"Gözlerimi açtığımda yine onu gördüm. Bembeyaz parıltılara sahip olan o adamı. Beni ayağa kaldırmasından sonra arkasını döndü ve o hiçliğin içerisinde yürümeye, ardından da o naif sesiyle konuşmaya başladı. “Sanırım nerede olduğunu merak ediyorsundur. Burası her yerdir, ama aynı zamanda hiçbir yerdir de. Burası benim evim, geçmişimden bana yadigar kalan hatıralardan bir iz. Beni buradayken tanımaman normal, öyle ki çoğu vakit ben bile artık kendimi tanıyamıyorum. Eskiden kim olduğumu, nasıl göründüğümü unutuyorum bazen, çünkü hayal dahi edemeyeceğin kadar uzun zamandır farklı farklı yerlerde bulunuyorum. Lâkin, sen gelene kadar benim en önemli varlığım her şeye rağmen burasıydı. Eski güzel günleri hatırlamamı sağlayan bir pencere, geçmişe açılan bir kapı. Ancak artık sen varsın, sen benimsin, tamamen bana ait olacaksın. Sen benim krallığımın varisi ya da benim bir gölgem olmayacaksın, sen benim gücümün de ötesinde özelliklere sahip olacaksın. Çünkü bana yasaklanan şeyler sana yasak olmayacak ve işte bu yüzden sen, benden bile güçlü olacaksın!"*
“İsim düşündünüz mü?”
Gerek Fatih’in sevinçten deliye dönen halleri olsun gerekse de Zeynep’in “Hamile olduğumu, ben haber vereceğim!” dayatmasının altından çıkan geçmişle yüzleşme olsun, son derece güzeldi. Fakat üzüldüğüm bir nokta mevcut yine de.. Fatih niye sus pus oturuyorsun sevgili dostum? Hani kızın olursa adını "Gülsüm" koyacaktın? O değil de.. Ya Fatih, hakikaten gönül adamısın. Adam direkt hamileliği içselleştirdi, sürekli birinci çoğul şahıs ekiyle konuşuyor.. "Bi' doğursaydık.."
“Bana bak torun, ha bu benim sana ilk dersim!”
Fark ettim ki Şevket’in, Selim ile birlikte sahneleri inanılmaz keyifli oluyormuş. Bugüne kadar hemen hemen hiç şahit olmamıştık ikisinin etkileşim içinde olduğu bu tarz anlara.. Fatih ile Selim arasındaki efsanevi baba-oğul ilişkisinden sonra, dede-torun bağının yakınlığını da daha sık görmek isterim şahsen..
“Siz beni düşünmüyor musunuz kızım ya?”
Ayfer sonuna kadar haklı.. Şaziment ile Fadik’in hiç durmadan Ayfer’in üstüne gitmesinden ve kadına mutlu olma şansı vermemelerinden sıdkım sıyrıldı artık. Ha Ayfer’in “Ya ben ya babanız!” çıkışı doğru mu? Tabii ki değil.. Hiçbir insanın, çocuklarını böyle bir ikilemde bırakma şansı da bence yok. Ancak kadını da çıldırttılar sonunda.. Darbeli'nin evlenme teklifi için ne desem bilemedim. O nasıl bir aşktır öyle? Göbeğe imza attıranı falan gördüm ama portre çizdirenine ilk kez denk geliyorum. Gerçi görsel olarak pek iç açıcı değildi yalan yok, ama önemli olan niyet!
“Sanırdım ki o öyle hep öyle duracak..”
İçindeki yaşam enerjisi, yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle bugüne kadar bize hep mutluluk sunan Yadigar halanın ilk kez yaralarını gördük. Aslında merak ettiğim hikayelerden biri de hep Yadigar hala olmuştur. Acaba kocasıyla neler yaşadı, nasıl evlendi? Eşinin vefatından sonra neler yaptı? Sözün özü; Yadigar hakkında daha fazla bilgi, bence göz çıkarmaz. Bilmem siz ne düşünüyorsunuz..
Bitirirken..
Şu yanlış ihbarlar olayı acaba ilerde başımıza iş açar mı? Sonuçta polis, “Aynı eve ikinci asılsız ihbar!” diye boşa şarlamamıştır değil mi?
Gerek Cevat’ın durumu hakkında gerekse de Fatih’e ayarlanan “iş” hakkında zaten daha önce fikirlerimi sunduğum için, tekrara girmek istemedim. Sonuçta bu hafta şu bahsettiğim olaylarda herhangi bir "farklı" gelişme olmadı.. Gerçi bu hafta genel "hikayede" herhangi bir yol alınmadı, gülüp eğlendiğimiz mutlulukla geçen fırtına öncesi sessizlik bölümüydü. Haliyle çok fazla yazacak şey de bulamadım. Fakat şuraya yine de takıldım; Meryem zati Fatih’in işe “başladığını” öğrenmişti Birol’dan, gel gör ki Fatih bu olaydan sonraki gün görüşmeye gitti. Kurguda bir karışıklık oldu herhalde..
Memleketin yarısı Oxford esprisini anladıysa dişimi kırarım.. Bu arada; geçen haftaki hırsızlık meselesi ile bu haftaki bakıcı seçme seansı sahneleri aşırı uzatıldığı için, sıkılmadım dersem de yalan olur.. Bazı sahneler gerçekten fazla uzun sürüyor..
Gelelim bölüm sonundaki bombaya; kışın gelişini haber veren anlara.. Açıkçası, Vahit’in elindeki “tüm” görüntüler eğer polise ulaştıysa, Meryem ile Şevket bu işten nasıl sıyrılacak bilemiyorum. Çünkü kendisi için “o an” en ufak bir tehlike teşkil etmeyen Vahit’i, Şevket’in çat diye çekip vurması öyle kolayca sıyrılınabilecek bir suç değil. Keza Meryem’in itirafları da öyle. Ancak yine de Meryem’in tutar yanı var. Elde somut kanıt olmadığı sürece, söylediklerini inkar edebilir. "Kızımı kaçırdığı için ben de onun canını yakmak istedim." gibisinden konuşarak. Lâkin her şeyi düşünen Vahit’in, Cahit’in zehirlendiğini kanıtlamak için mezarın açılmasını istemesi de olası. Öyle bir durumda, Meryem bu işten hayatta sıyrılamaz. Yani, bu kadar keskin kırılmalara yol açabilecek olayları nasıl yansıtacaklarını ben de merak ediyorum..
Bugüne kadar sürekli aynı şeyi gördük; Aşk Yeniden hikayesinin karanlık tarafını açan kapılar hep, Meryem'in geçmişi yüzünden karşımıza çıkıyor. Peki, Meryem gerçekten de göründüğü kadar beyaz mı? Yoksa adı gibi kara mı? Ya da daha da kötüsü.. Meryem geçmişte yaptıklarını, kendine bile inkar mı ediyor acaba?
* Hikaye şahsıma aittir..
Valandil..