Annem Ankara: Bir şehir, bir kadın, çok hikâye

"Babama babalık yapmak istemiyorum! Anneme arkadaş olmak istemiyorum! Kardeşime baba olmak istemiyorum! Sadece çocuk olmak istiyorum!’’
Tüm bölüm boyunca sanırım beni en çok etkileyen replik Burak’ın bu serzenişi olsa gerek. Bir çocuğun sadece çocuk olmak istemesi. Bir umuttu babasının cebine sıkıştırdığı okul harçlığı. Belki de uzun yıllardır beklediği o umut. Ona yeniden çocuk olabileceğinin hayalini kurduran bir umut. Özlemini duyduğu birçok şeye ramak kaldığını inandığı anlarda yine yeniden babasının duvarına çarpması Burak’ın kendinden vazgeçiş noktası oldu.


 
Başar’ın ilahi sesinin de dediği gibi; bir annenin baş edemeyeceği tek şey, evlatlarına duyduğu aşktır. Bu sevgi, her engeli aşmaya yeten bir güçken, bir o kadar da kırılgan bir zayıflık taşır. Anne, dünyadaki her zorlukla savaşabilecek cesarete sahipken, evladının acısıyla yüzleşmek onu savunmasız bırakır. Çünkü bir annenin kalbinde, çocuklarının mutluluğu her şeyden daha kıymetlidir ve onların üzüntüsü, onu bambaşka bir boyutta etkiler. Bu derin bağ, anneye hem sonsuz bir güç verir hem de en büyük korkusunu yaşatır: Evladının acısına duyduğu çaresizliği. Annenin kalbi, bu aşkla hem en güçlü hem de en kırılgan halini alır. Zuhal, en büyük sınavını, kız kardeşinin telefonun ucunda çığlık atarak 'Abla, yetiş, Burak!' dediği anda vermiştir. O an, zamanın durduğu, kalbinin hızla çarptığı, hatta canından can gittiği andı. O çığlık, sadece bir çağrı değil, aynı zamanda Zuhal’in hayatının dönüm noktası olabilirdi.


 
Baştan sona temposunu hiç kaybetmeden akan Annem Ankara, izleyicisini hem geçmişin buruk anılarına hem de geleceğin umuduna taşıdı. Final sahnesinde ise adeta bir yumruk oturttu yüreklere. Sevgili Bergüzar Korel öyle güçlü, öyle gerçek bir his yansıttı ki bizlere ekran karşısında olan herkesin nefes almayı unuttuğuna yemin edebilirim. Bazı hikayeler vardır, sadece bir ekranın içinde değil, kalbinizin en derin köşelerinde yankılanır. Annem Ankara tam da böyle bir hikâye... Öylesine geçmişten, bugünden ve yarından izler taşıyor ki, sizi her sahnesiyle zamanın ötesine götürüyor. Her detayıyla mücadele eden anneleri, hayatlarının merkezine çocuklarını koyan kadınları ve annelerinin direnişiyle büyüyen çocukları hatırlatıyor. Belki de bu yüzden bu kadar "bizden" hissettirdi. Çünkü hepimizin hayatında bir yerlerde mücadeleci bir anne, onun etrafında şekillenen bir aile ve o ailenin direniş dolu hikayesi vardır. Annem Ankara, bir diziden fazlası; bir şehri, bir kültürü ve bir halkın içsel yolculuğunu anlatarak bize kim olduğumuzu hatırlattı.

Yaşanmış bir hikâyenin bir kaleme daha çok ilham verdiği aşikâr ve hikâyeyi kaleme dökmek kadar anlatasını bu kadar kalbe dokunan cümlelerle dile getirmek bir başka yetenek. Kalemine sağlık Başak Anigün; sahneleri koydum kenara, Başar’ın her sahnede ilahi sesiyle sahneye nasıl anlam katacağını bekledim durdum bölüm boyunca. Dönem dizisi sevmeyen beni ekrana kilitlediğiniz için ayrıca teşekkür ederim.

Her sahnesiyle yeniden izlemek isteyeceğiniz bir hikâye olmuş Annem Ankara. Yazan, yöneten, oynayan; kamera arkası ve önü emeği geçen herkesin yüreğine sağlık... Sevgiyle kalın.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER