Ülkemizde, prime time
denen dilimde günde en az bir dakikasını televizyon karşısında geçiren
izleyici sayısı 2012’de 30 milyona ulaşmış. Şimdi taşmıştır. Dizi
piyasası (sektör diyemedim farkındaysan) her anlamda popüler ve kârlı.
Hal böyle olunca da bu piyasanın ürünleri için eleştiri mekanizmasının
çalışması doğal. Kahvede, altın günlerinde, yemek araları ve kuaför
salonlarında özetle sokakta “ne olacak bu memleketin hali” sorusunun
yerini “ne olacak bu karakterin hali”nin almasına ramak kala dizi
eleştirmenliği meselesi üzerine ahkam kesmeye niyet ettim.
Efendim,
konvansiyonelde yani yaygın tanımıyla yazılı medyada önceleri, 'bir
yükselen değer olarak televizyon'un üretimleri de eleştirsin diye ‘laf
olsun sayfa dolsun’ prensibiyle dağıtılmış, farklı alanlarda iştigal
eden ama televizyonla ‘ilgili’ muhabirlere dağıtılmış köşelerde, tv
eleştirileri yazanlar, çalıştıkları gazeteler televizyon sahibi oldukça
ya da televizyonlar gazeteye sahip oldukça doğal olarak (neresi
doğalsa?) kolları kanatları kırık bir şekilde sadece kendi gruplarına
ait işlerle ilgilenir, diğerlerini görmezden gelir bir pozisyon aldılar.
Bir proje yeri göğü de inletse, -misal isim de vermek gerekirse-
Sabah Grubu’nun,
Kanal D projesini övdüğünü göremezsiniz ya da
Hürriyet Gazetesi’nde tv yazarı olup,
Yalan Dünya hakkında
olumsuz cümleler sıralayamazsınız. Muhataplarına yazılı ya da sözlü
olarak iletilmiş bir kural var mı bilmiyorum ama, bu konuda kişisel
sansür mekanizmasının da haddinden fazla işlediğine inanıyorum. Neyse..
İş
bu haldeyken seyirci tarafsız görüşe ve televizyon işlerine eşit
mesafeli duran eleştirileri nasıl okuyacak? 2004
yılında önce Ekşi Sözlük’te dizi başlıklarına eleştiri yazıp sonra bakir
bir blog açmaya götüren sebep, dizi eleştirilerimin daha çok, her gün
daha da çok okunmaya başlamasıydı. Bakmayın sektör tarafından halen ikincil mecra olarak görülmemize her geçen gün bağımsız dizi eleştirmenleri çoğalıyor ve
bol bol da okunuyorlar. Çok uzattım
topluyorum. Geçen gün Twitter’da taze dizi eleştirmeni arkadaşlardan
birinin takipçi fanlara sinirlenip “ama böyle yaparsanız dizinize
desteğimi keseceğim ve tek satır yazmayacağım,” dediğini görünce, aklıma
'Adından bahsedilen, sözü dinlenen bir dizi eleştirmeni mi olmak
istiyorsunuz? İşte size parlak bir dizi eleştirmeni olmanın 'püf
noktaları' minvalli, şaka ile karışık konvansiyonelde ya da bağımsız
mecralarda dizi eleştiriren bağzı tuhaf üslup sahiplerine
ithafen bir yazı yazmak geldi. O zaman buyrun buradan
okuyun!
GÖMMEYE DEĞİL, ÖVMEYE ODAKLAN
Tecrübe
ile sabittir, ne zaman bir dizi ya da oyuncuyu sert bir dille ve
olumsuz eleştirsem alkış sesleri, övgüler ve okunma oranları yükselir.
Olumsuzdan beslenen bir toplumuz vesselam. O sebeple siz siz olun, bu
alkış seslerinin büyüsüne kapılarak olumsuz eleştirinin dozunu
kaçırmayın. Eğer izlediğiniz dizide övecek hiçbir şey bulamıyorsanız da o
dizi hakkında yazmayın. Fare bile ısırırken üflermiş. Üflemeden
ısırmayın.
Olumsuz eleştiri yaparken, bir hatayı ortaya dökerken,
olmamışı söylerken mutlaka bir çözüm önermeyi de unutmayın. “Sarı
saçlarından sen suçlusun!” dediniz de, neden suçlu? Karşı çıkma
gerekçenizi ortaya koymaz, hatayı gösterip çözümü önermezseniz boşa
kalem oynatmış olursunuz. Yıkıcı eleştiriler yapmak, kırıp dökmek kolay
olan, siz zor yolu seçerek farklı olmayı deneyin.
Hata ve tercih
ayırımını iyi yapın. Hikayecinin gittiği yolu sevmeyebilir, hiç de
beğenmeyebilirsiniz ama bu onun bir senaryo/hikaye hatası olduğunu
göstermez. Hikaye söz konusu olduğunda her beğenmediğiniz yol ayrımına
“Çok büyük hata!”, “Bu böyle asla olmaz!” demek yerine “bu tercihi
sevmedim” demeyi öğrenin.
Tercihleriniz, seçkileriniz olsun.
Sevmediğiniz işleri sırf popüler ya da izleniyor diye yazmayın. Bazı
işler hakkında tek kelime etmemek de bir tutumdur. Tutumlu olun.
ORDİNARYUS OLMAN ŞART DEĞİL, KENDİN OL YETER
Dizi
eleştirmek için çok bilen olmanız şart değil ama hiç bilmeden ahkam
kesen olmak da hoş değil. Fazla bilmek ve bunu her vesileyle göstermek
de okurla arandaki organik ilişkiyi zedeler, kibirli bir mesafe
oluşmasına sebep olur. Bu sebeple mutlaka ve maksimum seviyede teknik ve
pratik bilgiyi edinmeyi edinmeyi ama bu bilgiyi kibirli bir lisanla
kullanmamayı öğrenmeyi de hedef haline getirin.
Elbette
sevdiğiniz, kendinizi yakın bulduğunuz kişi ve projeler olacaktır.
Arkadaşlarınız, hayran olduklarınız ya da ekmeğini yediğiniz/
yiyebileceğiniz insanları eleştirmek zorunda kalabilirsiniz. O gibi
durumlarda ‘tarafsızım’ yalanı söylemek ve kötü iş yapan ‘sevdiceği’
ölümüne kollayarak komik olmak yerine kırıp dökmeden dürüst davranmanın
bir yolunu bulun. Tarafsız olmayın ama dürüst olun.
Oyunculuktan
zerre nasibini almamış insanları, çöpten hallice işleri sırf iki satır
övgü duymak için gazlayıp, “Balım şahanesin valla,” demeyin. Yazıktır,
günahtır. Bu gün övdüğünde seni seven, yarın ilk olumsuz eleştirinde
aynı derecede nefret edecektir. Oyuncu/ yapımcı/ yazar/ yönetmen ile
aranızdaki güvenli takip mesafesini her daim korumaya özen gösterin.
Alaka görmek için boş yere goygoy yapmayın.
Fikir, yorum ve üslup
hırsızlığı yapmayın. Sözlükleri, blogları, yabancı siteleri gezip fikir
aşırmayın. Herhangi bir mecrada “Vay anasını bunu ben nasıl göremedim”
diyeceğin bir cümle kurulmuşsa, o cümlenin hakkını sahibine teslim edin
adlı adınca, korkmayın. Mutlaka özgün bir üslup sahibi olmanın yolunu
bulun. Altında imzanız olmasa da okuyan, “Bunu Ayşe yazmış” diyebilsin.
KONTROLLÜ OL
Eleştiri
yaparken, yazarlık yeteneğini de göstermek için izlediğiniz hikayeyi
hiç olmadığı kalıplara sokmayın. Yazıyı metaforlarla süsleyip, ağdalı
cümlelerle olayı abartmayın. Elbette hikayenin sizde hissettirdiği özel
duygular kıymetlidir ama okur, ne kadar da yetenekli bir yazar
olduğunuzu görmek için değil, takip ettiği dizi üzerinden bir ortaklık
kurmak için sizi okumayı seçiyor. Eleştiri yeniden yaratmaktır, kabul
ama kantarın topuzunu kaçırmayın. Kendi yazarlık yeteneğini
sergileyeceksin diye seyirciye ve okuruna ‘algısı düşük şaşkın’
muamelesi yapmayın.
Ufak atın. Gösterişli ama içi boş cümleler
kurmayın. Dizi eleştirecekseniz sektör ve dinamikleri hakkında mutlaka
bilgi edinin. Şartları kulaktan duyma bilgilerle öğrenmeyin, setlere
gitmeyi deneyin. Teraziniz hassas olsun. Sonuna kadar arkasında
durabileceğiniz özgün argümanlar üretin. Değişim, gelişimdir lakin
gelişken değişim ile istikrarsızlık arasındaki çizginin pamuk ipliğine
bağlı olduğunu unutmayın.
Projeye odaklanın, insana ya da kuruma
değil. Oyuncu eleştirirken karaktere, senaryo eleştirirken hikayeye,
reji eleştirirken gördüğünüze odaklanın, o performansların sahiplerine
değil. Eleştirmen kisvesi altında kişisel husumetlerinizi ortaya
dökmeyin. İyi yazılmış karakterler kendilerini hemen ele verirler. Kötü
yazılmışları da.. Eleştirdiğiniz oyuncu kağıt üzerinde iyi yazılmış bir
karakteri mi perişan ediyor yoksa olmayanı mı var ediyor? Doğru
gözlemleyip öyle eleştirin. İnce eleyip, sık dokuyun. Her iki durumda da
meseleyi kişiselleştirmeyin. Görecelik kavramını unutmayın. Size hoş
gelmeyen bir başkasına bal börek olabilir. Elbette ve daima büyüğünüzü
sayın, küçüğünüzü sevin.
BİLGİ VER, DEDİKODU ÜRETME
Eş
dost sohbetinde duyduğunuz, önünüze düşen emailden gördüğünüz ya da
herhangi bir şekilde ‘içeriden’ edindiğiniz duyumları fazladan üç-beş
takipçi kazanmak uğruna sosyal medyaya kontrolsüzce boca etmeyin.
Bilgiyi ‘vermek’ ile ‘sızdırmak’ arasındaki ince çizgiyi ihlal etmeyin.
Zamansız ve gereksiz bilgi de zararlıdır. “Her şeyi ilk ondan
duyuyoruz,” fısıltıları size sadece haybeci bir takipçi kitlesi getirir
ve o kitle taze haberi kim verirse yarın da onun peşine takılır. Bu
geçici kalabalığa esir olma.
Oltaya gelmeyin. Eleştirinize maruz
kalan kişi ve kurumların sizden daha bilgili ve daha da önemlisi
deneyimli olabilecekleri ihtimalini kulağınıza küpe etmeyi unutmayın.
Özellikle de hikaye eleştirirken ‘Klişe seyirci’ için ortaya atılan
zokaları yutup, şeytanın aklına gelmeyecek teoriler üretmeyin. Komik
oluyor. Bunu önlemek için çok okumak/ izlemek yetmez, okuduğunu/
izlediğini doğru anlamanın da yolunu bulun. Ve en önemlisi sakın ola
yarışma. Yazanı, oynayanı, yöneteni gerekirse acımasızca eleştir ama
onlarla yarışmayın. Özellikle eli kalem tutan eleştirmenler, bilgelik
hevesine yenik düşüp hikayeyi zamanından önce deşifre etmeyin.
Okuyun.Yazıyı
bitirdikten sonra mutlaka birkaç kez, yüksek sesle okuyun. Salt sizce
kötü bir projenin içine dahil oldu diye eleştireceğiniz insanda ömür
boyu göreceği, iyileşmez izler, kırgınlıklar bırakmayın. Olur da
karşılaşırsanız, göz göze gelmekten rahatsız olmayacağınız kadar
eleştirin. Unutmayın ki herkes eleştirinizi kendi ses tonu ve ruh hali
ile okuyacak. İmla kurallarına sonuna kadar riyayet etseniz de nafile
olacak. Özellikle olumsuz eleştirileri, muhatabınızla empati kurarak bir
kez daha okuyun. Yazınızın son halinden memnunsanız, attığınız taşın
açacağı yaraya razıysanız da yazınızı gönül rahatlığı ile yayınlayın.
OKURDAN ÖVGÜ DİLENME
Bugünden sonra dikkat edin bakalım, “Ben demiştim,”, “Sözlerimi dikkate
alın,”, “Ne dersem çıkıyor”, “Tutmaz dedim, tutmadı” tarzı cümleleri ne
sıklıkta kullanıyorsunuz? Hatta hasbelkader yaptığınız bir tesbit
tutunca arşive koşup tozlu raflardan yazıyı bulup önümüze atıyor
musunuz? Yapmayın. Yazdıklarınıza aşık olup, kendinizi övüp durmayın.
İzin verin sizi başkaları takdir etsin, övsün, beğensin. Yakanıza kendi
ellerinle taktığınız o süslü ünvanın esiri olup komik durumlara
düşmeyin. Son söz. Rahmetli Ananem derdi ki, "Kimi övüp, kimi gömeceğine kendin karar ver."
Böyle işte..
R.