“…
Şimdilik iyi gidiyor. Ekibi çok sevdim.
Hepsini… Kostümcüsünden, ışıkçısına kadar… Kameramanlarından ulaşımcısına
kadar…
Allah utandırmasın.
Dua edin…”
Lütfü
Şehsuvaroğlu
Vahdet/30.03.2015
Böyle yazmış Kafes için Lütfü Şehsuvaroğlu: “Allah utandırmasın.”
Film dün vizyona girdi. Böyle bir hikâyenin
hasretini öyle uzun yıllardır çekiyorum/çekiyoruz ki bir sonraki gün dahi
gitmeye tahammülüm yoktu. Gittim. Salon dolu değildi ama muhite, güne ve saate
bakıldığında hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Ailece gelenler vardı çokça.
Bir bey salona girerken “Çırpınırdı Karadeniz” mırıldanıyordu. Salondakilerin
gözlerinden öyle anlaşılıyordu ki, daha film başlamadan herkes hikâyeyi sarıp
sarmalamış, başına taç etmişti.
Film başladı.
İlk yarı nispeten daha ağır tempoda seyretti.
İkinci bölümde, ilk yarı ne düşünüp hissettiğimi anımsamayacak kadar acılı ve
üzgündüm. Film ciğerimi delip geçmişti.
Ne olup bittiğini yazmayacağım elbette. Gerçi
ne olup bittiği milletin de, târihin de malumu..
Kusur da yazmayacağım. Kusur görenindir.
Bugün böyle.
Çünkü neden?
Çünkü Kafes
bir ilk film. Kafes, bir dönemin aynı
acılarını yarı yarıya paylaşmış iki kesimden, susmuş ve acısını hep içine atmış
olan tarafın filmi. 12 Eylül darbesinde aynı ateşin ortasına itilen gençlerden,
derdini dillendirmeye fer bulamayanların filmi.
Kafes’i diğer 12 Eylül filmlerinden farklı kılan, hikayenin
ülkücü gözünden “solcuları da görerek” kaleme alınmış olması. Bugüne dek
seyrettiğimiz bütün o dönem filmlerinde acının sahibi hep tek taraflı
resmedilmedi mi? Ülkücüler ya yok ya da salt katil sayıldı. Nerede adam kesen,
biçen, vahşi, eli satırlı, kırk katırlı karakter var itinayla ülkücü yapıldı.
İnsanların ancak iyi insan - kötü insan
olarak ayrılabileceğini düşünüyorum. Bütün ülkücülerin iyi insanlardan, bütün
devrimcilerin de kanatsız meleklerden oluşmadığına hepimiz kâniyiz sanırım.
Aynı inanç tam tersi için de geçerli tabii. Filmde de bu fikrin altı kalınca çiziliyor.
İsmail Hacıoğlu’na Mehmet Sipahi Karaca olmak
çok yakışmış. Çıkardığı her karaktere kayıtsız şartsız inandığım nadir
oyunculardan biridir Hacıoğlu. Bu filme de İsmail Hacıoğlu’nun oyunculuğuna
dair zerrece şüphe duymadan, gözüm kapalı gittim. Bizi Mehmet Sipahi’ye candan
ciğerden inandırdığı için kendisini gönülden tebrik ediyorum
.
Filmde canımı yakan, gönül telimi titreten
bazı sahneler vardı. O sahnelere
imzasını atan Şefik Onatoğlu ve Barış Küçükgüler’e de karakterleri oynamaktan çok
yaşadıkları ve o hissi beyaz perdeden seyirci koltuğuna su gibi akıttıkları
için kendi adıma teşekkür ederim.
Hayata ve olaylara hep aynı noktadan bakmak, bir
evin hep aynı penceresinden seyretmek gibi gökyüzünü.. Hep aynı müziği
dinlemek, aynı kitaplıktan her gün aynı kitabı alıp okumak gibi. Olaylara aynı
noktadan bakmak bir süre sonra şaşı edebilir insanı, bundan feci halde
kaçmanızı öneririm. Dursun Önkuzu’nun hikayesini bilir misiniz misal? Mustafa
Pehlivanoğlu’nu tanır mısınız? Pek çoğunuzun bu isimleri duyduğunu sanmıyorum.
Çünkü dedim ya bu taraf acısını içine çöreklendirip kendi kendine yaşamayı
seçmiş, belki de seçmemiş ama başka türlüsüne imkân bulamamış taraf. Bunca yıl
onların adına hep başkalarının konuştuğu taraf..
Film size devasa bütçeli, bol aksiyonlu,
destansı bir hikaye vaad etmiyor. Ancak
fazlasıyla haksızlığa uğramış, fazlasıyla öldürülmüş, fazlasıyla
hırpalanmış, hayalleri çalınmış, sevdaları yarım bırakılmış insanların
hikayesini anlatıyor tüm çıplaklığıyla. Gerçekten zerre çalmadan, mübalağa
katmadan. Belki de eksilterek acıyı. Yalın. Dolambaçsız. İftirasız. Bencilliğin
ve “biz”cilliğin kıyısından geçmeden. Haksızlık ve adaletsizlikten fazlasıyla
nasibini almış insanların başkalarının hakkını ve gerçeği gasp etmeme
hususundaki hassasiyeti filmde ziyadesiyle hissediliyor.
Gişe rekorları kırar mı bilmem. Dilerim ki
kırsın. Duymayan, seyretmeyen kalmasın. Ama daha ve en önemlisi bunca ülkücünün
onlarca yıldır beklediği böyle bir yapımı ortaya çıkarmış olmaktır bence. Buna
gönül ve destek veren, bu uğurda taşın altına elini koyan herkese selam olsun.
“Allah utandırmasın” demiş hikâyenin sahibi
Lütfü Şehsuvaroğlu. Kabul ederseniz ben şâhidim; utandırmadı.
Mehmet ve Elif’in sevdası bizi filmin
devamının çekileceği yönünde ümitlendirdi. Dilerim gerçekleşir. Bir oldu. İki
de olsun ve dahi üç de.. Yolu, şansı açık olsun Kafes’in.
Yazanın, yapanın çekenin, senaryolaştıranın,
oynayanın hâsılı emek veren herkesin gönlüne sağlık..