41 kere maşallah Poyraz Karayel!
Yazılmışların en efsane sahnelerinden...
Bu bölümü  5 kadının ekrana kitlendiği bir ortamda izledim. Tam da denk gelmiş gibi yer yer “Anne olmak istiyoruuum,”, “ Ya ne demek o güzel ama diğeri de kafa kız” ve son olarak “Böyle evlenme teklifi mi olur kapatın televizyonu" serzenişleri eşliğinde izledim. Dolayısı ile bu yazı çok fazla östrojen hormonu içermekte, şimdiden saygılar, sevgiler. Ancak ufak bir itirafta bulunayım. 2. sezonun izlediğim ve dolayısı ile yazdığım en keyifli bölüm oldu. Okumasının da aynı keyifle olması dileği ile başlıyorum.


 Canım siz Adil Topal dediniz ama bu Ak Sakallı Dede olmuş.

Geçen haftayı  real Adil Topal ile bitirmiştik, bu hafta onunla başlayalım madem. Çok hayırlı bir başlangıç olmadığı kesin ancak başa gelen çekilir. Adil Topal’ı büyük bir hayretle izledim. Her ne kadar oyuncu- karakter uyumunu tam olarak hissedemesem de bu kadar saf kötü olması beni kitliyor. Baba olmasının verdiği etki ile ben merhamet bekledikçe, adam kötülük şelalesi gibi şarul şurul akıyor. Poyraz’ın belki de en mutlu anlarından birinde, sevincini bile yaşatmadı.Tahminlerim beni yanıltmıyorsa, Poyraz’ın başının çok ağrıyacağı dönemlere geldik. Bebeğe gelebilecek olası bir zarar Poyraz’ın bütün dengelerini değiştirir. Olayın  Ayşegül  boyutuna hiç girmiyorum bile. 

Babalardan başlamışken babaların babasına gelelim. Efenim gelin el ele verelim Bahri Babayı alıp, üniversitelere Bahri Baba ile hayata bakış 101 dersi açalım.Sevgi ve ihanet kavramları da ilk dersimizin konusu olacak. İkinciliği dersimiz ise romantik konusunu işleyeceğiz. Reisimiz yine döktürmüş.” Adam seviyor beyler” deyip konuyu kapatacağım, zira Bahri baba’nın sözü üstüne söz söylemek istemiyorum. Ancak Despina’ya garip bir kin gütmüyor değilim. Despina Bahri Umman ve karanlık dünyasına çok yabancı. Dolayısı ile bir takım şeylere alışması zor ancak bu durum en çok Bahri Baba’nın canını yakar gibi geliyor.(Bknz. Despina’nın Bahri Baba’ya affettirdiği adamın Selin’in babasını öldürmesi) Ayrıca Depina o mektuptan sonra hal ve hareketlerine çeki düzen vermez ve empati yapmazsa ona da “bizımla değılsın” demek durumunda kalacağım.
Bu sezonun genelin bakıyorum da beni güldürdüğü anlar aksiyonun sahnelerinden daha fazla. Mizahı kaliteli bir şekilde ve zekice yapılmasına saygım sonsuz. Özellikler araba sahnesinde fazlaca tebessüm ettim. Etekteki taşların dökülmesi zinciri oldukça keyifliydi. Onun yanı sıra benim de içim rahatladı. Adeta bir Taş Kafa misali bende ortalıkta bir sır olunca daralıyorum,içim şişiyor.Oh mis artık her şeycikler ortada.  Ümran hanımın kocasının öldürüldüğü ortada, kaçırılan adamın maskesi açıldı. Hatta Meltem  Zülfikar ilişkisi  bile -tüm gereksiz detayları ile- ortada.


Fotoğrafa 10 sn bakınca, etrafınızdakilere "gülüm" diyorsunuz...

Zülmer mi çiğdekar mı diyerek beyin yakma sahnesine sesli bir şekilde tebessüm ettim. Ancak  bu bölüm tek kusur gördüğüm şey Zülfikar’ın içinde bulunduğu durum. Adamların hası Zülfikar’ın bu kadar kararsız  kalması beni kırıyor.Hele de bu kararsızlığı güzellik ve kafa dengi olma kavramları arasına sıkıştırması kahrediyor. Dedem bak, yine sen daha iyi bilirsin tabi ama davul bile dengi dengine derler. He şimdi sen durur musun hemen, yapıştırırsın cevabı. “E gönül bu” diye. İşte kelimelerin kifayetsiz kaldığı durumlardan birindeyiz. Yine güzel kızlar için, kafa dengi olan kızları üzdünüz. Şu adama ızdırabını bırakıp en kısa zamanda aşkını yaşatın, ergenlik yakışmıyor o bıyıklara. Uzun lafın kısası, en kısa zamanda  Zülfikar’ın içinde bulunduğu aşk üçgeninden bir an önce çıkmasını ve mümkünse  Meltem ile birlikte sonsuza uzanan bir doğru parçası oluşturmasını diliyorum.


Karayel Kardeşler gururla sunuyor, efenim.

Sevgili Sefer ve Sema ikilisinin başında ekmek mi kırsak ne yapsak? Allah’ım ne büyük acılar dedikçe, geliyor. Olaya her iki tarafın açısından bakmaya çalışınca en az onlar kadar çaresiz kaldım, sevgili Poyrazcı dostlarım. Sefer ki yılların verdiği baba özlemi ile evlat sahibi olmak istiyor. Sema desen hayatın sillesini yemiş, kim bilir ileride evladını bile hatırlamayacak durumda. Ki en büyük sorun hastalığın genetik olarak çocuğa geçmesi. Hal böyle olunca, o güzelim yetiştirme yurdu sahnesinden sonra size evlatlık alma yolları göründü canlarım, hayırlısı olsun.

Ethem hocanın dizideki kötü diye tanımladığımız karakterleri yer yer sempatik gösterme gibi bir hutyu var sanırım. Ve bunu açık ara en iyi İsmail Karayel’de hissediyorum. Dizide  sağlam güldüğüm karakter kendisi. Adil’in eline düşmesinden sonra azıcık korktum. İsmail Karayel’i harcamayın, çok ricalar edicim.
Gelelim o mutlu günlerden kalma aile fotoğrafına. Poyraz’ın sonradan ortaya çıkan akrabalarına alıştık. Kardeşti, babaydı sonra bir de gerçek baba geldi derken bir de nur topu gibi abimiz oldu. Bakalım Ağabey Karayel nerelerde, ne işler peşinde ve en önemlisi kim? Merak içinde beklemelerdeyim.

Gelelim bölüm bombalarından ilkine. Sanırım şahit olduğum en sevimli hamilelik açıklamasıydı. Benimle birlikte diziyi izleyen  altı kişilik kız arkadaş grubumdaki herkes bir an için annelik hormonu salgıladı, inanın. Ayşegül’ün naifliğine karşılık Poyraz’ın odunluğu bile gözüme batmadı. Bu güzel anı şuraya usulca bırakıyorum,kalsın. Durup durup bakarız.

Ayşegül: Sinan’a kardeş geliyor.
Poyraz: Begüm hamile mi?
Ayşegül: Saçmalama, ben hamileyim.
Poyraz: Öyle mi? Allah analı babalı büyütsün.

Ayşegül’ün samimiyeti üzerine söylenecek bir söz yok. Begüm ‘den kat be kat Sinan’ın annesi olduğunu tekrardan görmüş olduk. Sinan demişken, Mümkünse Sinan’ı ekranın bir köşesinden evlere klonlasınlar istiyorum, işte teknoloji bu kadar ilerlesin, tek isteğim bu. O nasıl bir tatlılıktır? İnsan tutup yanaklarını mıncırmamak için kendini zor tutuyor. “Seni gidi akıllı bıdık yolun çok açık olsun”  diyerek ekrana “Oy çen tatlı mısın?” diye söyleniyorum.

Gelelim sadece bölümün değil,  Poyraz Karayel tarihinin de en iyi sahnelerinden birine.Şu naçiz gözlerim “Sevgili deli kardeşlerimden” daha iyisini görür mü be Poyrazcım diye sormuştum kendi kendime. Görürmüş hem de ağa babasını. Anımsadığım ve şahit olduğum en iyi tirad bu bölüme nasip olmadı. Poyraz’ın efsanevi konuşmasına geliyorum hemen hatta koşuyorum.  Şu hayatta hem çok olanın zararlı olduğunu, her şeyin kararında olmasının insanı mutlu edeceğini düşünenlerdenim. Hatta itiraf etmem gerekirse çok mutlu olduğumda paronoyaklaşıyorum. Sanki emanetmiş gibi duruyor çok mutlu olmak bünyemde. Heh işte tüm bu kişisel nedenlerimden dolayı sahnesi ağzım açık izledim. Hani ağzımızdan çıkan her şey yankılanarak sonsuza evriliyormuş ya, ben de izninizle şu güzelim replikleri şuraya bırakıyorum, Ranini Tv turuncusunda sonsuzluğa yürüsün.


Size mutlu olunca ne olacağını söyliyeyim.
Mutluluktan depresyona gireceksiniz, sonra yine mutsuz olacaksınız!
Sokaklar,camlardan kendilerini aşağı atmış gencecik bedenlerle dolup taşacak.
Ambulanslar yetişmeyecek!
Morglar daha fazla ceset almayacak!
Evlatlarını kaybetmiş ana babaların feryatları, arş-ü alayı titretecek!
Peşinden koşup durduğunuz şu mutluluk dene hülyaya kapılıp sonunda kendinizi öldüreceksiniz!
Eyy zavallı insanoğlu!
Mutluluk diye bir şey yok, kendimden biliyorum, öyle bir şey yok…

Peki sorarım sana çok sayın Poyraz Karayelci. Sen manyak Poyraz’dan mum ışığında, diz çöküp evlenme teklifi edecek mi sandın? Eğer öyleyse aklını çıldırmış olmalısın. Ne dedi Poyrazcım, “Keseriz Ayşegül Hanım, ayaklarınızı yerden de keseriz...Bu  ülkede evlilik teklif edilecekse, onu da en iyi biz teklif ederiz! Adam haklı çıktı dağılalım bence Ayşegül’ün hamileliğini açıklamasında anne olmak isteyen kadınlar,daha sonra daha büyük bir şokla böyle bir evlilik teklifi hayali ile ekranlara gariban gariban baktık. Sahneyi izlerken kendi kendime Poyraz zaten bir kaç bölümdür sıyırdığının sinyallerini veriyordu, kesin delirdi kaybettik cağnım adamı dedim. Hatta daha ileri gidelim hadi Ethem Hoca çıldırt bizi, Türk dizi tarihinin en iyi intihar sahnesini yazmış ol, İda’ya selam çakalım dedim. Ancak sanırım bu ihtimal dışında beni en tatmin eden olasılık gerçekleşti. Yeryüzünde yalnızca ve yalnızca çıldırmış Poyraz!ın yapabileceği bir teklif ile karşılaştık. Yalnız Tanrı Poyraz’ı Ayşegül’ün gazabından korusun. Ve küçük bir not, JR Poyraz ya da JR Ayşegül bu olaydan sağ salim çıkarsa o çocuk sonsuza dek yaşar, daha da değil Adil Topal ruh emiciler gelse zarar veremezler ona.

Tam da bu noktada Albayım ve kaplumbağanın arka arkaya görünmesi gözümden kaçmadı. Tam da Albay nerede adama bir şey olmasın diye şom ağzımı açmışken, kırılırım.

41. bölüme geldik be Poyrazcım Karayelcim. Bu bölüm ile kalbimdeki Poyraz Karayel binasına kaçak kat çıktın ben de dayanamayıp zihin sarayımın en güzel köşesine attım. Yazıda Ethem Hoca’nın kulağını çok çınlattım ancak değinmesem yazımın boynu bükük kalacaktı. Velhasıl, efsane senaryoya, çılgın çekip açılarına, gözenekleri patlatan oyunculuklara ve en önemlisi, aile gibi olan bağlarınıza 41 kere maşallah Poyraz Karayel, iyi ki var oldun, iyi ki varsın!


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER