Bu yazı bir Danny Rayburn savunması değildir. Olayların arkasını
görebilenler için sadece gerçeğin dile getirilişidir. Bu, borcu
hiç bitmeyecek bir adam için bedel haline gelmiş bir hayatın hikayesidir.
Hiçbirimizin
ailesi mükemmel değil. Çoğu zaman birbirimize karşı tahammül sınırlarını
zorluyoruz ama durmamız gereken noktayı da içgüdüsel olarak biliyoruz ve zamanı geldiğinde duruyoruz. Çünkü durmak zorundayız. Bizi
birbirimize bağlayan çok fazla şey var. Yine de bazen, bazı ailelerde durulması gereken noktalar ihlal ediliyor. Hatta birkaç adım ötesine dahi geçiliyor. Bloodline bize birkaç adım ötesinin
hikayesini anlatıyor.
Rayburnler
Amerika’nın güneyinde, güzel bir sahil kasabasında otel işletmeciliği yapan mutlu
bir aile. Sanırsın ki kötülük onlara hiç bulaşmamış. işleri tıkırında, daima keyifliler ve hep öyle kalacaklar. Fakat bazen işler hiç beklenmedik anlarda en kötüye
doğru olanca hızıyla gider.
Bir aile
kavgasından küçük kardeşini uzaklaştırmak için tekneyle açılan Danny,
kardeşinin okyanusta boğulmasına engel
olamaz. İki kişiyle açılan tekne iki cesetle döner ama herkes sadece bir
tanesinin farkındadır.
Baba bütün
hırsını Danny’den çıkartır ve omuzunda kaynamayan ince bir kırığa sebep olur. Danny bunun acısını bir ömür taşır ama sırtına yüklenenler arasında omzunun acısı en ince olanıdır. Polis, Danny’e yapılanlar için
soruşturma açsa da aile yalancı şahitlikle babayı korur ve soruşturmanın kapanmasını sağlar. Toplumun her katmanında olduğu gibi aile içinde de güçlü, güçsüzü ezmiştir. Danny artık o evde kalamayacak durumdadır ve kısa süre içerisinde ayrılır. Orada
burada tutunmaya çalışır ama son durak yine evi olur. Hikaye de tam bu noktada
başlar.
Hikayenin can damarı ailedekilerin yalancı şahitlik yaparak içlerinden birini satmalarında değil. Aile bu ihaneti atlatabilirdi. Fakat artık orada istenmediğini Danny'e en bayağı iki yüzlülükle ve her şekilde hissettirmeleri... işte bu atlatılamaz. Tek kelime dahi etmeden herkes bir seçim yaptı ve Danny’i kırıp, dışarıya attılar. Belki herkes üzüldü ama gerçek bedeli bir kişi ödedi. Üstelik herkesin hatasının olduğu bir olayda yanlış kişi ödedi.
Daha fazla ezilmek yok...
Danny’den
sonra Rayburn Ailesi tekrar yavaş yavaş mutluluğa yelken açtı. Yüzler yeniden
güldü, her şey ideal kıvama kavuştu ve rahat yaşamlarında oturup sözde Danny için üzülerek aslında hiç hakları olmamasına rağmen kibirle onu yargılayıp durdular. Danny'nin hayata tutunamaması da bolca malzeme veriyordu. Zaten bu şekilde kırılma yaşayan ve dışlanan birinin hayata tutunmasını beklemek biraz fazla
iyimserlik olur. Arada sırada aileyi ziyarete geldi, maddi destek aldı ama bir
türlü orada kalamadı. Zaten belli bir süre o da bunu istemedi. Ta ki son
ziyaretine kadar bu böyle sürüp gitti.
Sonrası sorunsuz gibi göründü değil mi? Öyle değil işte... Ailede
herkese destek çıkılırken, hatta kolej paraları dahi ödenirken Danny’nin her
gelişi ve ona yapılan her maddi destek probleme dönüştü. Zira Danny, unutulmadığı iddia edilse de derin bir acının
kanlı canlı hatırlatıcısı durumundaydı. 40 tas su da dökünse, Dünya’nın en başarılı
insanı da olsa üzerine sinen bu ceset kokusundan kurtulması Rayburn Ailesi için
imkansızdı.
Danny'nin dikiş tutturamaması her ne kadar onları 'üzse' ve problemlere sebap olsa da Rayburn Ailesi için bu durum, en büyük problemin en kolay çözümüydü. İnsana tutunabileceği bir bahaneden daha iyi gelen bir şey yoktur. Danny bir şekilde yırtıp
düzgün bir adam olsaydı Rayburn Ailesi için her şey daha zor olurdu. Yine de bir
şekilde uzaklaştırmayı başarırlardı. Çünkü o, zor soruları akla getiriyor.
Kimsenin kendisine sormak istemediği cevabı zor soruları...
Tamam, Danny
de düzgün bir adam değildi. Zaten bunu söylemiştik. Seyirciye itici gelecek
istekleri ve onları elde etme yöntemleri vardı. Fakat bunlara biraz daha yakından
bakmak gerek. Öncelikle adam hakkı olandan zerre fazlasını istemedi.
Kimseye geçmişinin faturasını kesmedi. Sadece inatla anlaşılmak istedi. Fakat
bir duvara ne anlatabilirse Rayburn Ailesine de o kadarını anlatabildi.
İsteklerini elde etme yöntemleri ise tamamen Rayburn Ailesi'nin eseri. Onu böyle bir
adam olmaya itenler, böyle bir adam olduğu için ona tavır aldılar. Aslında
sadece almak istedikleri tavra meşru zemin bulmuş oldular ve cevabı zor soruları yine kendilerine sormadan ve
suçu ona yıktılar. Tarih tekerrürden ibaret. Ne kaypaklık ama...
Polisin ona
verdiği kayıtları sürekli dinlemesinin sebebi de tam olarak buydu. Bir insan ne
kadar suçsuz olsa yeterince “suçlusun” dersen kendisini dahi inandırabilirsin. Danny
hayatını hep bu baskı altında yaşadı. Doğuştan bir suçlu olduğu hissini üzerinden
bir türlü atamadı. Cevabı zor soruları kendisine sordu. Onların yerine onlar
için de sordu ama derinlerde hep bir emin olamama durumu vardı. Kendi soru
işaretlerinin üzerine oturmuş derin baskı onun ruhunda hep ince bir affedilme, kabul
edilme arzusu yarattı. Fakat kasetlerle beraber her şey netleşti.
Mutluluk için bir aile kaç kurban verebilir?
Sevgilinin
“seni aldattım” demesi başka bir etki yaratır, onu yatakta biriyle
basmak çok daha başka bir etki yaratır. Danny aldatıldığını hep biliyordu ama o
kayıtlarla birlikte ailesini yatakta basmış oldu. Bu yüzden en çok da Annesinin
yaptığı şefkat gösterileri midesini bulandırıyordu. En çok da onu affedemedi.
Babayı zaten geçtik. Diğerleri de çocuktu ama Anne hem her şeyin başlangıç sebebiydi
hem de yetişkin olarak Danny cinayetine sessiz kalan tanıktı.
Annesi tüm bunlarla
yetinse yine affedilebilirdi. Üstüne üstlük sürekli en yakın ilgiyi göstererek, sevgi
dolu sahte kucak açışlarıyla Danny’nin yüzüne karşı resmen “sen suçlusun ama seni affediyoruz bak”
diyordu. Bu yaptığı, merhamet kisvesi altında irin akan aşağılık bir kibirden başka bir
şey değildi. Bıkmadan usanmadan yıllarca yaptı bunu.
Diğerleri
kendilerine cevabı kolay sorular sorarken annesi bir soru dahi sormadı. Hayatı
boyunca aslında gidecek yeri olmayan Danny’nin eve her gelişinde, gitmesine göz
yumdu. Şimdi biraz durun ve bu iki yüzlülüğün Danny’nin ruhuna nasıl ağır
geleceğini tasavvur edin. İnanılmaz bir tahammül bu...
Muhteşem ikili...
Hazır iki
yüzlülük konusunu açılmışken bu konuda annesini dahi aşan John Rayburn’den
bahsetmeden olmaz. Ailenin sorumluluk sahibi çocuğu, kasabanın güvenliğinden
sorumlu sağlam adam John Rayburn... Herkesi korur, kollar.
Daima olması gerekeni yapar ve kuralların uygulanmasından yanadır. Fakat sürekli
gözünün önüne bir sahne gelir. Danny’nin babasından dayak yediği o anı unutamaz. Başlangıçta
bunu bir acıma duygusu sanırız ama aslında hiç de göründüğü gibi değil.
Danny tekneyle açıldığında ailenin iyi çocuğu
rolünü sürdüren ve o an dahi alacağı bir aferinin hesabını yapan John ' The Golden Boy' Rayburn, Danny'e acıyor olamaz. Babası dahil ailede Danny’e en kızgın kişi John aslında. Diğerlerinin aksine onun zihnine bir çizik atmış. Hatırlanan dayak sahneleri her seferinde küçük hesaplarını yüzüne vuruyor. Halbuki insan kendinden başka herkesi suçlamak ister. İçinde bitiremediği bu ince hesaplaşmadan dolayı aslında Danny’e öyle kızıyor ki acıma sandığı şey nefrete dönüşüyor. Danny ona ihtimalleri hatırlatıyor.
Peki John
gerçekten de kendisiyle çatışsa da kuralları uygulayan biri mi? Tabii ki hayır. İş çıkarlarına ters düştüğü zaman
ortada hiçbir erdem kalmıyor. Kire bulanmış Danny bile bu kadar iyi iş
çıkartamaz. Aynı John, tüm yüzsüzlüğü ile sezon boyunca bizi ikna etmeye
çalışıyor ve yukarıda da bahsettiğim gibi temel insan refleksi gösterip kendisi hariç herkesi suçluyor.
John'un “Kötü insanlar değiliz ama kötü bir şey yaptık” derken aslında yıllar öncesinden bahsetmesi gerekiyor. “Eskiden Rayburn olmanın mükemmel bir şey olduğunu düşünürdüm. Artık öyle düşünmüyorum” derken dahi ‘the golden boy’ aslında kendisine acımaya çalışıyor. Yeri geldiğinde kendisini aklamak için kutsal saydığı Rayburn adını dahi ortaya atıyor. Çünkü aslında kutsalı yok. Çıkarları var. Tam bir opportunist. John Rayburn’ün tüm o kibrinin arkasında kolay cevapların bağımlısı olmaktan öteye geçemeyen vasat bir adam var. Çektiği gizli suçluluk duygusundan bu kadar rahatsız olmasının sebebi de o vasat adamla yüz yüze gelmek istememesi. Zira bu her insanın kendi kıyametidir. .
Sonunda rahatladı...
13 bölüm
boyunca sadece anlaşılmak isteyen bir adamın aslında ne kadar çok fazla şey
istemiş olduğunu ve adım adım kurban edilişini izliyoruz. Diziyi izledikten
sonra ya da en azından yazıyı okuduktan sonra umarım yakınlarınızdan kırıp
attıklarınızı bir kez daha düşünür ve cevabı zor olan soruları kendinize sorma
cesaretini gösterirsiniz.
Bloodline ikinci sezon onayını aldı bile. Dizide ortalık fena karışacak. Çıkacak karışıklığın sebebi son dakika misafiri de değil. Tıpkı yıllar önce
olduğu gibi yine ailede bir ceset var ve Rayburnler bir suçu sindiremeyecek
kadar ‘asil’ insanlar. Yine bir kurban seçip kendilerini aklamaya çalışacaklar
ve yıllar boyu içlerinde ona en kızgın olanları, John... John tıpkı Danny gibi
anlaşılmak isteyecek... Fakat dedik ya, ne yazık ki duvarların kulakları yoktur.