Kaderin şiiri dehşetle yazılır Sansa Stark!

Kaderin şiiri dehşetle yazılır Sansa Stark!
Sansa Stark.. Lord Eddard Stark ve Leydi Catelyn Tully'nin büyük kızı.. Erkek kardeşlerinin gözbebeği, kardeşi Arya'nın çocukluğundaki azılı rakibi.. Güzeller güzeli bir kız. Annesinden aldığı belirgin elmacık kemikleri, turkuaz gözleri, kızıl saçları, uzun ve zarif yapısıyla Kıştepesi'nin incisi..

O birYaz Prensesi

Sansa gerçek bir leydi olmak için yetiştirildi. Dans, müzik ve nakış işleme gibi kadınsı uğraşlarla meşgul oldu. Her genç kız gibi yakışıklı prenslerin, gözü kara şövalyelerin ve tutkulu aşkların hayalini kurdu. Banyosundaki suyun sıcaklığından başka acı, sabun köpüğünden kara bir keder görmeden yetişti. Bir gün yine sıradan bir hayal kurdu ve tüm hayatı değişti!

Hayalleri vardı

Joffrey ile evlenip ona sarı sarı bebeler vermek, sarayının pembe panjurlarından bahçede koşturmacalarını izlemek gibi planları vardı. Joffrey deyince halen kanım çekilir benim.. Öylesine naif bir kızın böylesine psikopat bir genci gözüne bakarak anlaması zordu elbette. Yine de babanın lafını dinlemeliydin diye az geçirmedim içimden. Lord Eddard Stark'ın adaletsiz ölümü sadece bizim için değil, kurtulmasını bekleyip gözlerinin önünde kellesinin alındığını gören Sansa için de dehşetten ibaretti.

Hep sevilmeyi bekledi

Ailesinin uyarılarını ve Arya'nın çıkışlarını dikkate almadı. Joffrey'e gönülden bir sadakatle bağlıydı. Onun için yalanlara göz yumabiliyordu, sessizce sevilmeyi bekliyordu ve Cercei ile iyi geçinmekten başka bir şey düşünmüyordu. Can sıkıntısından insanlara ok savuran Joffrey ise bunu yeni bir işkence malzemesine çevirmekte geç kalmadı. Sansa dayak yedi, aşağılandı, taciz edildi ve yaşadığı her güne pişman oldu. Babasının idamından sonra Joffrey'i aşağı atmayı düşündüğü sahnede kaç milyon insanın ''Evet, şimdi!'' diye bağırdığını tahmin edemiyorum bile. Neylersin ki o bir yaz prensesiydi ve canı alınsa da can alma sınırına asla geçemezdi.

Güzel günler kimi bekler?

Tyrion Lannister ile evlendirildi. Bu onun için ağır bir trajedi olarak tasarlanmıştı, oysa ki tam tersi! Tyrion onun Lannister hanesindeki tek ve en büyük şansıydı. Ona elini bile sürmeyen, gerçek bir leydi zarafeti gösteren ve zulümden koruyan Tyrion'dan başkası değildi. Centilmenliğin kitabı itinayla yazılmıştı.

Dibe, en dibe yolculuk başladı

Joffrey'nin varlığı yeterince korkunç değilmiş gibi yokluğu yani ölümü de kaosu besledi. Suç, sonrasında kaçmalarına ve tahmin edilmez noktalara sürüklenmelerine neden olan Sansa ve kocasının üstüne yapışmıştı. Artık tek çare yollara düşmekti.

Kralın Şehri Sansa için umutsuzluk, varlık içinde yokluk ve acıdan ibaretti. Cercei'nin aşağılamaları, Joffrey'nin eziyetleri ve bazen Sandor bazen de Tyrion'un acıması ve kurtarması sayesinde huzurlu uyuyabildiği bir kaç gece.. Ona da huzur denilebilirse.. Aradığı ihtişama kavuşmuştu Sansa. Fakat bazen en çok dilediğimiz şey en büyük kabusumuz olabilir. Dualarımıza dikkat etmeliyiz, gerçekleşebilirler.

Anne sıcaklığı diye koştuğu teyzesi manyaktı ve hak etmişti belki ama bu defa bir cinayetin kanına gerçekten bulaşmıştı Sansa.. İnsan daha ne kadar dibe batabilir dedikçe biz, daha da derinlere ulaşabildiğini ispatlıyordu. Lord Baelish kahraman rolünü sırtlanırken Sansa'nın güvenini kazanmak nasıl böyle kolay oldu, halen bilmiyorum.

Kış gelmiş ama kime kime?

Lord Baelish onu evine kavuşturdu. Kuzeye.. Kuzeyli bir katile, hem de ailesini öldüren psikopat bir aileye satabilmek için.. İzleyicilerin son damlası kötülükte Joffrey'i sollayan Ramsay Bolton'un tecavüzüyle taştı. Ramsay Bolton evladım olsa eldivenle severim, öyle kahredici bir kötülükle donatılmış! Fakat Sansa eski Sansa değil artık.. Hayatı ailesini mahveden hanelerin elinde paramparça edilmiş olsa da onu değiştiren şeyler de var.

Sansa'daki değişim korkunç olacak.. O günü bekliyoruz

Yüzünü buruşturan tek şey çok sevdiği limonlu keklerin aromasıydı. Şimdi yüksek kulelerin pencerelerinde bir ömür ağlamaya yetecek kadar matemi var. Elini inciten tek şey nakış iğneleriydi. Şimdi vücudundaki çürükler ve güzel elmacık kemiklerindeki morluklar nefes almak kadar doğal geliyor. Kuşlar kulağına şarkılar fısıldardı. Sansa Stark gerçek bir yaz prensesiydi.. Şimdi siyah pelerini ve donuk bakışlarıyla uzun ve karanlık kışı tek başına temsil ediyor. İpekleri, şarkıları, cesur ve yakışıklı şövalyeleri seven, misler gibi kokan Sansa.. Artık yalnızca bir gün daha nefes alabilmenin çaresini arıyor.

Kader ona merhametli davranmadı. Aynı kader kız kardeşi Arya'ya da pek makul yaklaşmadı ama tercihlerimiz yolumuzu belirler. Sansa karakter gelişimi olarak o küçük kızdan genç ve çekici bir kadına dönüşmüş gibi görünse de aslında her şey aynı.. Hâlâ işkence görüp ağlayan, fakat bir tık ileri gidip etrafından yardım isteyen kırılgan bir kelebek gibi davranıyor. Belki artık nakış işleyip cesur prenslerin hayalini kurmuyor fakat hikayesi bir idam sehpasının ucunda sallanıp duruyor. Bize de George R. R. Martin'den merhamet dilemek düşüyor. Bu merhamet Sansa'nın ayağa kalkıp savaşa gerçekten girmesi de olabilir, huzur içinde ve temiz bir biçimde ölmesi de..

Güzel günler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER