Güneşin Kızları: Ben değilsem kim ?

Güneşin Kızları: Ben değilsem kim ?

Biz bu akşam ne izledik? Güneşin Kızları'nı mı? Bir televizyon dizisini mi? Bir yapımı mı?

Biz bu akşam elvan elvan solan kır çiçeklerini izledik. Bedeni değil ruhu kirlenen, kalbi kanayan onlarca soluğu izledik. Çaresizlik ne, bilmiyorum. Hiç yaşamadım. Yaşar mıyım, bilmiyorum. Çünkü çaresizliğin bir çaresi henüz bulunamadı. Her geçen gün kaybediyoruz, bunu biliyorum. Her gün bir damla daha eriyoruz. Dünyaya parça parça soluklar geliyor. Çünkü bir can kokan nefeslerin kadını değiliz. Her birimiz hadım edilemeyen ruhların kurbanıyız. Ben değil. Peki kim? İnsanlık yokluğunda boğuluyoruz. Biz bu akşam kendimizi izledik. Güneş çaresizdi. İçimizde bir yerlerde kanayan bir yara vardı, tamponu çekildi. Kanıyoruz. Çaresiz olan Selin'di. Annesinin çaresizliğini damarlarında taşıyor. Annesinin kırılan kalbi, gururu, onuru kendi bedeninde çarpıyor. Ben bunları yazıyorum. Birileri hala çiziyor. Birileri hala anlatıyor. Bir cevap yok, bulunamaz. Çünkü her yabancı duvarda kendi soluğumuzu aramaya devam ediyoruz. Hayata buzlu camdan bakıyoruz. İçinde olduğumuz bayram telaşında bile aklımızın bir köşesinde yatıyor acılar. Geçmiyor. Geçmeyecek.

"İnsanın acı hafızası silinemez." Silinmeyecek.

Çaresiziz, çünkü hala sokaklar kan kokuyor. Kokacak. Hala ruhumuzun delik deşik olan bir yerleri var. Kan damlıyor silik adımlarımıza. Ardımızda bıraktığımız her nefes bir şeyleri paramparça ediyor. Soluk nefeslerde açan papatyaların soluğunu duyabiliyorum. Kendi soluğumu da duyabiliyorum. Kayan onlarca yıldızın son ışıklarını görebiliyorum. Güneşin Kızları’nı duyabiliyorum. Herkes kendi kaderini izliyorsa biz neyi izledik? Geçmişi, geleceği? Evet, korkuyorum. Issız bir sokakta yürürken soluğumun kesilmesinden korkuyorum. İzlediğim kaderimin bir gün şimdiki zaman kipine bürünmesinden korkuyorum. Selin olmaktan korkuyorum. Güneş olmaktan korkuyorum. Çünkü Dünya zor, bünyem zayıf.

"Selin olsaydım bu kadar sağlam duvarlar kurar mıydım kendime?" diye çok sorguladım bu akşam. Kadraja yansıyandan çok daha fazlası dolaşır mıydı zihnimde acaba? Nefret duygum oluşur muydu, yoksa hala bir yerlerde yatan kelimeler canlanır mıydı darağacımda?Bilemem. Kaderimi izlerim ama değiştiremem. Bir yerlerde umudum kırılır, tuz basamam. Elimdeki çaresizlikle orantılı büyüyen bir kin taşır mıydım acaba zihnimde? Hissedemem. Birileri hep bir şeyler yapmaya çalışacak. Birileri hep pişman olacak. Birilerinin hep çocukluğu düşecek kuruyan sonbahar yapraklarının tozunda. Birileri kaybettiği annesinin acısını savuracak dört bir yana. O birileri hep olacak.

Ön yargısını kalbimizde taşıdığımız Haluk neymiş be arkadaş? Çocukluğumda ne zaman korksam annem hep ''Gölgeme sığın.'' derdi. Odamın duvarına yansıyan gece lambamın üzerine yapıştırırdım fotoğrafını. Korkardım. O gece hiç bitmezdi. Peki ya Haluk neye sığınacak? Geçmişe? Geleceğe? Yalnızlığına?

Oynadığım oyunlarda hep ''Yandın sen!'' derdim. Bu akşam birileri oynadı ve biz izledik.

Artık eminim ki biz yanan birer mumuz. Eriyen biziz. Geleceği oluşturan yine biz. Bu oyunun kuralı. Kurallar benden, değişmez. Henüz 15 yaşındayım. Yolun yarısı değil. Belki de bir yolum yok. Bilemem. Koparılan onlarca çiçeğin kokusunu biliyorum. Korkusunu biliyorum, yaşıyorum. Zamanla her yokluğa alışıyor insan, alışacak. Ve biz hiçbir zaman yarın yokmuş gibi yaşamayı öğrenemeyeceğiz. Bu gece tüm hesaplar benden. 

İrem.




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER