Kan Çiçekleri: Sizi siz yapan her şeyi seviyoruz

*Nasıl bu kadar kusursuz tablo olunabilir en güzel örneğidir*
Gelelim en çok göze batan ‘’Kendi derdime düştüm seni Gül’ü unuttum.’’ Dediği yere: Öncelikle Dilan ne zaman sadece kendini düşünen, bencil bir karakter oldu? Ucu bucağı olmayan bir empati insanı var karşımızda. Bu onu güçsüz, zayıf ya da saf yapmaz. Aksine çok güçlü bir insan yapar. Bir insan gücünü öfkesinden ya da hırsından almaz; kalbinden, merhametinden ve vicdanından alır. Dilan ve Baran’ı da ortak noktada buluşturan bu değil mi zaten? Dilan o konağa geldiği ilk günden bu yana kendi derdinden ziyade başkalarının derdine koşup herkesi yarasına bir nebze olsun merhem olmaya çalışmıştır. O konağın iyilik meleği mührünü almıştır. Şimdi siz ondan Gül’ü düşünmemesini bekleyemezsiniz. Karakterinden ödün vermiş olur aksini yaparsa. Keza kaçtığını söylediğinde ona bir Baran bir de Gül inanmadı. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Dilan’ın affettiğini bizim sorgulama lüksümüz yok.


 
Merdivenlerden Dilan’ı aşağıya iten Fırat’tan, Dilan’ın verdiği nasihati dinleyen Fırat’a gelmiş olmamız bile Dilan’ın gücünün simgesidir. Ve üstelik küçük görmeyen, ona saygı duyarak dinleyen bir Fırat vardı karşımızda. Konağın hanımı olarak konakta geçen bir olayla ilgilenmesi kadar normal bir şey yok bana göre. Ve bu basite alınabilecek bir konuda değil üstelik. Son on bölümdür Baran ve Dilan ile Gül ve Fırat dışında pek bir şey izlemedik ki Gül ve Fırat sahneleri daha baskındı bu bölümlerde. Sahnelerin çekildiği zamanda Barış Baktaş’ın ayağının sargıda olduğunu fark ettik. Geçti biliyorum ama yine de çokça geçmiş olsun. Yan karakterler ana karakterlere hizmet eder ve fakat dozunda olduğu sürece. Gül ve Fırat’tan başka da yan karakterlerimiz var bizim bu hikâyede. Hatta en az ana karakterler kadar önemli Azade Karabey’imiz var. Gül’den kafasını kaldıramayıp Dilan ile bir türlü bir araya gelemeyen. Hani nerede Dilan ve Azade çatışmaları? Karabeyler en son ne zaman bir masa başında toplanıp yemek yedi? Aç susuz mu yaşıyor bu insanlar? Tamam, Dilan’ın annesi söz konusu ama anne aranırken de o konakta bir masa kurulabilir. Anne aranırken de Azade ve Dilan karşı karşıya gelebilir. Kudret Karabey’e çok daha fazla anlam yüklenebilir. Koca Karabey aşiretinin ikinci veliahttı Cihan Karabey’ de biraz anlam yüklenebilir. Karakterlerin altı oldukça boş kaldı benim nazarımda. Ve fakat altı çok da güzel doldurabilir karakterler…


 
Son olarak değinmek istediğim bir konu var: Son on bölümdür o kadar şahane bir Baran ve Dilan aşkı izliyoruz ki kalbimiz kıpır kıpır. Dilan’ın kendini sonsuz Baran’a teslim edişi; Baran’ın Dilan’ı sevme şekli muhteşem ötesi bir şey. Ve fakat üzgünüm ki bu bile bir yerde itiyor bizi sahneden. Keza sürekli dile dolanan aynı replikler izleyiciyi oldukça yormaya başladı. Bir olmamışlıktan ziyade bir uzun uzadılık durum var hikâyede. Bazı konuların artık kapatılıp yeni konulara geçilmesi gerekir sanki. Bizim bir Cevahir’imiz var, bana göre altı hala doldurulmadı ve fakat artık doldurulması gerekir.

 
*Hocam Baran Dilan’a ‘’SEVGİLİM’’ diyebilir mi?*

Sevgili yazan, yöneten, emek veren tüm Kan Çiçekleri ekibi; Şuan TV dünyasının ne gündüz kuşağında ne de akşam kuşağında kimyası bu kadar şahane tutan bir çift yok. Size garantisini verebilirim. Allah ne verdiyse yazın ve çekin derim. Bu da benim naçizane eleştirim.

Sürç-ü lisan ettiysem af ola.
Sevgiler…
 
Arka fonda *Hirai Zedüş Ben bilmezdim renkleri*
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER