Aziz Nesin'in sevdiğim bir hikayesi vardır. Gerçi hemen hemen tüm hikayelerini severim, ama şimdi konumuz o değil. Konuya dönelim ve aklımda kaldığı kadarıyla hikayeyi anlatayım..
Köyün birinde çok zengin bir ağa ve onun çulsuz bir yamağı varmış. Yamak bir nevi ağanın kölesi, öl dese ölecek.. Yine günlerden bir gün bu ikisi yola çıkmışlar. Ağa bembeyaz heybetli atının üstünde dörtnala giderken, zavallı yamak ise o sıcakta kan ter içinde peşlerinden gelmeye çalışıyormuş. Ama atı görmeniz lazım; güzelliğiyle ağanın gözdesi, karısından çocuklarından bile daha önemli.. Yolculuk sürerken ağanın aklına bir hinlik gelmiş. Demiş ki, "Ey Yahya, senden ne istesem yapar mısın?", "Yaparım ağam" Ağa eliyle yolun kenarındaki hayvan pisliğini göstermiş, "O zaman şu pisliği ye de görelim." Yamağın eli ayağı kesilmiş, ne diyeceğini bilememiş. Bu durum ağanın iyice hoşuna gitmeye başlamış ve demiş ki "Tamam o zaman şöyle yapalım; eğer o pisliği yersen en kıymetli hazinemi, yani atımı sana veririm." İşin ucunda atın olduğunu duyunca yamağın aklı çelinmiş, sonuçta o at ki kendisinden bile değerli. Geri döndüklerinde onun sırtında köyün meydanından bir kere geçse yeter, hayatı boyunca çektiği ezikliği bir kerede silip atacak. "Tamam!" demiş yamak ve başlamış pisliği yemeye. Yamak pisliği yerken ağa keyiften dört köşe, ama ne zaman ki iş atın üstünden inmeye gelmiş, işte o zaman ağa ne halt ettiğini anlamış. Tüm gün yamak atın üstünde, ağa yayan dolaşmışlar. Dönüş yolundayken ikisinin de içini bi' keder kaplamış. Ağa canım atını kaybettiği için kan ağlıyor, yamak ise pisliği yemeyi kendine bir türlü yediremiyor. Sonunda ağa dayanamamış ve yamağa demiş ki, "Yahya, kaç para istersen veririm, atımı bana geri ver.", Yamak, "Olmaz" demiş. Fakat tam da o sırada sabahki hayvan pisliğinin yanından geçmesinler mi? Yamak hemen lafa dalmış, "Ağam sen de şu kalan pisliği ye, atı sana geri vereyim." Ağa mırın kırın etmiş, ama yapacak bir şey yok, güç bela o da kalan pisliği yemiş. Haliyle bunlar yer değiştirmişler tekrardan.. İkisinin de ağzını bıçak açmamış saatlerce. Tam köy meydanından geçerken kurduğu hayal aklına gelen yamak ağaya sormuş "Ağam" demiş, "Sabah yola çıktığımızda bu at senindi, ben ise yayandım. Eee şimdi bu at yine senin, ben yine yayanım. Peki, biz bu boku niye yedik?"
Neden ana teması bu tarz olan bir hikaye seçtiğim zaten malum, ama aynı kapıya çıkan başka bir hikaye seçemez miydin? Seçerdim. Peki niye bunu seçtim? Anlatayım.. Çünkü dizideki her bölümde bir tuvalet muhabbeti geçiyor. Bu kime ilgi çekici geliyor ya da bu tarz muhabbetlere katıla katıla gülenler var mı bilmiyorum. Lâkin sürekli yazıldığına göre belli ki var. Ama ben onlardan biri değilim.. Hikaye her ne kadar güzel olsa da okurken biraz bile içiniz kalkmadı mı? Benim ilk okuduğumda kalkmıştı, hala da kalkıyor. İşte dizideki aynı tarz muhabbetlerde de aynı şeyi hissediyorum..