Barış Arduç’un hastalığı ve 3 hafta sette olamayacağını
öğrenince, gerekçe gösterilerek yeni bölüm vermezler diye düşündüm. Zaten Ömer-Defne iletişimsizliği canımıza tak
ettirecekken eski güzel bölümlerden kolaj yapmak cillop gibi olacaktı. Oh temiz
ve risksiz iş. Hem Kiralık Aşk’ın sahip olduğu kemik ve her koşulda dizisini
izleyen bir kitlesi vardı. Kısacası az hasar, ancak büyük bir özlemle bu üç
hafta geçiştirilebilirdi.
Ancak durum böyle olmadı. Yapım, risk alıp önümüze yeni
bir şey koymak için kolları sıvadı. İyi ki de böyle bir karar aldılar. Şahsen üç hafta gibi uzun bir süre diziyi izlememek
beni üzecekti ya da kolaj bölümleri sıkacaktı. E, biz zaten hep Defne ve
Ömer başta olmak üzere herkesin geçmişini merak etmiyor muyduk? Şahsen ben
en basitinden, Koray ve Nöro arkadaşlığının nasıl başladığını öğrenmek için
çıldırıyordum. Hem dürüst olalım, önümüze yeni bölüm koymasalar “Ne yapıyorlar,
izleyiciye hiç saygıları yok” diye söylenecektik. Tüm bu nedenlerden dolayı iyi ki diyorum, iyi ki
böyle bir risk aldılar. Küçükken elektrikler kesildiğinde, ailecek mum ışığında
eski fotoğraflarımıza bakardık. Zorunluluktan da olsa bir nev-i geçmişi yad
ediyorduk. İşte bu bölümü izlerken tam olarak böyle hissetim. Elde olmayan
sağlık sorunu nedeni ile biz de birazcık arkamıza yaslandık, başladık geçmişi
eşelemeye. İşte bu hisler eşliğinde yorumlayacağım bu bölümü.
Bu bölümde bir kez daha anladım ki Meriç Acemi ve
kalemine güvenmek lazım. Geçmişe dönüş yaptığımız sahneler bence yazılması
açısından en riskli bölümler. Çünkü biz izleyiciler, avını gözleyen birer
kaplan gibi dikkat kesiliyoruz. Ve Meriç Acemi bu işin altından iyi kalktı.
Bakın altını fosforlu kalemle çiziyorum, "iyi bari kotardı" demiyorum baya
bildiğiniz başardı diyorum. Özellikle Koriş’in sahnelerinde hissettiğimiz ufak
detaylar beni geçmişte olduğumuza inandırdı.
Son çekirdek bükücü
30. bölüme dair diyecek bir sürü cümlem, kafamda bir sürü
karışıklık var. Evet, ben de
farkındayım anlatıların çoğunluğu bizim
daha önceki bildiklerimiz ile uyuşmuyor. Mesela biz Ömer ve Sinan
arkadaşlığının temellerinin eskiye dayandığını biliyoruz. Ancak bir bakıyoruz
ki Yasemin’den tut İz’e, Koray’a herkes birbirini tanıyormuş. Mesela Defne en büyük hayali tasarımcı
olmakmış, ne hikmetse koskoca otuz bölüm boyunca buna dair gördüğümüz tek şey
çizimin iyi olduğu idi! Bu tip ayrıntıları daha da arttırabiliriz ancak eldeki koşullar ile yapılabileceklerin en
iyisi yapıldığı için saygı duyuyorum.
Elimizde yeni bir konu olmadığı için ben kısa kısa geçmişe
dönüşümüzü ele alayım, buyursunlar..
● Kiralık Aşk’ı neden çok sevdik adlı manifestolar
yayınlamayı düşünüyorum zaten. Ancak bu yazı için kısa bir tespitte
bulunabilirim. İnsanın, hayatın en samimi, en gerçeğe yakın halini
görebiliyoruz. Biz izleyici olarak ya pembe bulutlar üstünde gezmeye ya da
dram denizinde boğulmaya alışkınızdır. Karakterler ve olaylar ya çok
kusursuz olur ya da tam tersi. Kısacası uçlarda izlerdik olayları. Kiralık Aşk
bize farklı bir pencere açtı. Hepimizin kurduğu hayalleri gerçekleştirmek
istediği planları vardır. Tabii bir de işin diğer boyutu, kursaklarda kalan
istekler de var. Mesela İso’nun yaşadığı talihsizlik, Defne’nin yaptığı
fedakarlık gibi. Bütün bunlar izlerken bizi rahatlatan detaylar oldu benim
için.
● Adeta bir Childhood gibi Sinan’ın ergenliğine
şahit olduk. O ve doğum günleri olmasaymış bizim halimiz nice olurmuş? Zaman
kavramının o şekilde işlenmesini sevdim açıkçası. Karakterlerin evrimini,
zamanın geçişini güzelce hissettirdi bize. Sinan’a gelince, Sinan işte
bildiğimiz gibi.. İyi ki de öyle.. Enerjisi yüksek, her zaman ki gibi pozitif
ve etrafına neşe saçıyor. Ömer’in hayatındaki önemini bir kez daha anlamış
olduk.
Bir Koray Sargın kolay yetişmiyor, sayın seyirciler..
● Romalılar yurttaşlarım doğru bildiğiniz bir
yanlışı düzeltmek istiyorum. Değişmeyen tek şey değişim değil, Koray Sargın!
Zaman ve mekan kavramlarına takılmadan, her durumda beni güldürebilen
biriciğimiz Koriş’imiz. Meğerse bizim Koray’ımız mesleki başarılarını Sinan’a
borçluymuş. Sinan garip başına nasıl bir
dert aldığının farkında olmadan Koray’ımızı bize bağışlamış. Dizinin bu
bölümdeki yükünü hafifleten, yine Koray Sargın idi. Pek tabi ki ona bu yaraşır!
● Defne ve Ömer’in tarihteki ilk karşılaşmalarını
izlerken biraz kırıldım. O anı gerçek Ömer ile yaşayamaması beni azıcık
hasetlendirmiş olabilir, kabul.
● "Kökleri geçmişten gelen gelecek”, emin olun ki
bize de iyi gelecek. Ömer ve Defne aşkına bakış açımızı bile genişletecek. Daha
sağlam temeller üzerinde ilerleyeceğiz. Yaşasıııın, en sevdiğim!
● Geçmiş yılların etkilerini taşıyan detaylar
oldukça güzeldi. Aliye dizisine yapılan gönderme, Afyon’un isminin değişmesi
gibi. Gel gör ki yine en özel selam efsaneye gitti. Aşk-ı Memnu. Kulakların
çınlasın Ednan Bey!
● Kendimi odalara kapatsam, kırk yıl düşünsem
Yasemin’in dev egosunun, kendisine yeni bir “Yasemin” yaratmasının altındaki
nedenin Koray olduğunu düşünemezdim. Yasemin ve Koray dostluğu her durumda
joker kart, kullan kullan dur sırıtmaz.
● Ömer’in ergenliğini oynayan genç arkadaşımızı
görüp “Ay çıkaracağım ben bunu bir yerden Twilight’daki kurt adam olan çocuk”
diyenler bana ulaşsınlar, sevgi çemberi oluşturacağım.
● Elf kulaklarım beni yanıltmıyorsa, Hulusi Dedişko
Neriman için "sakin ve sessiz" dedi. Acaba Nöro’yu bizim bildiğimiz haline
getiren elim olay ne zaman gerçekleşti,
merak içindeyim. Nasıl minnoş bir kadınmış öyle, Ömer’i de gerçekten ne kadar
çok sevdiğini ve hep destek olmak istediğini görmüş olduk.
● Kiralık Aşk’ı takip ediyorum diyen Fatih Terim’e
selam göndermek, çok şık olmuş, cuk oturmuş.
● Defne’nin hırsı sonradan olma değilmiş,
kızın hamurunda varmış azıcık kendini beğenmesi. Bknz. Çizimleri için şaheser
demesi.
● Nihan’a gelmek ve mümkünse gitmemek istiyorum.
Şimdi soruyorum size sevgili Kiralıkçılar. En yakın arkadaşınız ile ilk tanışma
anınızı hatırlayın. “Ay ne gıcık” dediklerimiz ile bir bakmışız ki bir fidanın
güller açan dalı olmuşuz. Bu kadar gerçek işlenen bir dostluğun başlangıcı da
ancak bu kadar güzel olabilirmiş. Bu arada Sanem Yeles’in olası bir dünyanın en sempatik insanları
listesinde başları çekeceğini düşünüyorum.
● Yaa meğer Neriman sadece bir aracı imiş. Defne
ve Ömer’in kaderleri zaten bir yerlerde, bir zamanlarda kesişmiş. Ömer’e biz
buzdan şato, buzdolabı, yürüyen cool’luk falan dedik ama ergenlikten midir
nedir kafa göz saçların güzelmiş dedi kıza. Hey gidi gençlik!
● Hadi itiraf edin, Sude’ye hafiften bir sempati
duyma başlamış olabilir. Kız gözünü açmış Sinan ile karşılaşmış, takıntılı
olması birazcık anlaşılır geldi.
● Adeta Aydınlanma Çağ’ını yaşadığımız bu bölümde Ömer’in
Defne’nin saçlarına olan zaafının tarihçesini de öğrenmiş olduk. İyi oldu, hoş
oldu.
CEE EEE! Sürpriz gibi SÜRPRİZ!
● ELLER HAVAYA KİRALIKÇI KARDEŞLERİM! GÜMBÜR
GÜMBÜR geliyor. Barış Arduç geliyor. Turuncusuz Ranini, Clark Kent’siz
Süperman, Edisiz Büdü düşünebilir misiniz? İşte Barış Arduç’suz bir bölüm de
bizim için bu denli eksik olacaktı. Seyirci ağlıyordu, "Barış!" diyordu, “Dön gel,
dön gel alışamam yokluğuna, bu dizi sensiz eskisi değil, dizimi geri istiyorum”
diye haykırıyordu.. Ancak o da ne? Meriç Acemi yazmış, sürprizler bitmiyordu.
Herkes ekran başında aşırı doz İplikçisizlik sendromundan acillere koşmak
üzereyken ilaç gibi bir sürpriz geldi. Bütün merak ettiklerimizin yanıtını, ilk
ağızdan duymak hepimize iyi geldi. Zeka fışkıran, ince düşünülmüş bu sürpriz
mesaj için ne kadar tebrik etsek az.
● Gelelim Barış Arduç’a Ülkenin dört bir yanından
nazardan korunma duaları okundu, iyi dilekler ve geçmiş olsun mesajları
gönderildi. Mission is completed. Barış Arduç’un yeryüzüne geliş amacının Ömer
İplikçi’yi oynamak olduğunu düşünüyorum, zirilyon kez söylemişimdir. Haftanın
başından beri Barış Arduç’un olmamasına gelen tepkileri takip etmeye çalıştım.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki izleyicilerin büyük bir kesimi Barış Arduç’a
adeta vefa borcu bilerek diziye dört elle sarıldı. Benim de bu naçiz gözlerime
toz kaçtı azıcık. Barış Arduç izleyicinin kalbindeki yerin tartışmasız ve
doldurulamayacak boyutta. İyi ki Ömer İplikçi’ye hayat verip, ekranlarımıza,
hayatımıza girmişsin.Yolun açık olsun,sensiz olur muydu, olsa da bu kadar olur muydu düşünmeden edemedim.Güzel kalbinle, güzel işler yapacağın kesin. Bize düşen
tek şey sana sağlık ve şans dilemek.
Son olarak..
Sevgi ne idi? Sevgi emekti. Neden mi? Çünkü
muhtemelen bizim bilmediğimiz ve ahkam kestiğimiz bu bölümü çekmek için onca
insan kafa patlattı, zorluklar yaşadı. Diğer bölümlere göre daha çok efor sarf
edildi, emek harcandı gibi geliyor. Bölüm etiketi olsun, ekibin twitleri olsun
son dakikalar olsun bütün bunlar bana bir ilki yaşattı. Bu bölüm ilk kez
Kiralık Aşk’ın ekip kelimesinin hakkını verdiğini hissetim. Seyirciye saygısını
gösteren bu güzel bölüm için emeği geçen herkesin eline sağlık.
Not: Fragman vermeme durumu umarım geçicidir. Çünkü tek
fragman ile bir hafta GEÇMİYOR!