Çok sevgili dizimiz Kiralık Aşk’ın, üzerine kurulmuş olduğu
“Aşk mucizenin ta kendisidir” felsefesi kadar; “En güzel şeyler, her şey bitti
dediğimiz anda başlar” mottosu da benim için bu hikayenin en temel ve pırlanta
taşlarından biriydi. Sahiden de en güzel şeyler hep “İşte bu sefer bitti!”
dediğimiz anda başlıyormuş. Benim nezdimde Kiralık Aşk üç hafta evvel değil,
işte bu hafta sil baştan edildi.
Oh be dedim ya, oh be!
İşte benim Kiralık Aşk’ım, işte bizim Kiralık Aşk’ımız bu! Beni böyle
darmaduman etmesini ne kadar özlemişim! Heyecandan kelimelerimi bir araya
getiremeyişimden tutun, midemin biraz alt kısımlarına denk gelen karın
boşluğumun kasım kasım kasılıp sonra usul usul gevşeyişine kadar bütün bölüm
baştan sona müziklerine varana kadar bana özlediğim her şeyi geri verdi sanki. Allah’ım
ne büyük mutluluklar bunlar ya rabbim! Sinan’ı ve ucundan da olsa Sude’yi bile
sevdim bu bölüm gerisini siz hesap edin artık. Her şey ve herkes o kadar dozundaydı
ki, içeri süzülüp kemir kemir kemireceğim bir çatlak bulamayan gözlerimin
beyazı aktı, içimin eriyen yağlarına karıştı!
İki haftadır sanki haylaz çocuğumu azarlar gibi suratına
suratına kin kustuğum Kiralık Aşk’ım ve onun çok değerli sevenleri, yardımcı
pilotunuz konuşuyor: Kemerlerinizi bağlayın, zira virane olduğumuz bu “muhtemel”
ve bir o kadar “kiralık” olan aşk için bulutların kat be kat üstüne çıkıyoruz. Bekleyin beni, gönlünüzü almaya geliyorum!

Günaydın, gittim ben..
Öncelikle yıldızımın barışmamakta direttiği, aşkta her türlü
hükmen mağlup Sinan ve bir köşede ağlayan Sude’den açmak istiyorum lafı. Ufacık,
çok mini minnacık da olsa Sude’ye içimde bir şey cız etmedi dersem yalan olur.
Çocuk gibi ağzı yüzü kızarıp şişene kadar ağlaması ve bir de teselliyi Koray’da
bulmuş olması bir kötü etti beni. E ama kendi etti yine kendi buldu ne yapalım?
Ömer-i adalet çok sert çaktı seni yere Sude, umarım bundan sonra arkasına
saklandığın kalkanın şerden ziyade iyilik ve sadakatten örülmüş olur. Barbie
bebek gibi kızsın, sana iyilikler yakışır su kuşu! Kendini de bir güzel
sıyırdın Sinan’dan oh ne güzel oldu. Zaten kaçan kovalanırmış. Hep Sinan kaçtı
azıcık da o kovalasın, seni kaybetmek ne demek anlasın. “Benden bu kadar!” demek
gerekiyor bazen, üzülme boş ver. Ay yalnız bana da bakar mısınız, oturdum merhametimi
Sude’ye harcıyorum! Hadi ordan, hak ettin sen bunu “bad girl” seni, oh canıma
değsin.
Kötüler ve kötü kalanlar kümesine değinmişken, Deniz
Tranba’dan bahsetmezsek ayıp olur. Geçen bölüm yorumumda söylemeyi unutmuşum.
Sevgili Tranba, ya sen hayırdır? İkarus’a mı atandın ne bu böyle ışığa uçmalar,
alev almalar falan? Önündeki sarı çizgiyi aşmasan zannımca daha hoş olacak.
Maazallah çarpılırsın, hiç gerek yok. Bak ne güzel oralarda bir yerde Derya var,
hiç olmadı tatlış mı tatlış Nazlıcan var… Bir Defne mi kaldı ilgi duyup aşık
olacak? İZ’i bitmiyor ama bitmiş gibi yapıyor, DenİZ’i başlıyor! Ay bak
tepemden sinir geldi!
İz’e ne demeli? Allah aşkına bu kızın ne yapmaya çalıştığını
anlayan bir insan evladı varsa bana da anlatsın. Seveyim, sevilmeyeyim ama
sevdiğim beyin yakınında olayım misali “Defne’yi severim, Ömer’den ötürü” gibi basit
bir parmak hesabı mı yapıyor valla ben anlamadım. Eğer öyleyse hayırlı olsun
sevgili İz, artık “Gencim güzelim hep eğlenirim ye yo” değil bildiğin bizden,
içimizden birisin.
Bıraksanız sabaha kadar size bu bölümün Defne ve Ömer’ini
anlatabilirim. Birkaç hafta öncesinin kendini kaybettiğini dile getiren Defne’sinden
başlayabilirim mesela. Benliğini arayışı sırasında bizi 86 kere bayıltıp
ayıltmıştı kendisi, sağ olsun. Bu bölüm azıcık kendini bulmuş, özüne dönmüş
gibiydi. Ne dönüş ama! Etrafındaki hava sirkülasyonundan Ömer de nasibini aldı
çok şükür. Eski sıcacık bakışlarına, temassız dokunuşlarına geri dönüş yaptı
bizim oğlan. Sanki Defne tasarımını Tranba’ya satmamış, Ömer “Güvenmiyorum”
dememiş, sanki hiç ayrılmamışlar ama aslında zaten hiç de birlikte olmamışlar
gibiydi (Yazar burada derin derin iç geçirdi). Defne’ye o mavi şirine
elbisesini giydir, azıcık da sıcak yaz günü efekti ver, al sana 27. bölüm olmuş
8+9. bölüm.
Peki sevdiği hanımefendinin çizimleriyle dahi olsa yaşadığı
aşkın, sesini güzelce buğulandırdığı Ömerler de sevdaya dahil mi efendim?
Duyamadım? Evet, bence de dahil. Ayrılıkları hunharca dahil edilmişken, olmaması
nasıl mümkün olabilirdi ki zaten? Etmişken ofisten ofise “Kıyamaaam, sen beni
mi bekliyordun? Yok artık daha neler!”leri de sevdaya dahil edelim mi? E ettik
gitti madem!

Ö: “Çok ince ruhla çizilmiş”
S: “Az kalsın gömüyordu bizi” Ö: “Öyle..”
O nasıl “öyle” demek o, sevgili Ömer. Bayılalım mı
istiyorsun, ne yapalım ölelim mi biz bir köşede? Hissettiği ne varsa basit bir
“öyle” de toplayıverdi adam ve bence o hisler şunlardan ileri gelmekteydi:
“Benim tatlı küçük “boynuz”um, Defne’m bendeniz “kulağı” geçiyordu. Geçsindi
ama şirketim tehlikedeydi, olamazdı. Yine de bu onunla gurur duymama engel
değil. Keşke benim yanımda yamacımda çizseydi. Keşke terk etmeseydim,
Allah’ıııım ne büyük acılar bunlar…” Sinan’ın içine kaçan Koriş’ten bir tane de
Ömer’inkine kaçmış ne var, fena mı olmuş? Şaka bir yana yılbaşı çekilişi muazzamdı. Koray’a gülerken
kendimden geçtim. Gerçi ben hep ona gülerken kendimden geçiyorum ya, neyse. Aniden
bastıran “atar” atakları olsun, çevirdiği yandan rüzgar yemiş Aşk-ı Memnusu
olsun “Koray iyi ki var” dedirtiyor bana. Dizinin papatyası, çılgın adam
seviyorum seni.
Hazır yılbaşı çekilişinden bahsetmişken, Ömer’e İz çıkmasına
ne demeli? Peki ya dış mihrak Koray’ın etkisiyle de olsa Defne’ye Ömer’in
çıkmış olmasına ve hatta durun İz’e Defne’nin çıkmış olmasına? Aşk- ay pardon
hediye üçgenine koşun. Yarımından bir ters köşe oldum ben. Defne’ye Ömer çıkar,
Ömer’e de Defne çıkar kesin diye bekliyordum ama kıydılar bana bir de üstüne
“Yok daha neler!” dediler Matmazel!

Sen Ömer'i seversin, kurtarmaya ben gelirim tatlı qıss...
Peki ya Defne’nin “Partiye geç gideyim de, Ömer özlesin
beni” planı ile beraber odada kilitli kalmasından sonra safkan kötümüz Deniz
Tranba ile yaşadığı yürekleri ağza getiren sahnenin ardından, Ömer’in arkadan
sinsice yaklaşıp umarsızca bizim saftiriklikte Nirvana’ya ulaşmış sevgili Defne’mizin
“nefesini kesmesi”ne kaç puan veriyorsunuz? Ben yüs verdim gitti! Sana arkadan
sırnaşmalar yakışır Ömüşüm, yürü yürü! Mmhıhı..
Parça pinçikli mi o?
Günlerden bir gün Ömer, Christian Grey’den hallice haliyle Fransız
bageti ekmeğine yapılmış sandviçini yemek üzereyken Taylor’dan hallice şoförü Şükrü,
elinde Anastasia’dan hallice Defne’nin hediyesiyle odaya gelir. Buraya kadar
her şey normal. Ama o da ne? Paketin içinden bir fıstık ezmesi çıkar. Tabii Ömer
şok, Ömer iptal. Kıvran dur sen öyle tahtında. Titanyum prens seni!

Sevdiği kadının dik duruşundan ürkmüş Ömer’i eve alıp besleyebiliyoz mu?
Eleştirdim ettim ama bak bir güzel bölümüne aldandım yine
Kiralık Aşk. Ne de güzel gönül alıyorsun, kapıları suratımıza kapatıyorsun. Bu
bölümde diğer efsane bölümler gibi arşivde dosyalandı, damgalandı. Bütün kötü düşünceleri sildim gitti, her şeye sıfırdan başladım ben. Emeği
geçenlerin emeğine sağlık. Kalem mevzusunu böyle güzel bağlayacaklarını hiç
düşünmemiştim valla. Resmen hava çatır çatır çatladı elektrikten, tansiyonum
sıfıra düştü ey ahali! Defne’de görmek istediğimiz asıl emin duruş aynen buydu işte: “Dönüp
dolaşıp kapıma geleceksin Ömer!” Gelecek tabii, ona gelmeler yakışır.
Böyle güzel bir bölüme Cahit Zarifoğlu ile veda edesim
geldi. Yeni bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın…
“Ve gördük ki; mekan değildir, zamandır önemli olan.
Ve lakin o da değildir, eylemdir önemli olan.
Ve o dahi değildir kalp
olmadıkça.”