Geçen hafta vizelerim nedeniyle yazamadığım bölümle birlikte iki bölümlük bir yazı olacak bu, ondan mütevellit biraz uzun kaçabilir, peşin peşin uyarayım. Kara Ekmek'in 33. bölümü hikayesini katman katman ve son derece mantıklı koşullarda açan yeni virajların alındığı ve her karesinde 'Hikayeyi bu kadar açmak için neyi beklediniz?' sorusunu bol bol sorduğum bir bölümdü.
''Asiye'nin yoluna çıkan erkeklerin akıbeti'' adlı çalışmam
bu da vol21555445
Berkant'ın silahından çıkan kurşunun Çetin'e gelmemesi gerektiğini çünkü bunun hikayeye bir şey kazandırmayacağını düşünüyordum ama Çetin vuruldu. Buna daha sonra değineceğim ama başta söylemek istediğim bir şey var ki bence dizinin en büyük handikapı. Duygu eksik! Evet baya baya eksik hem de. Çetin'in vurulduğu ve devamında ambulans ve hastahanede seyreden olaylarda zerre duygulanmadım. Asiye'nin gözleri dolu diyaloglar gayet dozunda ama bir şey eksik. 'Yönetmenin başka bir derdi mi var acaba sahnelerde?' diye düşünüyorum ama bulamıyorum. Benim kitlenmem gereken yer esas oğlanın kanlar içinde yerde yatıyor olması değil mi? Peki neden duyguya giremiyorum bir türlü? Buna cevap verecek ölçüde sektörel veya teknik bir bilgim yok ama bence halledilmesi gereken en önemli mesele.
Son bölümlerde oldukça sık karşılaşınca altından bir şey çıkacağını hepimiz biliyorduk da bu kadar ilerisini tahmin etmiyordum Berkant'tan. Yaptıkları Asiye aşkından değil sadece vazgeçilmeyi, ikinci plana atılmayı kendine yediremiyor hepsi bu. Çiçek'i kaçırması Çetin'i vurması derken aslında hepsinin bizi daha büyük bir soruya götürdüğünü finalde anladık. Çiçek Asiye'nin kızı değil.
Sait ağabeyimiz hikayeye çivi çakmış belli. Semra kaynana için düello yapabilecek birinin şuuru ne kadar yerinde olabilir diye çok ciddiye almadığım adam Canan'ın babası çıktı. İlk 13 bölümde hikayeye dahil olan ama bir türlü neden var olduğunu anlayamadığımız Canan kızımızı da bu vesileyle daha çok görmek ve derdini anlamak en büyük duamız. Bu arada Sait olası tehlikeli planlarını yaparken önüne koyduğu resimlerden Taylan'ın olduğu fotoğraf benim zamanında kapak resmi yaptığım fotoğraf. Yoksa ranini.tv karanlık işlere mi bulaştı? ^.^ Yalnız adam o kadar büyük konuşuyor ki ilk icraat olarak eve çiçek yollayıp basit bir kıskançlık krizi çıkartması dev hayal kırıklığı.
Ay öldüresi var beni!
Pervin'in 'Alim' demelerine Ali de alıştı. Sanırım aklı yavaş yavaş kaymaya başlıyor, ya yüreği? O bambaşka bir hikaye... Teneke yıkıntılarını 60.000 (yazıyla altmış bin!) liraya satmak! Tam senlik hareket Pervin. Mehmet'in telefonundaki fotoğrafların neye hizmet edeceğini başından beri yazıyorum. Pervin'in başı belada. Polis olmazsa Salim, O olmazsa Teneke. Dört bir yandan sıkışıyor Pervin. Ama köşeye sıkışan kedi can havliyle aslana dahi saldırır derler. Dur bakalım neler çıkacak ordan. Unutmadan marangoz ağabeyimiz de pek şirin Pervo, bir çay iç istersen. Mahallede de barındırmayacaklar çünkü seni. En azından altın mesleği olan bir kocan olur.
Senin saçını başını yolardım ama
Taylan'la mutlu gözükmem gereken bir parti var
Büyük kutlamayı duyunca Hale'yi daha çok göreceğime sevindim açıkçası. Sosyeteye haber olacak jantilikteki ailelerde ufak bir deprem yaşandıysa bunun onları yıkmayacağını dünya aleme bildirmeleri gerekir ve bunun şaşalı partilerden daha kolay bir yolu yoktur, olamaz. Hale ya canımsın! Yaz-kış, hastahane-yalı demeden her zeminde Asiye'ye hakaret ediyor. Taylan sen de çok ağır safsın. Asiye gibi varoş mahalle dilberi için Kraliçe Elizabeth asaletindeki Hale'yi üzüyorsun. Hale'nin hikayenin sonuna kadar yalıda kalması için nereye başvuruyoruz? Kadın yürüyünce havası değişiyor yahu ortamın. Ne demiş imparator: Sen yürürsen bahar yürür çiçek yürür peşin sıra. Hale seni cidden seviyorum ama onca varlığın içinde kutulara saklanacak küçüklükteki paranın peşine düşmen ve dahi bize bunu büyük bir şeymiş gibi göstermeye çalışman olmadı. Sen Hale Belenoğlu'sun aptallık etme kendine gel.
Gelelim bu haftaya.. >>>