Bu mecrada bir
şeyler yazmayalı altı sene olmuş. Ne çok zaman olmuş. Geçen altı yıl,
hissedilen ise altmış yıl. Olaylar olaylar… Ama gelin görün ki Fenerbahçe hala
şampiyon olamamış. Onca şey olmuş, bir bu olmamış. Peh…Gözyaşları, gözyaşları
ve de gözyaşları…Herkese bir kez daha selam olsun. Umarım her şey sizin için
yolundadır. 2025 size, bize, herkese iyi gelsin. İyi yıllar. :)
Deha dizisiyle
yolumun kesişmesi 9. bölümden sonra oldu. Sonra pıtı pıtı bölümleri izleyip 13.
bölümle beraber güncel izleyebilecek hale geldim. Çok şeyler olan ama aslında
hiçbir şey olmayan bir dizi olduğuna karar verdim. Son iki üç bölümünü de güncel
olarak izledim. Ha, baştan beri süper mi yazıldı böyle bir kadroya diye
sorarsanız, cevabım tabii ki de hayır. Ben Ezel gibi bir şeyler bekliyordum.
Bir şekilde bir hikâye aksı, anlatılan karakterler vardı ancak şu anda ben
senaristin yolunu kaybettiğini düşünüyorum. Son bölümlerde izlediğim dizi ile
bana vadedilen dizinin alakası yok. Karakterlerin bir kısmı beyin hasarına
uğramış gibi anlamsız bir şekilde değişmiş durumda. Başrol karakter iyilik,
vicdanla kafayı bozmuş durumda. Bir ileri, iki geri gidiyor her şey sürekli.
Hani intikam? Hani baba oğul savaşı? Hani babasına benzememek için verdiği
çaba? Bu mu dahi? Bu çocuk mu dahi? Hani adına yakışır akıl oyunları? Üç beş merdiven
basamağı saymasıyla mı biz bu çocuğa deha diyeceğiz? 3 çarpı 3 eşittir 9 derse
işte deha mı demeliyiz? Genel izleyici ile dünyanın yuvarlak olması dahil aynı
fikirde olduğum anlara denk gelinememiştir ancak herhalde yaşlandıkça aynı
frekansa geliyoruz, bilemiyorum.
Elinizde mükemmel bir oyuncu kadrosu var. İyi
demiyorum. Mükemmel diyorum. Ya Onur Saylak oynuyor bu dizide. Uğur Polat
oynuyor. Aras Bulut İynemli başrolü dizinizin. Siz oturmuş çift savaşlarının
ortasında kalmışsınız. Tabii ki insanlar birilerini yakıştıracak, zaten
yakıştırmasa anormal olur. Herkesin sevdiği bir karakter olacak. Sevdiği
karakteri görmek isteyecek. Onun hikayesini dinlemek isteyecek. Benim de var.
Senin de var izlemek istediğin karakterler. Her karakterin hikayesini anlatın.
Ama siz niye baştan beri anlattığınız karakterleri, hikayeleri bozuyorsunuz?
Başrol karakter dizinin en anlayamadığım karakteri benim mesela. Bu normal mi?
Burada bence bir anormallik var. Sürekli bir iyilik pompalaması. Ben günün
sonunda böyle kıssadan hisse iyiler, iyilik, evet vicdan diye bir şeyler izlemek,
bu mesajı eve götürmek istesem çizgi film izler, masal kitapları okurum. Bu
kadar korkmayın. Hiç kimse sadece kahraman ya da kötü adam değildir. Hepimizin
içinde her ikisi de var. Başrolünüzün içinde de her ikisinin de olduğunu
keşfedeceğini ve hayatının sınavı olan karakterle karşılaşıp babasına benzeyip
benzememe savaşını vereceğini siz söylüyorsunuz bize bilmem kaç bölümdür. Buna
yönelik de kaplumbağa hızında bir şeyler anlatıyorsunuz ancak sonra pat diye
bunların hepsini unutuyorsunuz. İnsanlar sorunun çiftler olduğunu sanıyor ancak
sorun bence bu değil. Size ne çiftlerden? Siz anlatın bu hikâyeyi, baştan
anlatmaya çalıştığınız gibi o karakteriniz babasını yadırgadığı ve “Senin gibi
olmam herhalde.” diyerek hala karşılaşmadığı duygusuyla bir karşılaşsın, o
konuda sınansın. Sonra bir değişsin. Babasına benzememe savaşını versin. Onun
içindeki kötü adamı da biz bir görelim. Esme Devran sevenler bana kızacaklar
ama kızmasınlar.
Bölümlerce İmre ile flört etmesini ben yazmadım. Karakter
tanıtımında ‘hayatının sınavı’ ifadesini ben kullanmadım. Babasının aşkın bir
ateş olduğunu anlatan cümlelerini hayranlıkla dinletip “Ben seni âşık olunca
göreceğim.” deyince “Senin gibi olmam herhalde.” diye ben söyletmedim. İmre onu
öpünce “Bu hesapta yoktu.” diye donup kalmasını, kendini “Unut.” diyerek
tokatlamasını, 15 yıllık sevgilisine sarılırken İmre’nin arkasından o şekilde
bakmasını da ben yazmadım. Yazıldı, oynandı, ben de izledim çekirdeğimi
çitleyerek. İzledim ve Ezel Eyşan gibi bir şeyler bekledim. Sonra hop o hikâye
birden yok oldu. Hikâyenin genel akışını düşününce onlar da bana hak
vereceklerdir. Baştan beri izleyeceğimiz iddia edilen, sayfalarca replikleri
yazılan hikâye bu çünkü. Hikâyenin temel çatışması olan bir durum bu aşkla
tanışma durumu. “Senin savaşın kendinle olacak. Bana olan hislerinle
savaşacaksın.” Ha savaşır, sonra babası gibi mi olur, yoksa kendi yolundan
devam mı eder, onu bilemem. İşte mesele de o zaten. O hikâye yok olunca da
karakterler, o hikâye için yaratılan karakterler ortada kaldı. Ortada kalınca
da karakterle alakası olmayan hikayeler yazmaya başladınız.
Cesur olayında da
şöyle sanmıştım. İmre Karga hikayesine giriş yapılacak, İmre Cesur’u kurtarmak
için o kolyeyi boynuna takacak sanmıştım ve ona borçlanacak. O hikâye de puf
oldu. Esme karakterinin mafyanın ortasına dalmasının nasıl bir mantığı var
gerçekten anlayamıyorum. Bu karakter mahalleden çıkmayan, baba konusunda da
yaralı, silahla, mafyayla bir bağı, hikayesi olmayan bir karakter. Mafyanın
içine öyle bir soğukkanlılıkla nasıl dalıyor? Sevdiği adamla neden konuşup onu
durdurmak için başka bir şey yapmıyor? Anlattığınız karakter ne ara Cesur'la bu
kadar empati kurdu, ne ara bu kadar saf bir şekilde 15 yıldır tanıdığı
sevgilisi “Ona güvenme.” dediği halde ona böyle güvendi? Ya bu kız hukuk okuyor,
hukuk. Annesini vuran bir karakter varsa böyle sorgusuz sualsiz içindeki
iyiliğe inanmaz, inanamaz. Ütopik bir iyilik hali yazdığınız. Aksine bu
karakterin de bir iç çatışması olmalı onu da bize göstermeliydiniz. İmre gibi
bir karakter yine evinde oturup Cesur’un kurtarılmasını nasıl bekledi de
Esme’den yardım istedi? Gerçekten kafamda oturmuyor. Bölümlerce anlattığınız
karakterlere uymuyor. Aşiret olayı ne alaka? Aşiret reisinin beyninde enfarkt
mı var ki savaşı bitirmek için esas oğlanın sevgilisini kendi ailesine gelin
alıyor. Haydi kız kardeşi olur, kuzeni olur, anlarım da sevgilisi ne alaka?
Nasıl bir aşiret ki bu, böyle aptalca bir fikre kapılabiliyor?
Ben İmre
karakterini seviyorum. Gördüğüm ilk anda sevdim. Tıngır mıngır şarkılarla girdi
hikâyeye. O cıvıl cıvıl halini, zekasını, mafyanın içindeki kadın halini
sevdim. Değişik bir hava kattı diziye. En
çok da Devran’a lafları sokup sokup onu dilini yutmuş halde bırakmasını sevdim.
Birilerinin ona gerçekleri söylemesi gerekiyordu o da bu gerçekleri bir güzel
söyledi. Onunla baş edecek zekada olduğunu gösterdi. “Senin kardeşlerin yok
evlatların var.” sahnesi de en sevdiğim sahne oldu. Devran tarafından
kandırıldı. İlk defa güvendi ve kandırıldı. Sonra intikam naraları attı. Ben oh
eğlence başlasın, işler daha da karışsın diye düşünürken karakter unuttu
intikamını. Puf toz bulutu. Ne ara bu kadar âşık oldu, kendi içinde kabullendi
bu durumu? Mesela annesi vuruldu. Vuranın kim olduğunu bu zekada bir karakterin
anlamaması çok saçma. Neden sabaha kadar oturdu? Biz orda annesi vurulunca
izleyeceğimiz karakter çatışmalarını, Devran’a daha da bilenmesini - hatta
bence Karga vururken o anın içinde olması gerekiyordu - neden göremedik? Sanki
karakterin içinde olması gereken tüm hikayeler için birden silme tuşuna basmış
da hırsla siliyormuşsunuz gibi geliyor. Yetmedi, olay devam etti, en son ‘hayatının
sınavı’ dediğiniz karakter “Ben gurursuzum.” diye tretman yapıyordu. Tabii
bence o da yetmedi, sırada da sanırım onu platonik gibi gösterip karakterini
tamamen yok etmek var. Diyorum ya, iki üç bölümdür başka bir hikâye gibi. O
zaman niye baştan böyle bir hikâye anlatıyorsunuz? Neden haftalarca bunları
yazıp çekiyorsunuz? İlla iki kadın karakter de çift içinde mi yazılmak zorunda?
Onların kendi karakteriyle uyumlu kendi hikayeleri olamıyor mu? Gri karakterler
olamaz mı? Her şey illa siyah ve beyaz mı olmak zorunda?
Ben size hiçbir
zaman İmre iyi birisi demedim. Olmasın. İyi birisi olmasın. Ben bu haliyle
izlemeyi seviyorum. Neden iyi birisi olmak zorunda onu anlayamıyorum. Neden
illa birileri iyi biri olmak zorunda, neden bunu sürekli dayatıyoruz? Ha, böyle
bir hikâye mi yazmak istiyorsunuz, baştan o zaman ona yönelik bir kurgunuz olur,
onu izleriz. Sürekli karakterler bir yere evrilmek üzereyken ‘ama vicdan, ama
iyilik’ diye kamu spotu yapmanıza gerek yok. İskender, Aysel, İmre, Karga,
Cesur, Devran, Esme bunlar iyi olmak zorunda değil. Bunu dayatmanıza, kötüleri
de tü kakalatmanıza gerek yok. Rahatça yazın gitsin karakterleri. Çatur çutur
hata yapsınlar. Hayat böyle bir şey çünkü.
Dolandırıcı,
kara para aklayan bir karakter İmre. İçinde iyiliğe dair yönler de var evet
ancak biz neden bu karakteri iyi kavramı içine sığdırmaya çalışıyoruz? Ben bu
haliyle memnundum. Kızın enerjisi söndü. O cıvıl cıvıl karakter yok oldu.
Hüzünlü kekimiz oldu. “Bizi niye sevmediniz?” diye sorduğu kısım zaten
yeterince kalp kırıcıydı. Yetmedi, dengesiz Devran’ın bipolar davranışlarının
da kurbanı oldu. İki gün önce tersliyor, ertesi gün “İyi ol.” diye konuşmaları.
Bir kişi daha ‘iyi’ kelimesini kullanırsa şuraya bayılacağım. Buna al işte sana
hayatının sınavı demiştik ya onun iç çatışması diye yazdık diyecekseniz ne
tarafa kahkaha atıyoruz? Beni en çok
delirten de erkek karakterin bu dengesiz hallerinin kimsenin umurunda olmaması.
Sevgilisi olan bir karakterin bu davranışları için asla yargılanmaması. Sürekli
kadının suçlanması. Kadının karşısında tuzluk mu var onunla mı yaşıyor bu
yaşadıklarını? Bence şunu artık kabul edelim bizim esas erkeğimiz sandığınız
kadar masum değil. Bunu hepimiz bir hazmedelim. Bununla yüzleşelim. Başka bir
kadınla flört edip dönüp de sevgilinize “Seni seviyorum.” diyorsanız siz iyi
değilsiniz. Beyaz bir karakter değilsiniz. İyiler ve kötüler savaşında sizi
iyiler cephesinden alalım. Siz eğer sevgilinize “Benden uzak dursun diye
konuşmaya gittim sonra beni biranda öptü.” diye yalan konuşuyorsanız siz dürüst
değil yalancısınız. Başka bir kadına içiniz giderek bakmaya devam ederken bir
diğerine de “Zaafım.” diyorsanız siz aşık değil riyakârsınız. “Ben seni
tehlikeye atmam. Kendine dikkat et.” dediğiniz kişiye annesinin vurulduğunu
bile bile ertesi bölüm “Bizim seninle konuşacak hiçbir şeyimiz yok.” diyorsanız
siz dahi değil Alzheimer’sınız. Ya da bunların hiçbiri değil, sadece kafası
karışık ve başladığı hikâyeyi unutmuş bir senaristin yazdığı bir karaktersiniz.
Daha önceden yazdığım bir iki şeyi okuyanlar-kimse okumuyordu-, kadın
karakterleri, böyle güçlü, farklı, yaralı, hikayesi olan, herkes tarafından da
sevilmeyen, zorbalanan, ahlaki ikilemle eleştirildikçe eleştirilen, bel altı,
bel üstü her türlü hakareti yiyen ama aslında günün sonunda sadece farklı olan
karakterleri izlemeyi de yorumlamayı da sevdiğimi bilir. Bence izlemesi çok
keyifli. Her mini etek giyeni eskort sanacaksanız işimiz var arkadaşlar.
Karga İmre
cephesi mesela o da benim çok ilgimi çekiyordu. Cengiz Eyşan gibi orayı da
kafamda kodlamıştım İmre sürekli borçlu olmamakla ilgili konuşunca. Karga’nın
zaafı da ortadaydı. Bir kolye mevzusu dönüyordu. Oradan acaba Devran'la bir
çatışma olur mu, işte eline silah almayacağını iddia eden ama patır kütür
milleti birbirine öldürten vicdanlı karakterimiz Karga cephesiyle eline silah
alır mı diye düşünürken o da puf. Birden adam sarhoş bir bedevi oldu. Ben
Karga’yı izlemeyi çok seviyordum ondan ne istediniz? Neden onu da böyle birden
pasif hale getirdiniz?
Yazı devam ediyor...