Oyunumuzun adı: Doğruluk mu cesaret mi? Bazı ortamlarda şişe çevirmece formatıyla da uygulanır ama en heyecanlısı mekana ve zamana bağlı kalmadan sürdürülen. Bu eğlenceli ve tehlikeli oyun insanlık tarihi kadar eskidir aslında. Hayatın ritmini yitirmek istemeyen bir aşık cesarete kanca atmak isteyince, bu oyun imdadına yetişir. Güneşin Kızları da 14. bölümünde Selin'in bir 'filmden' anımsadığı ve Ali'nin de leb demeden leblebiyi anlayarak başlattığı oyunla bu eşsiz filme güzel bir selam çaktı. E onlar oyuna başlayınca hafızamın da tozlu rafları aralandı. Aklımda parıldayan o renkli hatıra 2003'te yönetmen koltuğunda Yann Samuell'in oturduğu "Cesaretin Var mı Aşka" (Jeux d'enfants) filminden başkası değildi.
Sophie: Büyüyünce ne olacaksın?
Julien: Ben diktatör olacağım, ya sen?
Sophie: Ben turta olacağım.
Aşk için neleri göze alırsın? Çok önemli bir
sınava kıyafetlerinin üstüne iç çamaşırlarını giyerek gitmek? Oyuncak bir kutu
için mücadele etmek? Okulun en sert çocuğunu tokatlamak? Bir Fransız yapımı
olan Cesaretin Var mı Aşka yıllar önce bu soruları sormuştu bana. Aşkı mavi
gökyüzü altındaki salıncakta sallanırken göremezsiniz bu filmde. Sihirli
tozların uçuştuğu bir masaldır ama aşkı usulca ameliyat eder aslında. Ne söyleseniz
eksik kalır, ne kadar konuşsanız da bu büyünün etkisine fazla gelir.
Ali ve Selin bu tatlı filmden esinlenerek
tutkularını başka bir boyuta taşıdılar. Onlara neden inandığımı şimdi daha iyi
anlıyorum. Faturalar, yetişmesi gereken projeler, binilecek otobüsler,
kurulacak alarmlar aşkın iliğini kurutur. Onu hep canlı tutmak isteyenler ise
rutine kapılmaktan korkarlar. O zaman bir oyun oynayalım diyerek tehlike düğmesine basarlar. Ali ve
Selin tıpkı Julien (Guillaume Canet) ve Sophie (Marion Cotillard) gibi birbirlerine dokununca yanacaklarını bilerek
yaşıyorlar. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şeyin mi farkındalar? Duygular açığa
çıktığında su kabarcıkları gibi kaybolup gidiyor mu her şey?
Arkadaşlık aşktan daha eski ve daha yeni olan tek şeydir.
Ali ve Selin çok tutkulu, çok cevval ve çok çok
çok işte... Ama her şeyden önce çok iyi arkadaş onlar. Birbirlerine parıltılı
hançerler savurduklarına bakmayın. Başka bir insan onlardan birinin parmağına
toplu iğne batırsa diğeri kıyameti evlere servis eder. Çünkü bu oyun incitmeyi
değil, yaşatmayı anlatıyor. Verdiğim görevleri yapabilecek kadar cesursan
aşıksın! Canın acıdıysa bu güzel bir haber, çünkü hayattasın! Ve benim için o
ateşin üzerinden zıplarsan düşmene izin vermem, çünkü sen benim en iyi oyun
arkadaşımsın...
Cesaretin Var mı Aşka isimli filmde sayabileceğim
birçok eşsiz diyalog var. Bu film sizi kollarınızdan tutup bir gökdelenin
tepesinden aşağı baktırabilir. Başınızı döndürür ama düşmenize asla izin
vermez. Çünkü aşk tam da böyle bir şeydir. Ve duyguları gizleme konusunda
Everest'e ulaşmış bir diyalog daha Julien ve Sophie'den geliyor:
- Bana hiç seni seviyorum demedin.
+ Sana hiç ornitorenk de demedim. Belki de zamanı
gelmiştir...
Oyunun sonu...
Dünya kocaman bir oyun bahçesi. Çoğu zaman oyun
arkadaşımızı bulamayız. Bulsak bile onu içine sığdırmak istediğimiz kurallar
zincir olup ayaklarımıza dolanır. Sakın unutmayın, bu oyunun özünde ânı yaşamak
var. Julien ve Sophie oyunlarını tamamladı. Ali ve Selin de bir gün
tamamlayacak.
Ama inanıyorum, oyun bir yerlerde hâlâ devam
ediyor. Umarım yaşadığınız hayatların içinde 200 km yapan bir arabayla 60 km
üzerine çıkamayan yetişkinlere dönüşmemişsinizdir.
Güzel günler.