Bu akşamki bölümden sonra artık hepimiz bir miktar
‘Defo’luyuz diye düşünüyorum. Ve konuya bodoslama dalıyorum. Çünkü bölüm de
öyle bodoslama dalış yaptı.
Geçen bölüm Deniz Efendi korku filmi karakteri gibi "Benden
korkma Defneeöö!" diyerek eve dalmıştı en son. Defne’nin onu kapı dışarı
edeceğini tahmin ediyordum. Herhalde içeri buyur edecek hali yoktu. Hoş gelinen
noktada bir onu yapmadığı kaldı ya, neyse. Ah Defne be! Ah be Defo! Aşk nasıl
da gözünü kör etmiş! O kadar odaklanmış ki Ömer’e olumlu cevap vermeye yaklaşan
belayı göremiyor. Görse de göz ardı etmek işine geliyor belki de. Çünkü aşkını istiyor.
Ömer’i istiyor. Bir de yahu Deniz Tranba da Yasemin’in dediği kadar var.
Oturduğum yerde adama hak verip, "Yapsın yea. Bence de, evet. Sonuçta Passionis
ayrı bu iş ayrı." dememe ramak kalmıştı. Eh Defne de o haldeyken bunu dedi tabi.
Adam avucunda Ömer’e giden bileti tutuyor. Nasıl almasın? Ayh, bilet dedim de…
Bu tarihsiz Marsilya bileti tekrar ortaya çıkar mı ki? Ay n’olur çıkmasın. İz’i
oynayan Leyla Hanım’ın adı hala çıkıyor çünkü bölüm başında. Böyle bir alaka
kurmak istemiyorum ama beyin bu, düşünüyor.
Gelelim meşhur sahneye. Çok güzel değiller miydi yaa? (Yazar
burada gözlerinden kalpler fışkırtıyor, neredeyse.) Ömer’in o çocuksu sevinci,
Defne’nin zincirlerinden kurtulmanın verdiği rahatlıkla aldığı derin nefesler.
Özgürlük, mutluluk… Sonrasını ben daha çok sevdim ama. Ömer’in Defne çocuğuymuş
gibi saçlarıyla ilgilenmesi, o tatlı
bakışlar, hayaller... Hayaller İsviçre, hayatlar Marsilya olmasın aman n’olur be!
Yüzüğü bekledim ben tam da burada. Ama tabii Defne’nin "Gizleyelim!" olayı
var bir yanda. Ah Ömüş vah Ömüş! Adam doya doya yaşayamıyor sevincini. Tutup
elinden gezemiyor salına salına. Yahu bırakın gezmeyi, gizli gizli iki
sevinseler, kavuşsalar hoop bir şey oluyor. Bu çocuk size ne etti? Bu çocuk o
boyalarla ne etti bir de? Ben çatlayacağım meraktan. Arkada Necmoş Bey’in sözleri.
O sahne beni benden aldı. Fragmanda da bir siyah boyalar falan göründü amma…
Daldan dala atlıyorum. Beynim yandı gibi gibi. Ah bu kız size ne etti?
Ne demek
‘’Çikolata bitmiş.’’ ??
Bu dizi bilinmezler topluluğu canlar. Daha önce Virgo’cuğum
da bahsetmişti. Çok bilinmeyenli denkleme birkaç bilinmeyen daha ekleyelim bence.
Mesela Sude… Kız hasta çıktı Rıza Baba. Ama demiştim ben. Hastalıklı aşığı
gözünden tanırım çünkü. Çok tehlikeli çook. Sınırları yok. Neler yapıyor gördük
hep birlikte. Bu ne özgüven yahu! Bu kız bu hale gelene kadar anası babası
neredeymiş deyip anneanneme dönmek istemiyorum ama Neriman gerçekten ne yapmaya
çalışıyor anlayamıyorum. Girdiği tek aksiyon gözü pıt pıt atıp da söylediği, "Sude, sen bu Sinan’la görüşmüyorsun, değil mi kızım? Görüşme Sude, annecim."
He canım, görüşmüyor. Defne’yi 200 bin diye darladığı kadar Sude’yle uğraşsaydı
şu an hiçbirimizin böğründe çok affedersiniz bir öküz oturuyor olmayacaktı. Nöro
seni sevmiyorum artık. Piiis Nöro! Deli dehşet bir merakla beklediğim
Defne ve Nöro karşılaşması da beni tatmin etmedi. İleriye saklıyorum
heyecanımı. Ayaküstü Neriman ne kadar sinir bozabiliyorsa bozdu sadece.
Necmi Bey beni
hayretlere düşürüyor yalnız. Zaten evrimi o kadar hızlı olmuştu ki zamanında,
Darwin mezarında ters dönmüştür bence. Yani karakter ilk başta o kadar hiçbir
şeyi sallamayan bir adamdı ki… Şimdi bu ilgili baba, amca halleri hem güzel hem
çok garip. Çok hızlı. Keşke gerçekte de insanlar eksik veya yanlış yönlerini
bu kadar hızlı fark etse, değiştirebilse. Ben henüz böylesiyle karşılaşmadım,
tabii küçüğüz daha belki ileride karşılaşırız. ^^
Nöro ve Koriş biraz baydı mı bu bölüm? Yoksa benim genel
baygınlığımdan mıydı bilemedim. Spor salonu kısmında "E artık bi’ gidin,
zıplatın topunuzu." der gibi oldum, yalan yok. Ama Koriş’in ‘’DİYETTEYİM!’’
şeklindeki deyim yerindeyse çığırışı evdeki herkesi kahkahalara boğdu. Odayı da
kapmış zaten. Oh, hayat Koriş’e güzel. Biz ne büyük acılar çekelim ekran
karşısında; o pilatesti, iskenderdi-ki gece gece beni mahvetti iskender
muhabbeti- takılsın, hayatını yaşasın. Ama Koriiiş, Allah büyük. Bak dolanır o
yalanlar yakında o ayaklarına, benden söylemesi. Sen gidip pelüşlü gardını al
cicim.
Tabağında kereviz görmüş Ranini bakışı!
Ve son sahne… Tasarımcının Defne olduğu bu bölüm ortaya
çıkmaz sanıyordum. Hızlı gidiyoruz. Konular uzamıyor. Bir yerde tıkanacak mıyız, bilmiyorum. Ay bilmek de istemiyorum yahu. Şu an "Cehalet mutluluktur.’’ sözünün arkasına saklanmak istiyorum. Ömer de
bilmeyeydi işte. Defne söyleseydi ya da. O piis Tranba mıdır muşamba mıdır, o söylemeseydi.
Adama inme inecek diye korktum. Kravat gevşetti falan. Sonra o bakışlar… Barış
Arduç, Ömer İplikçi rolünü oynamak için mi doğmuş, nedir? Tövbe bismillah.
Yaşıyor o anı ya. Bizlere de yaşatıyor. Maşallah diyelim nazarımız değmesin.
Defne artık Passionis’te kalamaz gibi sanki. Yani ya Sinan ya da Ömer
ağızlarını kapatacak herkesin. Ya da herkes dönüp bir kendine bakacak "Ben ne
kadar mükemmelim ki?’’ diye. Mesela Derya… Sen Defne’ye o çıkışı yapabilecek
son kişisin o şirkette bebeğim. Kendini bir miktar içten içe suçlu
hissediyorsan eğer bu böyle bastırılmaz, haberin ola! ^^ Yedirmem Defne’yi. Ben
yerim ama yedirmem.^^ Demem o ki en son Barış Bey’in o yıkılmış ve aynı zamanda
öfkeli bakışlarıyla geceyi bitirdik. Kalbime kadar da indi o acılı bakışlar,
tebrikler!
Son olarak birkaç bölümdür dikkatimi çeken bir olaya
değinmek istiyorum.Geçen hafta Ömer’in Sinan’a Yasemin’le ilgili fikirlerini söylerken
Defne’nin kendine pay çıkarışını izlemiştik.O zaman konu yalan söylemek, sır
saklamaktı. Ömer yalan ve sırlara karşı net tavrını ortaya koymuştu. Şimdi de çok
değişmemekle birlikte biraz daha özelleşti bu tavır. Tranba varsa Ömer yok!
Mağaza olayı bunu ortaya çıkarmış oldu. E tabii Defne’nin de etekler tutuştu.
Ben çok sevdim bu "Kızım sana söylüyorum, Defne sen anla!’’ durumunu. Bize de
beyin fırtınası oluyor. Gerçi beynimizde fırtınalardan geriye ne kaldı orası
meçhul.
Uzun lafın kısası senaryo işi, şu cahil halimle, anladığım
kadarıyla ciddi matematik isteyen bir iş. Sevgili senaristimiz Meriç Acemi de her
zamanki gibi yaptı yapacağını! Biraz dağıldık, sinirlendik. Böğrümüze öküzler, taşlar oturdu ama daha yol uzun.
Güzel günler göreceğiz (İnşallah! Dinimiz, âmin!) Daha neler neler var
konuşulacak, yazılacak. Acele yok. Bi’ sakin… Bu dizi bize daha çook yazdıracak
gibi. Haydi selametle! ^^