Gün olur şafaklanır karanlıklar bin parçaya...

Gün olur şafaklanır karanlıklar bin parçaya...
Geçenlerde eski bir günlüğümü buldum eşyalarımın arasında. Sayfaları solmuş, rengi uçup gitmiş ama iliştirdiğim hayaller ilk günkü gibi canlı. 11 yaşımdayım; ne pembe gözlüklerimi kaybetmişim, ne de ellerimin yumuşaklığı yitip gitmiş. Sımsıkı sarılmışım kaleme ve defalarca yazmışım: ''Bir gün zengin olacağım. Bir ev yapacağım. Herkes gelsin, yemek yesin, gülsün herkes.'' Bu hayali daha uzun seneler, balyozlarla üstüme gelenlere karşı pamuklara sarıp korumuşum. Ama artık, 24 yaşındayım. Tedirginim...

Düşünüyorum da, yeni tanıştığım birine hiç ''Nerelisin?'' diye sormadım. Namaz kılan birinin önünden geçmedim, ineğe tapan bir Hintlinin önünde de et yemedim. En yakın arkadaşımın kime oy verdiğini geçen haftaya kadar bilmezdim mesela. Sevdikleri filmleri, renkleri, kitapları merak ederdim. Benim gibi yaşayan milyonlarca insan var. Ne bir cana kıydılar, ne de harlama gayesiyle koyu bir ateşe odun attılar. Peki şimdi neden bu kadar acıyor canımız?

Uzun zamandır RaniniTv bünyesinde dizileri, filmleri, tiyatro eserlerini yorumlama şansı buluyoruz. Tüm bu eserler hayali bir dünyadan ibaret. O hayal evreninde gerçekliğimizi, karanlık yüzümüzü ve ellerimizdeki çivili sopaları unutuyoruz. Esas kız oluyoruz, yakışıklı ve gururlu adam oluyoruz, evin çileli anasına dönüşüyoruz. Rengarenk rüyalara yolculuk yapıyoruz. Çünkü biliyoruz ki kurgusal yaşam değiştirilebilir ve güzelleştirilebilir. RaniniTv yazarları olarak hem o öyküleri seyrediyoruz hem de içimizde biriken yorumları satırlara yükleyip yüreğinize ulaştırıyoruz. Kurgusal bir evren bile daha yaşanılır olsun diyerek... Peki ya gerçek hayat? Didem Madak cevap veriyor bu soruya:

''Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi tırnaklarıyla düzeltemiyor insan...''

Ankara katliamında onlarca insan gülüp eğlenirken, dans ederken hayatını kaybetti. Dil, din, ırk fark eder miydi? Bana sorarsanız asla. Ama fark eden ne biliyor musunuz? Bir anne uykularından uyanıp nefes alıyor mu diye kontrol etmek için parmağını hafifçe burnuna yaklaştırdığı bebeğini kaybetti. Bir kadın ömür boyu sarılmak istediği adamı kaybetti. Bir adam dakikalar önce şakalaştığı arkadaşını kaybetti. Dün Ankara Garı'nın önünde onlarca insan, yarını kaybetti.

Diplomamı almak için trenle okuluma, Ankara'ya gidecektim ben. Hızlı tren konfordu çünkü... Bir şeyler oldu, gidemedim, o saatte orada olamadım. O yüzden şimdi aranızdayım. O yüzden ''Genç kız diplomasını almak için giderken hayatını kaybetti'' diye bir haber okumadınız. Peki ben olanları okuduğumda ne hissettim? Hatırlamıyorum inanın. Kime neyi soracaktım ki? Ellerim yaprak gibi titrerken önümü nasıl görecektim?

Birlikte okuduğum arkadaşlarımı, birbirinden değerli hocalarımı listelerde bulamadıkça korktum. Yaralılarsa sevinecektim, yara hayatta kalmak demektir. Sevdiklerimizin hastalıklarını öpüp başımıza koyarız, yaralarını gözlerimizi kaçırmadan sileriz, yeter ki yaşasınlar. Dün bu duayı eden onlarca aile vardı. Yeter ki yaşasınlar...

Olmadı. Onlarca masum insan hayatını kaybetti. Peki biz ne kadar yaşıyoruz?

Yaşayın, olur mu? Yaşatın; saksıdaki çiçeği, kundaktaki bebeği ve kalbinizdeki sevgiyi... 11 yaşımdaki hayalim gerçekleştiği gün size ihtiyacım olacak. Hayalimdeki o kocaman evin içinde hep birlikte gülebiliriz. Yeter ki doğuştan gelen kimlikleri değil kazanılanları önemseyelim ve bir şarkının altına hep beraber sığınalım...

Çünkü gün olur şafaklanır karanlıklar bin parçaya...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER