Geçen hafta entrikalar denizinde boğulmamıza yol açan bölüm sonrası, bu hafta 'Kösem ne karar verecek' sorusu etrafında dönen bir bölüm izledik.
Muhteşem Yüzyıl Kösem'in dokuzuncu bölümü Kösem'in karanlık tarafa geçişinin alt yapısını sağlam bir şekilde oluşturdu. Babasının ölümüne tanık olması kehanetin ilk adımıydı. Kösem'in geleceğine ait bir başka tespit bir kez de Halime Sultan'ın dudaklarından döküldü: "En zalimleri, en masumlara edilen kötülükler doğurur."
Bu haftaki bölüme Handan ile başlamak beni mest etti. Geçen hafta Derviş Ağa'yla Fahriye'yi odada başbaşa yakalayınca bozum bozum bozulmuş, tüm tribal enfeksiyonlarını kusmak üzere soluğu Derviş'in yanında almıştı ama nafile.
"Ağız tadıyla triplenemedim yine."
Handan'cığım trip atmaya gelmişti, sohbetin sonunda Derviş'e bir ilan-ı aşk etmediği kaldı. Yahu izin verin bir kez de Handan'cık döksün içini. Aman neyse ki en büyük ve en kötü sırrı öğrenmemiş Fahriye Sultan: Derviş'in ona aşık olduğunu! Ay padişah cinayete kurban gitmiş ama en büyük sır Derviş Handan'ı seviyooooo!!
Yalnız Derviş de az değilmiş. Handan'ı taa memleketten tanıyormuş da onu o zamandan gözüne kestirmişMİŞ meğer. "Yahu bu Derviş padişahın gözdesine aşık olup da mı, koskoca cihan padişahını devirdi" diye bir soran olduysa demek. Bu arada aşk insanın gözünü nasıl kör ediyor duydunuz değil mi? Derviş bir ara Handan için "bir bakıyordu, gülümsüyordu ceylan gibi" falan dedi! Gel gör ki Handan BAKAMADI!
Handan'cığımla uğraşmaya birazdan devam edeceğim ama bu hafta Menekşe de menzilime girdi. Onun da padişah gözdesi olduğunu ama bebeğinin düşmesine sebep olanlar yüzünden, masumluktan zalimliğe evrildiğini öğrendik. Menekşe Halime Sultan'a "ahirette, yaptıklarımızın hesabını nasıl vereceğiz" diye sorunca imana geldi sandım ama sonra kendi kaderini başkasına çizerken gayet de neşeliydi, haince gülümsedi bile bir ara. Hiç kimse durduk yere kötü değildir anlıyoruz da, bu hainlikten azıcık zevk aldığınızı da itiraf edin bence tatlım.
Harem'deki kızları arkana alıp Kösem'e yürüyeceğine, Safiye Sultan'ın arkasında durup azıcık laf sokmayı öğrensen diyorum tatlım.
Safiye Sultan'a gelmeden önce bir sözüm de Raşa Hatun'a olacak. Yahu sen padişahtan gebe kalmışsın, Kösem'in her lafının altında kalmak niye? Yok sana bayıldığımdan değil, öfkeleniyor ama kendi kendini yakıyorsun, yeni bir Handan yetişecek diye korkuyorum. Bu arada Raşa, Ahmed'in oğlu olursa Osman ismini vereceğini ona da söylediğini Kösem'e anlatınca, kesin uydurduğunu düşündüm. Ancak Kösem bunun tribini Ahmed'e atınca Ahmed inkâr etmedi. Hatta "ilk oğluma Osman ismini vereceğim" kararının eskiye dayandığını falan anlattı. Tamam Ahmed hayalini kurmuş da, şimdi Kösem'in yerinde olan herkes bu duruma delirmez mi?
Raşa Kösem'i "ay acaba Kösem'e civan padişahım neler almış" diye ilkokul düzeyinde bir kıskançlıkla takip etti ama aslında Kösem'e büyük kazığı O attı. O odaya dalmasa, Cennet Hatun'u elleri bağlı bulmasa, Kösem gayet de gidip babasını kurtaracaktı. Ama Kösem'ciğim sen de bu saray koridoru entrikalarında yenisin, planlarını daha iyi kurmalısın, özel odalarının kapılarını kilitlememek de nedir? Olmaz! Hayır sen kendine rakip olarak Safiye Sultan'ı seçtin, bin düşünüp bir adım atacaksın tatlım.