Bu bölümü 5 kadının ekrana kitlendiği bir ortamda
izledim. Tam da denk gelmiş gibi yer yer “Anne olmak istiyoruuum,”, “ Ya ne
demek o güzel ama diğeri de kafa kız” ve son olarak “Böyle evlenme teklifi mi olur kapatın televizyonu" serzenişleri eşliğinde izledim. Dolayısı ile bu yazı çok
fazla östrojen hormonu içermekte, şimdiden saygılar, sevgiler. Ancak ufak bir itirafta bulunayım. 2. sezonun izlediğim ve dolayısı ile yazdığım en keyifli bölüm oldu. Okumasının da aynı keyifle olması dileği ile başlıyorum.
Canım siz Adil Topal dediniz ama bu Ak Sakallı Dede olmuş.
Geçen haftayı real
Adil Topal ile bitirmiştik, bu hafta onunla başlayalım madem. Çok hayırlı bir
başlangıç olmadığı kesin ancak başa gelen çekilir. Adil Topal’ı büyük bir
hayretle izledim. Her ne kadar oyuncu- karakter uyumunu tam olarak hissedemesem
de bu kadar saf kötü olması beni kitliyor. Baba olmasının verdiği etki ile ben
merhamet bekledikçe, adam kötülük şelalesi gibi şarul şurul akıyor. Poyraz’ın
belki de en mutlu anlarından birinde, sevincini bile yaşatmadı.Tahminlerim beni
yanıltmıyorsa, Poyraz’ın başının çok ağrıyacağı dönemlere geldik. Bebeğe
gelebilecek olası bir zarar Poyraz’ın bütün dengelerini değiştirir. Olayın Ayşegül
boyutuna hiç girmiyorum bile.
Babalardan başlamışken
babaların babasına gelelim. Efenim gelin el ele verelim Bahri Babayı alıp,
üniversitelere Bahri Baba ile hayata bakış 101 dersi açalım.Sevgi ve ihanet
kavramları da ilk dersimizin konusu olacak. İkinciliği dersimiz ise romantik konusunu
işleyeceğiz. Reisimiz yine döktürmüş.” Adam seviyor beyler” deyip konuyu
kapatacağım, zira Bahri baba’nın sözü üstüne söz söylemek istemiyorum. Ancak
Despina’ya garip bir kin gütmüyor değilim. Despina Bahri Umman ve karanlık
dünyasına çok yabancı. Dolayısı ile bir takım şeylere alışması zor ancak bu
durum en çok Bahri Baba’nın canını yakar gibi geliyor.(Bknz. Despina’nın Bahri
Baba’ya affettirdiği adamın Selin’in babasını öldürmesi) Ayrıca Depina o
mektuptan sonra hal ve hareketlerine çeki düzen vermez ve empati yapmazsa ona
da “bizımla değılsın” demek durumunda kalacağım.
Bu sezonun genelin bakıyorum da beni güldürdüğü anlar
aksiyonun sahnelerinden daha fazla. Mizahı kaliteli bir şekilde ve zekice
yapılmasına saygım sonsuz. Özellikler araba sahnesinde fazlaca tebessüm
ettim. Etekteki taşların dökülmesi
zinciri oldukça keyifliydi. Onun yanı sıra benim de içim rahatladı. Adeta bir
Taş Kafa misali bende ortalıkta bir sır olunca daralıyorum,içim şişiyor.Oh mis
artık her şeycikler ortada. Ümran
hanımın kocasının öldürüldüğü ortada, kaçırılan adamın maskesi açıldı. Hatta
Meltem Zülfikar ilişkisi bile -tüm gereksiz detayları ile- ortada.
Fotoğrafa 10 sn bakınca, etrafınızdakilere "gülüm" diyorsunuz...
Zülmer mi çiğdekar mı diyerek beyin yakma sahnesine sesli
bir şekilde tebessüm ettim. Ancak bu
bölüm tek kusur gördüğüm şey Zülfikar’ın içinde bulunduğu durum. Adamların hası
Zülfikar’ın bu kadar kararsız kalması
beni kırıyor.Hele de bu kararsızlığı güzellik ve kafa dengi olma kavramları
arasına sıkıştırması kahrediyor. Dedem bak, yine sen daha iyi bilirsin tabi ama
davul bile dengi dengine derler. He şimdi sen durur musun hemen, yapıştırırsın
cevabı. “E gönül bu” diye. İşte kelimelerin kifayetsiz kaldığı durumlardan
birindeyiz. Yine güzel kızlar için, kafa dengi olan kızları üzdünüz. Şu adama
ızdırabını bırakıp en kısa zamanda aşkını yaşatın, ergenlik yakışmıyor o
bıyıklara. Uzun lafın kısası, en kısa zamanda
Zülfikar’ın içinde bulunduğu aşk üçgeninden bir an önce çıkmasını ve mümkünse
Meltem ile birlikte sonsuza uzanan bir
doğru parçası oluşturmasını diliyorum.
Karayel Kardeşler gururla sunuyor, efenim.
Sevgili Sefer ve Sema ikilisinin başında ekmek mi kırsak ne
yapsak? Allah’ım ne büyük acılar dedikçe, geliyor. Olaya her iki tarafın
açısından bakmaya çalışınca en az onlar kadar çaresiz kaldım, sevgili Poyrazcı
dostlarım. Sefer ki yılların verdiği baba özlemi ile evlat sahibi olmak
istiyor. Sema desen hayatın sillesini yemiş, kim bilir ileride evladını bile
hatırlamayacak durumda. Ki en büyük sorun hastalığın genetik olarak çocuğa
geçmesi. Hal böyle olunca, o güzelim yetiştirme yurdu sahnesinden sonra size
evlatlık alma yolları göründü canlarım, hayırlısı olsun.
Ethem hocanın dizideki kötü diye tanımladığımız karakterleri
yer yer sempatik gösterme gibi bir hutyu var sanırım. Ve bunu açık ara en iyi
İsmail Karayel’de hissediyorum. Dizide sağlam güldüğüm karakter kendisi. Adil’in eline
düşmesinden sonra azıcık korktum. İsmail Karayel’i harcamayın, çok ricalar
edicim.
Gelelim o mutlu günlerden kalma aile fotoğrafına. Poyraz’ın
sonradan ortaya çıkan akrabalarına alıştık. Kardeşti, babaydı sonra bir de
gerçek baba geldi derken bir de nur topu gibi abimiz oldu. Bakalım Ağabey
Karayel nerelerde, ne işler peşinde ve en önemlisi kim? Merak içinde
beklemelerdeyim.
Gelelim bölüm bombalarından ilkine. Sanırım şahit olduğum en
sevimli hamilelik açıklamasıydı. Benimle birlikte diziyi izleyen altı kişilik kız arkadaş grubumdaki herkes
bir an için annelik hormonu salgıladı, inanın. Ayşegül’ün naifliğine karşılık
Poyraz’ın odunluğu bile gözüme batmadı. Bu güzel anı şuraya usulca
bırakıyorum,kalsın. Durup durup bakarız.
Ayşegül: Sinan’a kardeş geliyor.
Poyraz: Begüm hamile mi?
Ayşegül: Saçmalama, ben hamileyim.
Poyraz: Öyle mi? Allah analı babalı büyütsün.
Ayşegül’ün samimiyeti
üzerine söylenecek bir söz yok. Begüm ‘den kat be kat Sinan’ın annesi olduğunu
tekrardan görmüş olduk. Sinan demişken, Mümkünse Sinan’ı ekranın bir köşesinden
evlere klonlasınlar istiyorum, işte teknoloji bu kadar ilerlesin, tek isteğim bu. O
nasıl bir tatlılıktır? İnsan tutup yanaklarını mıncırmamak için kendini zor
tutuyor. “Seni gidi akıllı bıdık yolun çok açık olsun” diyerek ekrana “Oy çen tatlı mısın?” diye
söyleniyorum.
Gelelim sadece
bölümün değil, Poyraz Karayel tarihinin
de en iyi sahnelerinden birine.Şu naçiz gözlerim “Sevgili deli kardeşlerimden”
daha iyisini görür mü be Poyrazcım diye sormuştum kendi kendime. Görürmüş hem
de ağa babasını. Anımsadığım ve şahit olduğum en iyi tirad bu bölüme nasip
olmadı. Poyraz’ın efsanevi konuşmasına geliyorum hemen hatta koşuyorum. Şu hayatta hem çok olanın zararlı olduğunu,
her şeyin kararında olmasının insanı mutlu edeceğini düşünenlerdenim. Hatta
itiraf etmem gerekirse çok mutlu olduğumda paronoyaklaşıyorum. Sanki emanetmiş
gibi duruyor çok mutlu olmak bünyemde. Heh işte tüm bu kişisel nedenlerimden
dolayı sahnesi ağzım açık izledim. Hani ağzımızdan çıkan her şey yankılanarak
sonsuza evriliyormuş ya, ben de izninizle şu güzelim replikleri şuraya
bırakıyorum, Ranini Tv turuncusunda sonsuzluğa yürüsün.
Size mutlu olunca ne olacağını söyliyeyim.
Mutluluktan depresyona gireceksiniz, sonra yine mutsuz
olacaksınız!
Sokaklar,camlardan kendilerini aşağı atmış gencecik
bedenlerle dolup taşacak.
Ambulanslar yetişmeyecek!
Morglar daha fazla ceset almayacak!
Evlatlarını kaybetmiş ana babaların feryatları, arş-ü alayı
titretecek!
Peşinden koşup durduğunuz şu mutluluk dene hülyaya kapılıp
sonunda kendinizi öldüreceksiniz!
Eyy zavallı insanoğlu!
Mutluluk diye bir şey yok, kendimden biliyorum, öyle bir şey
yok…
Peki sorarım sana çok sayın Poyraz Karayelci. Sen manyak
Poyraz’dan mum ışığında, diz çöküp
evlenme teklifi edecek mi sandın? Eğer öyleyse aklını çıldırmış olmalısın. Ne
dedi Poyrazcım, “Keseriz Ayşegül Hanım, ayaklarınızı yerden de keseriz...Bu
ülkede evlilik teklif edilecekse, onu da
en iyi biz teklif ederiz! Adam haklı çıktı dağılalım bence Ayşegül’ün
hamileliğini açıklamasında anne olmak isteyen kadınlar,daha sonra daha büyük
bir şokla böyle bir evlilik teklifi hayali ile ekranlara gariban gariban baktık.
Sahneyi izlerken kendi kendime Poyraz zaten bir kaç bölümdür sıyırdığının sinyallerini veriyordu, kesin delirdi kaybettik cağnım adamı dedim. Hatta daha
ileri gidelim hadi Ethem Hoca çıldırt bizi, Türk dizi tarihinin en iyi intihar
sahnesini yazmış ol, İda’ya selam çakalım dedim. Ancak sanırım bu ihtimal
dışında beni en tatmin eden olasılık gerçekleşti. Yeryüzünde yalnızca ve
yalnızca çıldırmış Poyraz!ın yapabileceği bir teklif ile karşılaştık. Yalnız
Tanrı Poyraz’ı Ayşegül’ün gazabından korusun. Ve küçük bir not, JR Poyraz ya da
JR Ayşegül bu olaydan sağ salim çıkarsa o çocuk sonsuza dek yaşar, daha da
değil Adil Topal ruh emiciler gelse zarar veremezler ona.
Tam da bu noktada Albayım ve kaplumbağanın arka arkaya görünmesi
gözümden kaçmadı. Tam da Albay nerede adama bir şey olmasın diye şom ağzımı
açmışken, kırılırım.
41. bölüme geldik be Poyrazcım Karayelcim. Bu bölüm ile
kalbimdeki Poyraz Karayel binasına kaçak kat çıktın ben de dayanamayıp zihin
sarayımın en güzel köşesine attım. Yazıda Ethem Hoca’nın kulağını çok çınlattım
ancak değinmesem yazımın boynu bükük kalacaktı. Velhasıl, efsane senaryoya,
çılgın çekip açılarına, gözenekleri patlatan oyunculuklara ve en önemlisi, aile
gibi olan bağlarınıza 41 kere maşallah Poyraz Karayel, iyi ki var oldun, iyi ki
varsın!