Tüm bölüm boyunca sanırım beni en çok etkileyen replik Burak’ın bu
serzenişi olsa gerek. Bir çocuğun sadece çocuk olmak istemesi. Bir umuttu
babasının cebine sıkıştırdığı okul harçlığı. Belki de uzun yıllardır beklediği
o umut. Ona yeniden çocuk olabileceğinin hayalini kurduran bir umut. Özlemini
duyduğu birçok şeye ramak kaldığını inandığı anlarda yine yeniden babasının
duvarına çarpması Burak’ın kendinden vazgeçiş noktası oldu.

Başar’ın
ilahi sesinin de dediği gibi; bir annenin baş edemeyeceği tek şey, evlatlarına
duyduğu aşktır. Bu sevgi, her engeli aşmaya yeten bir güçken, bir o kadar da
kırılgan bir zayıflık taşır. Anne, dünyadaki her zorlukla savaşabilecek
cesarete sahipken, evladının acısıyla yüzleşmek onu savunmasız bırakır. Çünkü
bir annenin kalbinde, çocuklarının mutluluğu her şeyden daha kıymetlidir ve
onların üzüntüsü, onu bambaşka bir boyutta etkiler. Bu derin bağ, anneye hem
sonsuz bir güç verir hem de en büyük korkusunu yaşatır: Evladının acısına
duyduğu çaresizliği. Annenin kalbi, bu aşkla hem en güçlü hem de en kırılgan
halini alır. Zuhal, en büyük sınavını, kız kardeşinin telefonun ucunda çığlık
atarak 'Abla, yetiş, Burak!' dediği anda vermiştir. O an, zamanın durduğu,
kalbinin hızla çarptığı, hatta canından can gittiği andı. O çığlık, sadece bir
çağrı değil, aynı zamanda Zuhal’in hayatının dönüm noktası olabilirdi.

Baştan sona temposunu hiç kaybetmeden akan Annem Ankara, izleyicisini hem
geçmişin buruk anılarına hem de geleceğin umuduna taşıdı. Final sahnesinde ise
adeta bir yumruk oturttu yüreklere. Sevgili Bergüzar Korel öyle güçlü, öyle
gerçek bir his yansıttı ki bizlere ekran karşısında olan herkesin nefes almayı
unuttuğuna yemin edebilirim. Bazı hikayeler vardır, sadece bir ekranın içinde değil, kalbinizin en derin
köşelerinde yankılanır. Annem Ankara tam da böyle bir hikâye... Öylesine
geçmişten, bugünden ve yarından izler taşıyor ki, sizi her sahnesiyle zamanın
ötesine götürüyor. Her detayıyla mücadele eden anneleri, hayatlarının merkezine
çocuklarını koyan kadınları ve annelerinin direnişiyle büyüyen çocukları
hatırlatıyor. Belki de bu yüzden bu kadar "bizden" hissettirdi. Çünkü
hepimizin hayatında bir yerlerde mücadeleci bir anne, onun etrafında şekillenen
bir aile ve o ailenin direniş dolu hikayesi vardır. Annem Ankara, bir diziden
fazlası; bir şehri, bir kültürü ve bir halkın içsel yolculuğunu anlatarak bize
kim olduğumuzu hatırlattı.
Yaşanmış bir
hikâyenin bir kaleme daha çok ilham verdiği aşikâr ve hikâyeyi kaleme dökmek
kadar anlatasını bu kadar kalbe dokunan cümlelerle dile getirmek bir başka
yetenek. Kalemine sağlık Başak Anigün; sahneleri koydum kenara, Başar’ın her
sahnede ilahi sesiyle sahneye nasıl anlam katacağını bekledim durdum bölüm
boyunca. Dönem dizisi sevmeyen beni ekrana kilitlediğiniz için ayrıca teşekkür
ederim.
Her sahnesiyle yeniden izlemek isteyeceğiniz bir hikâye olmuş Annem Ankara.
Yazan, yöneten, oynayan; kamera arkası ve önü emeği geçen herkesin yüreğine
sağlık... Sevgiyle kalın.