Merhaba millet merhaba, merhaba dostlar merhaba,
Hoş geldiniz sefa geldiniz bizleri memnun
ettiniz
İmdi…
Yüksek müsaadelerinizle sizlere bu akşam
burada bir dersi ibret sunmak isteriz. Acayip bir kıssadır bu. Örnek talebe,
uysal delikanlı gönüllü asker, dürüst vergi mükellefi model vatandaş: Vicdani
Yurdakuler'in bir baştan sona, bütün bir hayat hikâyesi…
Buyurun baylar bayanlar
Asker çocuk beş lira, başıbozuk on lira!
2014-2015
sezonunda izlediğim son oyundu. Gerçekten de sondu çünkü bu oyunla Ankara
Devlet Tiyatrosu da sezonu kapatmıştı. Yazması bugüne kısmet oldu. Lafı çok
uzatmadan başlıyorum: Ankara Devlet Tiyatroları iftiharla sunar: Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım!
Yazan: Haldun Taner
Yöneten: Ali Düşenkalkar
Dekor Tasarım: Tayfun Çebi
Kostüm Tasarım: Funda Çebi
Müzik: Murat Gedikli
Dans: Cihan Yöntem
Oyuncular: Emre Ercil, İrfan Kılınç, Şirin Giobbi, Pınar Gün, Ali Fuat
Davutoğlu, Ali Hakan Beşen, Esat Tanrıverdi, Ergin Özdemir, Can Öztopçu, Savaş
Tamer, Seçil Öztan
2015-2016
sezonunun açılmasıyla Devlet Tiyatrolarımız dâhil birçok tiyatro topluluğunun
da oyun repertuarında Aziz Nesin, Melih Cevdet Anday ve Haldun Taner eserler en
güzel ve özel eserleriyle yerlerini aldı. Çünkü onlar edebiyat tarihimizin en
kıymetli yazarlarından sadece üçü ve bu çınarlar 2015 yılı itibariyle 100
yaşındalar.
Haldun
Taner’in kaleminden çıkan Gözlerimi
Kaparım Vazifemi Yaparım tiyatro
tarihimizin en önemli, başyapıt, hatta demirbaş diyebileceğimiz, ağırlıkta bir
oyun. Eğri oturup doğru konuşmak gerek: Yabancı yazarların eserlerinin yeniden
“güncelleştirilerek” sahneye konması konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. (Bu
durumun ekranda da aynı olduğunu düşünüyorum, o başka.) Ne olursa olsun insan,
kendini yine, en iyi anadilinde ifade edebiliyor. Bu yüzden bu verimli
topraklarda yetişen yazarların eserlerini daha çok önemsiyorum.
Siz hiç sahnedeki oyuncunun alnındaki teri, emeğini gördünüz mü? Ben gördüm. İrfan Kılınç'ta!
Yorumuma konu olan eser Gözlerimi Kaparım, Vazifemi
Yaparım, 1964 yılında yazılmış. Haldun Taner, eseri, 2.Meşrutiyet
döneminden 1970’lerin başına kadar olan bir zaman diliminde ülkede yaşanan
siyasal olaylar ile değişen durum ve insanları Vicdani ve Efruz’un
gözünden, nüktedan bir dille anlatıyor. Neden böyle uzun bir cümle kurduğumu
söyleyeyim: Dekordan. Tayfun Çebi tarafından hazırlanan dekorlar mekân arasında
hem bir bütünlük hem de bir farklılık sağlamış. Bayıldımnoktanet.
Ankara
Devlet Tiyatrosu için hazırlanan oyunun rejisör koltuğunda Ali Düşenkalkar oturuyor. Ali Düşenkalkar’a ait bir rejiyle ilk kez
bir oyun seyrettim. Düşenkalkar’ın hikâyenin ruhundan uzaklaşmadan izlediği
yolu çok beğendim. Oyunun içindeki dram ve komedi unsurlarını, birbirleri ile
karıştırırken asimile etmeden, anlamlı bir bütün halinde seyirciye sunmuş. Gerçek
dünyada sayısı hızla azalan Vicdani’leri daha yakından tanıtıyor bize.
Efruz’lar ise her yerde cıbır cıbır kaynıyor. Firuz’un oğlu Efruz! Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım özü itibariyle iğneyi de
çuvaldızı da kendisine batıran bir eser aslında. “Politik taşlama” Ama
incitmeden, kırmadan, dökmeden…
Gülümseyin, çekiyorum :)
Oturup
Haldun Taner’in ne kadar “zamansız” yazan bir yazar olduğundan, eserlerinin
güncelliğini nasıl koruduğundan bahsetmeyeceğim (=!%+^!) elbette. Bunu hepimiz
biliyoruz, değil mi? Ama gerçekten de öyle değil mi?
Oyunculuklarla
ilgili söyleyeceğim tek şey herkesin sahnede bir yıldız gibi parladığı olur.
Ama oyunu sırtlayan Emre Erçil ve İrfan Kılınç. Güzelliklerinden gözlerim
yandı.
Vicdani... Bu performans öyle içime işledi ki...
Emre
Erçil ile ilgili ayrı bir paragraf açmak isterim. Yolumuz kendisiyle hep
kesişiyor. Gördükçe de mutlu oluyorum. Sahnede Hürrem Sultan, Çalıkuşu, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım,
ekranda Behzat Ç., MİlaT, şimdi
de Muhteşem
Yüzyıl Kösem… Her izleyişim de hayranlığım daha da artıyor.
Kadro
güzel ve kalabalık. Müzikler, dekor sizi bir anda oyunun içine çekiyor. Vicdani
bir kolunuzdan, Efruz ise diğer diğer kolunuzdan tutup sizi hikayenin ortasına
atıyor. Gidin, izleyin, hak vereceksiniz.
Burası Bakırköy'de bir hastane.
Ben 399 no'lu hasta
Teşhis: Plak kompleksi
Marka: Sahibinin sesi
Bir iğne görmez miyim Fırıl fırıl dönerim
Yolunuz buraya düşerse Bana plak fırçası getirin Kristal iğne getirin Ben
insanları çok severdim Çok severim
Ne var ki sevdiğim kadar sevilmedim.
Çok saftım bir zamanlar inandım, kandırıldım.
Vatanıma, karıma, vazifeme, amirlerime dostlarıma köpek gibi sadıktım. Belki
bundan ötürü köpek yerine sayıldım. Yetmişime bir yaş kala teşhisimi koydular.
Tam uyanacaktım bütün saçma şarkıyı bir baştan sona çizip kendi şarkıma
başlayacaktım. Müsaade etmediler. Bana deli dediler. Ben şimdi geceleri bütün
şehir uyurken gözümü hiç kırpmıyorum.
Tıpkı koza ören ipek böceği gibi…
Tiyatro iyidir, tiyatro iyileştirir. Biletleri
BURADAN temin edebilirsiniz.