Narin ve Ebru ortaklığını her zaman sevmişimdir. O
gözyaşıyla dolan eller bazen Fırat'ın ortasında bazense bir uçurum kenarında
kenetlenir. Ama görünmez bir bağ vardır işte, anlamamak ne mümkün. Baran'da
eksik olan bir şey, diğeriyle tamamlanıyor çünkü. Kimi insanlar anne kelimesine
yabancıyken, iki anneye sahip olmak mucize midir yoksa lanet mi?
Yangınlara sokulan, soğuk sulara atlayan ve her koşulda
sevgiyle bakan gözler pek de lanet gibi görünmüyor. Baran da bunun farkında.
Ama ne Ebru'ya gidebilecek durumda ne de Narin'le kalabilecek hâlde.
Saniyesinde ''Hadi koş bakayım ananın kollarına'' demek nerden baksan insan
psikolojisine aykırı, nerden baksan ahmakça.
Bilinçli ebeveyn demek susup kalmak demek midir? Oğuz ve
Ebru'ya bakılınca durum böyle gözüküyor. Çocukların haklılık payını cepte
tutalım. Ama biriniz de terlikle kafaya atış yapmadınız mı? Yemek bitmezse tv
yok şeklinde ceza bile mi vermediniz? Evladınıza küçük otoritecikler hediye
etmediniz mi? Hiç mi? Anladım.
No rules...
Baran'ın seçimi dark side oldu, Kendal ise eskisinden de
gözü kara. Silahlar çekildi, yumruklar sıkıldı ama günün sonunda damdan düşme
sahiden ilginç oldu. Kendal beni şaşırttı demeyeceğim. Kendal'ın daha neleri
beni şaşırtmadı. Ama yangının da finalin de çekim aşamaları beni
heyecanlandırdı. İnsan böyle zamanlarda bir Karagül belgeseline susuyor. Şöyle
işin mutfağına sokulan bir kayıt olsa da elimizde, açıp açıp izlesek. Ne
diyorduk? Heh Baran... Çabuk iyileş, daha senin için ciddi bir aşk düellosu
yaşanacak belli ki.
Garip Baran öldü mü? Issız Kendal kaldı mı? Şimdi yürek
yırtılır.
Güzel günler.