Bir an için ekranın sağ alt köşesine bakmama neden olmuş,
bana “N’oluyor ya, sezon finali mi bu?” dedirtmiş bir bölümle karşı
karşıyayız. Beynimin acıdı, “Ee şimdi ne olacak?” diyerek kafamda 935485 tane
senaryo yazma teşebbüsünde bulundum. Aslında o kadar çok detay var ki hangisini
yazayım, hangi birini unutmayayım şaştım kaldım, afalladım. Neyse bir yerden
başlayacağım artık, eksiklikler için şimdiden samimi bir “af ola” gönderiyorum.
Bence senaristimiz, Begüm ile birlikte Gone Girl’e bırakın
selam çakmayı saygı duruşunda duruyor. Böyle bir iticilik o-la-maz. İnsanı dağlara
taşlara haykıracak kadar sinirlendiren Begüm, tahammül sınırlarını fersah
fersah aştı artık. Fark ettim ki, izlerken dişlerim gıcırdamaya başlıyor.
Begüm’ün sonunu feci derece de merak ediyorum, sabır taşım parça pinçik olmazsa
o günleri de göreceğim umarım. Nasıl bir acı, hangi sevgi insanı bu kadar saf
kötü yapabilir sorgulama aşamasındayım.
Acaba ben hangi tür bir manyağım, Ayşegül? by yitik Begüm...
Başıma bir şey gelmeyecekse, Poyraz Karayel’in Türkiye’nin
en iyi ilk beş dizisi içinde yer aldığını düşünüyorum, hatta şu dönemde izlediğimiz
en efsane dizi diyebilirim. Verdiği mesajları, çaktığı selamları izlediğim
zaman keyiflenip, "vay arkadaş nasıl
yerleştirmişler inceyi" diye düşünüp, mutlu oluyorum. Garip bir haz yani. Bu
bölüm kadına şiddet temalı mesajları ile bir kez daha gurur duydum. Hayır, bana
ne oluyorsa anlamadım ama sanırım "benim dizim ne kadar duyarlı" deyip kendi
kendime sevindirik oldum. Neyse, güzel ve yerinde bir mesajdı, “bir kadın
olarak” teşekkür ediyorum. Memleketle,
dünya ile ilgili dertleri olan insanların varlığı ve bir şekilde kendi
yöntemleri ile "ben de buradayım" demeleri mutlu ediyor. Poyraz Karayel de
bana izlerken bu keyfi yaşatıyor.
Yapmayııın! O kaplumbağayı göstermeyin. Böyle içim çekiliyor
onu görünce, kapıyorum metaforu havada, yine kimin yasını tutacağız diye kafa
patlatıyorum. Ah Mete ah! Bu bölüm çok şaşırtıcı olmasının yanı sıra bana Mete’nin
diziye giriş amacını sorgulattı. İlk başlarda Ayşegül’e bela olacak dedik,
olmadı. Sema ölecek onun varisi olur o halde dedik, o da olmadı. Ha gayret
Sema-Sefer düğümünü çözecek dedik, e o hiç olmadı. Niye be adam? “Sema burası,
çok soğuk” deyip, kalbine gömdüğün sırların ile ölmek için mi geldin sen bu
diziye? Üzdün beni uzun adam, bari giderayak gerçekleri açıklayıp gitseydin
dedim, o da olmadı ki bence daha da fena bir şey oldu. Tahminlerime göre Sefer,
aralarında bir şey olduğunu düşünecek. Neyse içimdeki ukteler ile seni ışıklara
uğurluyorum, Metecim…
Hazır Sema-Sefer demişken buradan devam edelim. Bu konu
tıkanmalara doyamadı. Sema sevdiği adam için Dafne’yi destekler, Sefer
kankileri ile ergen triplerine girer. İşte konu bu kadar uzarsa olacağı bu. E,
madem Metecim’i de kalbimize gömdük, herhalde Sema’yı öldürmeyeceğiz? Size bir
şey diyeyim mi, zaten Sema Reis ölmesin! “Yayından önce mi sonra mı alıyoruz?” demek
ne demek? Aslansın sen Sema aslan! Bahri Baba’yı bile ürperttin be reis. Sema’ya
tez elden bir şifa, okunmuş pirinç falan bulalım, eski haline geri dönsün. Ben
Semaların zeki, cesur ve sağlıklısını severim, hadi bakalım!
Canlı yayında yaşananlar tam anlamı ile ufak çaplı bir şoka
neden oldu. Bir an "bu normal bir bölümse biz sezon finalinde ne yapacağız, hadi
onu geçtim finalde ülkenin fişini çekeceğiz herhalde" dedim. Hatta biraz daha
abartıp, keşke ülkemizde haksızlıklar, yalanlar böyle ortaya çıksa diye ufak
bir Polyanna oldum. Neyse haftalık toplumsal mesajımı da buraya bıraktım, devam
ediyorum. Bir yanda Adil Topal’ın rezil-i rüsva oluşunu izleyip, zevkten dört
köşe olmuştum. Ama o da ne? Birkaç dakika sonra Umman Ailesi katliam girişi ile
yüreğimi hoplatmıştı. Zaten çatışma sahnelerini izlerken, “Allah’ını seven
defansa gelsin”, diye diye haykırdım ama nafile! Bahri Baba sen büyüksün hem de
çok. Ancak insan neden koskoca Bahri Umman’ın evinde bir avuç koruma var, bu ev
niye böyle dımdızlak diye düşünmüyor değil. Hadi onu geçtim bir panik odası,
acil çıkış kapısı falan da mı yok? Bu kadar büyük ve yeri geldiğinde ince
düşünen senaristler, böyle mantık hataları yapınca kırılıyorum. Böyle bir çatışmada
kayıp yaşanmaması komik olurdu, haftanın şanslısı Mete oldu. AMAAA! Ben,
ömründe karınca bile incitmemiş Ilgaz Usta, o Pamuk’a bir şey olursa dünyaları
yıkarım!
Poyrazcım, sen öyle içten içten "baba baba" dedin, benim yüreğime
saldın ateşleri ama kafamda deli sorular! Önce İsmail Karayel ateş etmedi mi,
daha sonra bu silah puf olup nereye uçtu? Poyraz yine aklını mı çıldırdı? Peki Poyrazcım hadi illa
vuracaksın bu adamı, ayağına eline sıksaydın, lönk diye böğrüne niye
vuruyorsun? Ayrıca bu vurma sahnesi ile benim için Adil Topal’ın Poyraz’ın
babası olma olasılığı da sıfırlanmıştır. Şu rapor ortaya çıkınca, bu iş de
aydınlanacak. Daha doğrusu farklı bir yola sapacak.
Poz vermeye çalışan babalar (TEMSİLİ DEĞİL)
Adil Topal ile ilgili
bir parantez açmak istiyorum. Zira en tatlı kötü adam olabilir
kendileri. Eğer işler tahmin ettiğimiz gibi ise ve gerçekten Poyraz-Meltem
ikilisinin babası değilse hikaye çok daha acayip bir hale gelecek. Elim kaydı yine buralara kadar gelmişim, Ayşegül’ü
yazmamışım bile. Ama ne yapayım overdoz oldum yine. Yazacak o kadar şey var ki,
hangi birine yetişeyim bilemiyorum. Sanırım dizi süreleri beni de vuruyor,
artık ben de mağdurum! Daha bacaksız Sinan ve her dakika endişelendiğim
geleceği var. Öfke ile oturup yine zararla kalkan deli fişek Sadom var, dizinin
en tatlış ikilisi ilan ettiğim Zülfikar-Meltem var. Poyraz-Sinan "200 metre ne
kadar" konusunda içimin cız etmesi var. Var oğlu var yani. Ayşegül ve Poyraz sizin
yeryüzündeki en mükemmel çift olduğunuzu bir kere daha şuracıkta kayda
geçiriyor, sevgilerimi gönderiyorum.
Ve yine başıma bir iş gelmeyecekse bugüne kadar ki en güzel
bölümdü, en azından fragman için çıldırıyorum. Bu bölümü aldım, attım hafızaya,
koydum kalbimin odacıklarına. Adil Topal öldü mü, Umman Ailesi kurtulacak mı, o raporun sonucu ne
oldu gibi bir sürü soru var kafamda. Ancak naif kalbim bir kaplumbağa
metaforunu daha kaldıramaz gibi. Bir çocuğun bayram sabahını beklemesi, kazanan
takımın son düdüğü beklemesi gibi bir heyecan ile fragman ve yeni bölümü bekliyorum,
gerisini siz düşünün. Neyse ben gidip, “Seni seveni sevmedikten sonra sevmenin
ne anlamı var.” konulu bir makale yazayım.
Not 1: “Abin ıspanak gibi kalır” öyle nedir yahu? Songül,
ciddi anlamda kahkaha attırdın.
Not 2: Keşanlı Ali ve Nejat Abi selamına: Güzel canına sağlık
dedem!