kutunun altında adeta bir kan gölü var, Ümran Hanım’ın
eli desen, kan bulaştı. Kimse bunun farkında değil hatta Sema gibi zehir bir kadın
bile " kutu kirli ise demek” ile yetiniyor. Vay arkadaş siz karanlık işlerin
göbeğindesiniz, daha birkaç bölüm önce eve baskınlar yediniz hiç mi
akıllanmadınız? Gelen kolileri, kargoları bir kontrol edin. Gerçi ben de izlerken kesin
bebekle ilgili bir şey diye düşündüm. Çünkü Adil Topal bölüm başında "İsmail
bana çok hizmet ettin, bir çaresine bakarız" tarzında bir şeyler söylemişti.
Çare dediği adamın kafasını kutulara tıkıştırmakmış. Neyse..

Savaş çanları çalıyor...
Macit Koper’li Adil’e ön yargılarım vardı. Ancak Bahri Baba
ile karşılıklı sahnelerini izledikten sonra sanki içime siner gibi oldu. Ancak
biraz daha zamana ihtiyacım var. Uzun zamandır, gerçekten kötü olan böyle biri
lazım diyordum. Demez olsaymışım keşke. Adil Topal kanından canından oğlunun
mutluluğuna, doğmamış torununun canına göz dikecek kadar kötü bir adammış
meğer. Bu yaşananlardan sonra Adil’in yapacaklarına şaşırmamız gerektiğini,
adamın bir sınırının olmadığını anladım. Adam herkesten bir adım ötede ve bunu
nasıl beceriyor anlamış değilim. Doktora gidileceğini ve verilen doktorun
ismini nasıl öğrendi anlayan beni de aydınlatsın, çünkü içim karardı. Bu
bölüme damga vuran isim kesinlikle Adil Topal ve Ceyarlıkları oldu.
Tempo
artar, işler kızışır diye düşünüyorduk ama birden nasıl işlerin içine düştük
ben şaştım kaldım. Adil Bey bu kadar kötü ve acımasız ise biz daha çok
kaplumbağa görürüz gibi geliyor. Kalbimiz dayanmıyor, merkez! Ve işte bence bu
noktadan sonra Bahri- Adil hikayesine dair daha fazla bilgiye ihtiyacımız var.
Adil’i bu kadar acımasız olmaya itecek neler yaşandı. Dilim pek varmıyor ama
acaba bizim Bahri Babişkomuz aslında o kadar masum değil mi? Yoksa adamın
mayasında mı var bu kadar kötülük öğrenmezsem çatlarım, duyurulur. Bu arada Adil Topal ve Bahri Baba’yı
izledikçe, etrafım buğulanıyor, hafıza sarayıma dönüyorum. Ramiz Dayı ve Kenan
Birkan geliyor gözümün önüne. Masadaki savaş başlıyor çan seslerini duyan sadece
ben olamam herhalde Poyrazcılar? Uzun zamandır izlerken gerildiğim en gerçekçi
sahnelerdendi. Şarkı seçimi, mekanın güzelliği on numara beş yıldızdı.
Sinan’ın kaçırılması ile de anlıyoruz ki Poyraz iki sezonun
en büyük acılarını yaşayacak. İkilemler hatta üçlemeler içinde kalacak.
Karşısındaki adam her ne kadar biyolojik babası olsa da Poyraz’ın herhangi bir
acıma duygusuna kapılmamasını diliyorum. Çünkü Adil Topal eline fırsatlar
geçince gözünü bile kırpmayacak bir karakter. Junior Karayel’e yeni bir yaşam
bağışlanacak mı şimdiden kestiremiyorum. Ancak Ayşegül Songül’ün bahsettiği bulantılardan
daha zor bir hamilelik geçirecek belli. Ortaya
bir de Sinan’ın kaçırılma mevzusu çıkınca, Ayşegül bu durumdan kendini
ve bebeği suçlu görüp saçma bir vicdan yapmaz da iş tatlıya bağlanır diye
diliyorum. Ancaaak, vitesi bu kadar yükseltmişken de azıcık şoklanmak isterim
elbette. Bundan sonraki düğüm belli Adil Topal Bahri Umman ve onun sevdiği
herkese savaş açmış durumda. Hal böyle olunca sadece İsmail Karayel’in kellesi
Adil’i doyurmaz diye düşünüyorum. Yalnız şu küçük yaşında hayatın sillesini
yiyen akıllı bıdık Sinan’a bir şey olursa yüreğim dayanmaz, bozuşuruz! Zaten
halası ile de tanışmadı Sinan yavrum onu bize bağışlayın. Zaten Adil Topal o
minnoş çocuğun yaşam sevincini, gülen gözlerini görüp kıyarsa yüz derisini
Bahri Baba benden onay var!
Bölümün vuruculuğundan azıcık başım dönse de teğet geçmek
istemediğim birkaç nokta daha var. Buyursunlar..
● En geç haftaya Zülfikar’ı geri vermenizi önemle
rica ediyorum. Yahu bu adam neden böyle şamar oğlanına döndü. Dedem sana
kebapçıda rejimdeyim deyip salata yiyen Çiğdem değil, Meltem yaraşır benden
demesi. Çiğdem’e ne oluyor anlamış değilim zaten. Sen adamcağızı bırak, evlen
şimdide de çemkir. Hem madem hissettin bir şeyler, adamı bıraksana mutlu olsun.
Tez zamanda Çiğdem’i geldiği yerlere gönderir, arkasından su dökeriz umarım!
● Despina Hanım'ın tam geri dönecekken kaçırıldığını tahmin ediyorum. Umarım o konuda da bilgi sahibi oluruz. Şiirin bünyedeki etkilerini görmek istiyorum. :)
● Sefer’in gereksiz patavatsızlığını gören sadece
ben miyim? Her şeyin bilincinde olarak bir yola baş koydu ve tahammül eşiği
biraz düşük gibi geldi bana. Neyse ki sonrasında derneğe giderek elini taşın
altına koymaya gönüllü olduğunu hissettim.
● Taş Kafacım sen iyi yaptın, güzel yaptın ama
Ümran Hanım gibi zeki birinin gerçekleri öğrenmesi yakındır gibi geliyor, aman
diyeyim dikkat!
● Bilmem fark ettiniz mi, Bahri Baba’nın verdiği
emirlere uyan tek insan deli fişek Sado. Kabak yine onun başın patladı.
Boşanmak için biraz daha beklemek zorunda. Gözünüzü seveyim, Sado’mu üzmeyin.
● Bahri Umman kadar karizmatik birini göremiyorum şu an ekranlarda. Adil'in "Yalnız mısın?" diye sorduğu sahnede "Olurum" deyip baş hareketinden "Vaytt be" diyen bir tek ben miyim acaba? Ayrıca bu bölümdeki replikleri çok güzeldi Musa Uzunlar da her birini güzel giydi. Ne derin, ne üstat, ne güzelsin Bahri Baba!
● Selin Hanım kızımıza ne oldu acaba? Ben mi
kaçırdım yoksa puf oldu uçtu gitti mi?
Bütün bu içimdekileri
döktüğüme göre artık yazımı noktalayayım. Son iki bölümdür, Poyraz Karayel’e
komple alıp sarılmak, başını okşamak, sevmek istiyorum. Çok güzel bir ivme
yakalandı, izlemelere ve yazmalara doyamıyorum. Bu bölümde tek üzüldüğüm nokta
İsmail Karayel’in aramızdan ayrılması oldu. Keşke daha çok izleseydik de daha
çok gülseydik diye düşündüm. Kendisine bu anlar için teşekkür etmezsem, eksik
kalırım. Dört gözle yine fragmanı beklediğimiz bir bölüm yapmışlar, olmuş be
merkez! Herkesin emeğine sağlık, haftaya görüşmek üzere!