Bu bölüm ne sinsi egoist Noah ne de hep sudan çıkmış balık Alison. Bu bölüm dünya ahret kardeşimiz olasıca Cole! Dizi finale yaklaşıyor ama hiç bitmeyecekmiş gibi bir süreklilik duygusuyla biz "avara kasnak" seyirciyi bir
onun gözünden bir bunun gözünden anlatarak oyalayıp duruyor. Güzel bir
oyalanma bu, "aslında o ona ne demek istedi" "bak diğeri böyle
analatmadıydı" diye diye kendi hikayelerimize bir kez daha göz atmış
oluyoruz.
Dedik ya bu bölümün iç yakanı, ciğer dağlayanı Cole.
Ah Cole bilmeden bilen, kendiliğinden sezen Cole. Dünyanın
bütün yükünü sırtında taşır gibi dolaşan, olmayanı oluruna bırakan Cole.
Dünyanın işleyişini karmaşık bir eğitime gerek duymadan anlar ve kendi
sınıfının devamlılığının evrenin en masum görünüşlü kadınına balık
sepetiyle uyuşturucu kuryeliği yaptırmak olduğunu bilir. Çiftlik büyük,
masraf çok, dünya zordur çünkü. Şunları bi aşsın hele o da dürüstlüğe
oynayacaktır.
Cole çocuğunu kaybetti, karısını kaybetti, çiftliğini kaybetti.
Karısını kime kaybettiğini anladıkça daha da kederlenen Cole; kaybede
kaybede olgun bir adam olma yolunda ilerleyen Cole. Bir yazar parçasına,
hayatta ne olduğunu bir türlü anlayamadığı bir züppeye kendisinden
başkasının anlayamayacağı güzelim karısını kaptırdı. Çarpık gülümsemesi
ondan. Suratsız, hayata karşı kırgın Cole hep böyle değildi kuşkusuz.
Evine gittiği kadının -bir an oraya jigolo gitti sandım- merdivenlerinde
bakıcı kıza bakıp, "şu dünyanın işlerine bak" der gibi kıkırdamasından
"humour" sahibi biri olduğunu anlıyoruz. Herşey yolunda gideydi, olanlar
olmayaydı, bilmem kaç nesildir yaşadığı Montauk'ta Alison'un dededen kalma barakasında, gittiği yere kadar aşık -küçük
kaçamaklar baki olmak üzere- elinde birası, Urfa'lı bir maraba gibi
avucunun içinde içinden derin derin çektiği "cağarası" ile anlamlı, serseri şakalar yaparak takılacağını hayal edebiliriz.
Oysa şimdi taksi şoförü, neredeyse uyurgezer, perperişan, bir
başka çocuğa zarar verebileceği ihtimali ile yıkılmaya hazır, aklı fikri
Alison'da, gecenin bir vakti, itle uğursuzla, isterik kadınlarla uğraşa
uğraşa kazandığı parayı her gün kasasında biriktiriyor. Allahın belası,
torbacı kardeşlerinden yakasını kurtulabilirse bir iş yapacak, temiz
bir iş belkide.
Umarsızca Alison'a bakan Cole; sen iyi ol Alison
Özlüyor Alison'u. Nerede yaşar, ne yapar, ne yer, ne içer merak
ediyor. Ondandır saatlerce yol tepip, yazar evine gelmesi, her yeri
eşelemesi.
O okumuş züppenin karısında ne bulduğunu az çok seziyor. Henüz
Alison'un okumadığı kitap taslağına bir göz atınca iyice çözüyor
elbette. Ama eli kolu bağlı. Yüzünde ölüm var artık, kendisine baktıkça
"onu" hatırlattığı için Alison'un hayatında acı bir fazlalık. Çaresiz
Cole.
Ve Alison dünyanın bütün erkekleri bana "yollu" gözüyle
bakıyorlar diyerek ağlaya, koşa kollarına geri geldiğinde ben sadece
"seni" görüyorum diyecek kadar seviyor.
Üstelim tam da şu bakıcı/garson/muhacir kızla aralarında gayet
de sağlıklı bir şeyler olabilecekken. Alison'la Cole hem tamam hem
yarım. Dünyanın bütün çocuklarında ve birbirlerinde kaybettikleri çocuklarını görme şanssızlığıyla lanetlenen Alison ve Cole.
Ve Alison, sen ki hayatın öz kızı, doğada bir ceylan kadar
özgür, deli şehirde ürkek ve huzursuz. Varoluşuna katılan balı "en masum
benim" elbiseleri ile perçinleyen Alison.
En kısa şortu en koltukaltı bluzla kombinleyip bir
erkeğe -yetmişinde dahi olsa- yakın temas gerektiren fizik
egzersizleri, resmiyetten alabildiğince uzak bir ortamda, kendi
hikayesini en özel ayrıntılarıyla -tek istediğim Noah'ın yanında çıplak
kalabilmekti- anlatarak rahatça yapabileceğini düşünencek kadar saf,
kendine dönük ve sakınımsız Alison -burada yavaştan Cüppeli'ye
bağlıyoruz- Hastanın kendisine karşı olan meraklı, tutuk çekingenliğini
hiç anlamazdan gelerek vurdumduymaz bir suikastçi gibi davranan Alison.
Tehlike yaklaşıyor Alison anla biraz, o da insan
İşte sonra zavallı adama şaşkınlıkla bakakalan ve güya şok geçirerek olay yerinden hızla uzaklaşan Alison.
Oysa kaçın kurası Yvonne az önce "o üstündekilerle üşümeyecek
misin?" diye seni kendince uyarmıştı ve eklemişti "egzersizleri senin
yaptırmana gerek yok."
Alison'a neredeyse tiksinerek bakan kaknem Yvonne, mekanizmayı
neredeyse doğuştan kötücül bir şekilde çözen Yvonne, bir yayınevi sahibi
gibi değil de kocasını kurda kuşa yem etmeyecek avamdan bir kadın gibi
davranan Yvonne.
Anlamamasıyla büyüleyen Alison, anlamasıyla irrite eden Yvonne.
Kadın ve erkeğin birbirlerinin halini,
gözlemleyerek, anlayarak, kızarak kısacası halden hale girerek kavradığı
insanlık birikiminden habersiz takılmana kızamıyoruz Alison.
Zira hesapsızlığını, paraya pula tamah etmeyişini, daha dün
doğan kız hallerini, her daim tazelenen kahrolası acını, kanayan
yaranı... Seviyoruz biz seni Alison.
Hem zaten böyle bir annesi olan bir kızcağıza kızabilmek mümkün
müdür allasen? Küçükken terkettiği yetmezmiş gibi evlat acısı çeken
kızını Cole'ün annesine bırakıp yine giden -o beğenmediği dünürü
günlerce Alisonu yıkamış, yedirmiş, bakmışken- new age saçmalıklarını
bahane ettiği sorumsuzluğu yüzünden özgür ruh havalarında oradan
oraya sürüklenen bir anne "gibi" si var Alison'un. Yahu kadın o son
salak sevgilisinin "cinsel enerjini açığa çıkararak rahatlamana yardımcı
olabilirim bıdı bıdı bıdı" sahtekarlığı adı altında kızına sarkmasına
bile göz yumdu ve birlikte olmaları için adamı destekler gibi oldu. Ay
sonu gelmez bio enerjiler, doğal karma tedavileri, ying yang şeyleri -derinleştiğinde
ve temelde doğru olabilecek yaklaşımlar- ile olur olmaz herşeyi
birbirine karıştırarak milleti bayar böyleleri. Üstelik ağır hasta
annesini utanmadan Alison'a bırakıp tırım tırım dolaştığı yetmiyormuş
gibi tam ağırlaştığı gün gelip kadının fişini çektirmek için yaptığı
ukalalığa ne demeli. Yıkar geçer ardına bile bakmaz. Tam sopayla köyüne
kadar kovalamalık.
He yav he Athena! Herkes yanlış bir sen doğru
Yanlış saat bile günde bir kez doğru gösterir, arada doğru
tespitler yapan bu kadın tam bir ruh emici. Diyorum size Alison kayıp
bir "beat" kuşağı elemanı olan annesi yüzünden doğuştan şanssız.
Cole'mı yanalım Alison' a mı dertlenelim şaşırdık a dostlar!
Hayırlısı diyelim.