Ne çok hata yapıyoruz. İnsanlar tanıyoruz, onlara
alışıyoruz, finalde belki kaybediyoruz. Mutlu oluyoruz. Güzel günlerin altına
tekerlek takıp ilerletmek istiyoruz. Dağılıyoruz. Kötü günlerin sırtına
balonlar bağlayıp uçurmayı diliyoruz. Dualar ediyoruz, duvarlara çarpıp
avuçlarımıza dönüyor. Duymak istemediğimiz sözleri bir hediye gibi kapı
önlerine bırakıyoruz. Duymaktan korktuğumuz sözler ise iki yanımızdan akıp giderken, ağır bir kaya gibi yerimizde kaskatı kesiliyoruz. Sonra gidemiyoruz. İstemediğimizden değil. Ama sahiden gidemiyoruz.
Artık emin olduk. Baran, yani Mert Yazıcıoğlu, tiratları ustalıkla köpürtmeye
doyamıyor. Ama sayesinde bir şey daha anladım. Ben sırrın ortaya çıkacağı günü
değil, Baran'ın Ebru'ya anne diyeceği günü bekliyormuşum. Sır bu tabloda küçük
bir fırça darbesiymiş meğer. Şimdi eskisinden de heyecanla bekliyorum o günü.
Çünkü sıradan ve bayat bir sahne olmayacağına her şey üstüne bahse girerim.
Karagül seyircisi olmakla birlikte Karagül'e kefil olmanın haklı gururunu
yaşayanlar olarak kaç kişiyiz?
Özlem rahatsızlandı. Canı acıdı, belki biraz yalpaladı, yalnız
kaldı. Neden haklı olduğunu anladık mı peki? Hasta olduğu için değil, yalnız
kaldığı için. Herkes kendisiyle ilgili, herkes yorgun, herkes haklı. İyi de bu
Özlem de taş mı yesin? İçimden bir his baygınlık hamilelik alameti olabilir
dedi. Fakat Kendal ile münasebetlerinin seviyesini düşününce zor ihtimaldi. Ama gerçekten de öyleymiş. Kendal'ın bebek delirmecelerine bir kez daha hazır mıyız, onu düşünüyorum şimdi.
O zaman renk!
Ebru ve Rüzgar'ın tiyatro çalışmaları bana çocukluğumu
anımsattı. Tiyatroyu, oyunculuğu ve oyunları hep gereğinden fazla sevdim.
Aynanın karşısına geçip saatlerce doğru mimiği bulmak için çalışırdım. Tabii o
yaşlarda buna 'mimik' adı verildiğinden bile habersizdim. Ebru birbirine
dolanmış yumakları kısa bir sürede olsa kenara bıraktı. Bize de gerilen yüz
kaslarımıza kısa bir mola verme payı düştü.
İdris Baba'yı, yazılan repliklerinden midir yoksa
tonlamasından mıdır bilmem fazla teatral bir his veriyor. Sanki zaman zaman
''Bakın buradayım ve bilgeliğin yükünü Kadriye ile bölüşmek için varım'' diyor.
Yine de bu onu çok sevmemize, sayesinde derin bir nefes alabilmemize engel
değil.
Nazlı öylesine, kof, amaçsız bir kötü değil demiştim. Ama
işin içinden böyle bir şey çıkacağını da beklemiyordum. Bir planın parçası
olabilirdi. Şehirden Halfeti'ye gelip bocalamış bir cadde ışıltısı olabilirdi. Ailesi
tarafından şımartılmanın posasını insanlara salça olarak atan biri bile
olabilirdi. Oysa ki çok daha basitmiş her şey. Türkiye'de her yıl binlerce genç
kadının başına gelen şey, istemediği biriyle evlendirilme korkusuymuş onu
Karagül'ün kıyılarına iten şey. Öyleyse kollarımızı gerine gerine ona açmamak
olmaz. Hele ki işin içinde bir 'anne' dramı varsa ve belanın orta yerine düşmek
kaçınılmazsa...
Çaresizliğin resmini yapamazsın ama fotoğrafını çekebilirsin Abidin.
Ebru ve Baran sahnesi öyle güzeldi ki, bir 8 dakika daha
olsa seve seve izlerdim. Maya ve Emre ilişkisine de en afilisinden nazar
boncuğumu iliştirdim. Kenan daha buralarda ama annesi ölürse çarpıcı olabilir.
Sevda'nın halen Kenan'la işbirliği içinde olduğunu da kenara not düşelim.
Ada'nın atarının kırılmaya, Narin'in artık dizini kırıp iki rekat yerinde
oturmaya ve Rüzgar'ın daha çok ilaca ihtiyacı var. Malum önümüzdeki zamanlarda
sular durulacak gibi görünmüyor. Şimdilik Karagül cephesinde durumlar böyle...
Gerisini bekleyip birlikte göreceğiz.
Güzel günler.