Bu, süper zeka insanlarda sıkça görülen bir durumdur. Empati duyguları çok gelişmeyebilir. O yüzdendir ki Gölge’ye de onu sattığını söyledi. Hatta belki de Gölge bu sebeple ona sabrediyor. Çok mu uçtum bilmiyorum ama hepsi ihtimal dahilinde.
Cahit, bölüm boyunca en çok gördüğümüz karakterlerden biriydi ama niye gördük inanın en ufak bir fikrim yok. Belli ki diziye yeni bir karakter giriyor. Abbas için bir temel attılar “ikna edersen ben seni öldürürüm” repliğiyle de güldürdüler ama bu iş o kadar uzadı ki bir ara sadece dinlemeye geçtim, twit falan attım. Abbas diyor ki “kimse sormadı halimi…” Nasıl soralım be Abbas? Sen ve senin gibilerin ve hatta Suriyelilerin yaşadığı büyük sıkıntıları buralardakiler bilmiyor mu sanıyorsun? Biliyoruz ama gücümüz yok ki daha fazla yardım edebilelim. Daha fazla soru anca utancımızdan oturduğumuz yere iyice gömülmemize yarıyor. İşte yemek ısmarlayıp, simidi paylaşıp da halin nicedir diye sormayışımıza sebep gücümüzün olmayışıdır.
Gölge nihayet Karun’un karşısına çıktı. Kendine güvenen adamın hali başka oluyor. Karun'a biraz daha yağ çekse Kafkasları falan da alırdı herhalde. Odalardan çıkmayan adamı arazilerde yürüttü ve en sonunda dev hediyesini gösterdi. Sevelim, sevmeyelim ama şu konuda hakkını verelim. Karun muazzam keyiflenen bir adam. Artık hediyenin manası ne kadar büyükse Karahanlı’nın doyuramadığı adamları bu yaşında Gölge doyurmuş oldu. Şimdi sıra Gölge’nin gözünün doymasında…
Salonumuz 200 kişiliktir. Pasta, oralet, servis bize aittir yalnız Ağustos'un sonuna kadar doluyuz.
Tarihi bir kılıçtan bahsedildi ki bizim Topkapı Sarayı’ndaymış. Zaten hep duyuyoruz gösterilenin bilmem kaç katı depolarda var diye. Kim bilir daha ne değerli şeyler vardır. Gölge kılıcı ele geçirerek gücünü simgeleştirecek. Yüzyıllar sonra kılıç bir kez daha hükmünü sürecek. Buradan, tarih boyunca kendilerinden hiç bu kadar emin olmadıkları anlamı çıkıyor. Zira mesele hiç bir zaman kılıcı elde edememek olmamıştır. Mesele, kılıcı tutacak bilek ve o bileğe destek olacak güç olmuştur.
Bir şey soracağım, Azra ve Yusuf’un çay içtiği yer Leyla ile Mecnun’un kafesi değil mi? Vallahi değilse de güzel nostalji oldu. Kahvaltıya çağırıp küt böreği bile ısmarlamamasını da yadırgadım doğrusu. Vadi eskiden menemen falan yapardı artık bu sofra işlerine mercimek çorbasını saymazsak pek girmiyorlar. Fakat Yusuf’u takdir ettim. Ne kadar inkar etse de kan diye bir şey var işte. O da babası gibi çaycı çıktı. Tam kalkarken bir yudum daha almasının başka bir mesajı olamaz. Gerçekten canı çektiği için son yudumu çekmiş olabilir ama bu da güzel bir anlam kattı işte daha ne olsun.
Neyleyim pasta olmayan doğum gününü..
Azra doğum günü için Yusuf’u ayarladı ama ortada pasta falan göremedik. Ha pardon daha hemen yukarda yemek işine girilmediğini yazmıştık değil mi? Neyse, anca drink alıyorlar. Hayatımda gördüğüm en sıkıcı doğum günü partisiydi. Hani Fehmi en ufak bir kusur dahi istemiyordu ya, kusursuz bir sıkıcılıktı. Ben Asya’nın hediyesini merak ediyorum. Sanırım hiç göremeyeceğiz ama olsun yine de bir annenin oğluna aldığı ilk doğum günü hediyesini merak ediyor insan. Yusufla arayı düzeltirlerse Asya kesin diş buğdayı falan yapar bak ben size diyeyim. Şimdilik gitmekten bahsediyor ama o yüzündeki hafif gülümsemeyle bundan kelli hiçbir yere gidemez. Henüz kendisine söyleyemiyor ama Yusuf’un olduğu yere mıh gibi çakıldı kaldı.
Asya gelir gelmez Yusuf’un karanlıkta oturmaya gitmesi itiraf edelim biraz ergenceydi. Sonrasında coşup gitmesine ise hak veriyorum. Bir an evvel ailesiyle ilgili öyle bir şey yapmak istiyor ki yeniden o aileden biri olduğunu hissedebilsin. Yani Polat’ı vurmak aslında kendisinden kaçmaya kesilmiş tek yön bir bilet. Yusuf’un gözünde durum bu olsa da fena halde yanıldığını biz biliyoruz. Zira ne kadar kaçarsa kaçsın him ummadığı bir eşikte, hiç ummadığı bir ses onu yakalayıp yine ait olduğu yere çekecek ve o direndikçe tekrar tekrar kendini o kapının eşiğinde çökmüş bir halde bulacak.
Bıktım dış gecelerden o senarist buraya gelecek!
Yine de tüm kararlılığıyla çekti silahını ve hedefine yani babasına doğrulttu. Polat şuan açık hedef ama biliyoruz ki Yusuf’un peşinde olduğunu bilen Polat Alemdar bu kadar rahat davranmaz. Mutlaka bir planı var. Ha en kötü ne olabilir? Polat vurulur ve iki bölüm hastanede takılırız. Olsun be, iki bölüm de orada takılalım. Hem belki Pusat’ı da görürüz.
Kurtlar Vadisi Pusu 279. Bölüm'ü 151 dakikalık en uzun bölüm olarak tarihe geçti ve böylece bitti. Bölüm başlamadan önce “en uzun bölüm” haberleri çıktığında bütün bir hikaye göreceğimizi düşünüp sevinmiştim. Hatta ilk 25 dakikadan sonra final sahnesinin baba ve oğulun karşılaşması olduğunu varsayarsak oraya kadar nasıl bir bütün halinde gidebileceklerini iyice merak etmiştim. Gitmemişler.
Bu sefer hakkaten uzun olmuş!
Bunun yerine güzel ve duygusal sahnelerden sonra uzun uzun temizlikler, bakışlar, hiç tanımadığımız bir karakterin hikayesini falan izledik. "En uzun bölüm” diyerek beklentiyi yükselttikten sonra böylesi seyirciyi heyecanlandırmayan veya paniğe, meraka düşürmeyen sahnelerle dolu bir 120 dakika geçirmek açıkçası pek de keyifli olmadı. Vadi’nin kıyıda köşede kullanabileceği bir sürü karakter var ama onlar bu şekilde bir 120 dakikalık süreç uygun görmüşler. Böyle olunca da 13 sezonun en uzun Vadi bölümü için en kısa notları tuttuğumu fark ettim. 100 dakikalık halinde daha çok notum oluyordu. Dolayısıyla yazı da beklediğimden daha erken bitmiş oldu. Böyle uzun bölümlere can kurban diyorum. Haftaya yine isterim.
Son olarak bu bölümün güzel sahnelerinden biri de Kur’an okunmasıydı. Aslında bu çok karşı olduğum bir durumdur. Televizyonu açtığımızda ekran ne veriyorsa bodoslama evimize dalıveriyor. Herkes gayet normal bir şekilde oturuyor olmayabilir. Ev rahatlığı bu, kimin ne şekilde izlediği veya kulak misafiri olduğunu bilemeyiz. Bu şartlar altında birden bire Kur’an dinletisi vermek seyirciyi zorda bırakabilir. Buna hiçbir yapımın hakkı yok. Fakat bu sefer atmosferden midir nedendir bilmem gerçekten iyi geldi. Okuyanın da ağzına sağlık.
Haftaya görüşürüz.