Bu bir Beşiktaş-Fenerbahçe derbi yazısıdır.
Tarih 3 Temmuz 2011. Yazlıktayım o zaman. Televizyon filan açmadım sabah. İnternete bakmadım. Öğleden sonra Aziz Yıldırım’ı evinden alıp karakola götürmüşler. Arkadaşımdan öğrendim. Çok önemsemedim başta. Sonra hapse attılar. 1 yıl. Her gün ayrı bir haber… Yok, küme düşecekmiş Fenerbahçe. 10 yıl menmiş. Federasyonun bazı yöneticileri, hani sonradan Galatasaray yöneticisi olanlar, bu takımın yok olması için; çocuklarının rızkı için, çalışmadıkları kadar çalıştılar. 1 yıl boyunca Çağlayan’da dayak yedi taraftar. O kadar tedirginiz ki sürekli “Ne olacak?” diye birbirimize soruyoruz. Aslında cevabı biliyoruz: Bir şey olmayacak. Kimse yıkamayacak bu takımı. Ama işte bu sinekler mide bulandırdı. Fenerbahçe’ye önlem için süper final diye bir şey uyduruldu. 2010-2011 sezonunda Fenerbahçelilerin ne kadar büyük stres yaşadığını aslında hepsi biliyordu. O şampiyonluğun ne kadar zor kazanıldığına aslında kimsenin itirazı yoktu. Olmayan arabalar, olmayan para sayma görüntüleri. Takımı terk eden futbolcular ve terk etmeyen adamlar…
1914’te başladı bu ülkenin milli mücadelesi. 9 yıl sürdü. Milyon tane düşman saldırdı. Bakın, hala bu ülkede yaşıyoruz. 3 Temmuz’da bu takımın mücadelesi başladı. Hala devam ediyor. Edecek de… Bu takıma da milyon tane düşman saldırıyor. Fenerbahçeli yorumcular bile düşman. Fenerbahçe’de oynamış eski futbolcu - yeni yorumcular fütursuzca sallıyor. Belki de onlar da birilerinin emri altında. Bilemeyiz.
Ama ne oldu, Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu Fenerbahçe tabii ki yıkılmadı. Tabii ki parçalanmadı. Daha güçlü olarak devam etti. Taraftarlar zaten bu takımın hep arkasında. İyi veya kötü günde… Başka takımların başına bu gelse ne durumlarda olurlardı? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Çünkü onların başına asla böyle bir şey gelmez. Çünkü şeref, onlarda fazlasıyla mevcut… Ama boş bir çuval için dik durmak zordur.

Bir başkan düşünün, takımı için hapis yatmış 4 yıl önce. Bugün kapı kapı gezip takım para kazansın diye yollara düşüyor. Şampiyonlar Ligi’nde oynayan Türk takımı, formasına reklam alamıyor. Diğer büyük takım bir türlü stadı bitiremiyor. Ama Fenerbahçe her geçen saniye parasını arttırıyor. Bu takım kurumsallaşmak için uğraşırken diğerleri sadece konuşuyor. Yapılan müthiş transferler rakip takımların hocaları, yöneticileri tarafından hazmedilememiş. Ama çok garip, tarafsız(!) yorumcular ve adaletli hakemler tarafından da hazmedilememiş.
Bugün derbi vardı. Beşiktaş-Fenerbahçe. Bu maçlar hep zevkli olur. Bugün de öyle oldu. Beşiktaş 3 kez geldi, 3 gol attı. Fenerbahçe sezonun en iyi futbolunu oynadı. Fernandao ilk yarı gol krallığını garantilerdi ama yapamadı. Van Persie’nin bir topu direkten döndü. Volkan Şen oyuna girdikten sonra güzel bir gol attırdı. Peki, bugün neler olmadı? Beşiktaş’ın ilk golü tabii ki ofsayt değildi. Işık hızında giden Markoviç tabii ki biçilmedi. Beşiktaş’ın 3. golünde tabii ki faul yok. Volkan Şen, yaptığı asistte topu stat dışından çevirdi. Ersan Gülüm sarı kartı bile hak etmedi. Ne kırmızısı? Geçen hafta rakibinin ağzını burnunu dağıtan Mario Gomez bile kırmızı görmemişken hele... Beşiktaşlı futbolcular tabii ki dakikalarca yerde yatmadı ve hakem tabii ki skora hiç etki etmedi. Niye etsin ki? Hem etse bile sonuçta Beşiktaşlı bazı futbolcuların belki akrabası, kankası, eşi dostu. Olamaz mı? Olabilir. Beşiktaş hak etti ve kazandı. 2 yıl sonra derbi aldı. Kasımpaşa ve Başakşehir gibi. Onlar da 2 yılda bir derbi alıyor çünkü.
Fenerbahçe için tek cümle yeter. Biraz vicdanlı yönetimlerle Fenerbahçe şampiyon olur. Tebrikler Beşiktaş. Liderliğin keyfini sür.