O ahşap ikisini taşırdııı
Geçen yaz memleketteki evdeyken gördüm dizinin
tanıtımlarını. Belki tanıtımlardaki dönüşüm hikayesi hoşuma gitti, belki Ertan
Saban gibi, Özge Özberk gibi tanıdığım oyuncuların olması tam hatırlamıyorum
ama izlemek istedim diziyi. Hatta yazın yayınlanan bölümlerini televizyonsuzluk
ve limitli internet gibi zorluklara katlanarak ısrarla takip ettim. Şimdi
bitiyor olduğu için biraz üzgünüm, istediğim gibi bitmediği için biraz kırgınım
ama yine de diziyi düşünürken aklıma hep sevdiğim, güzel sahneler geldiği için
iyi ki zor şartlara rağmen ısrarla izlemişim diyorum.
Saydığım sebepler sayesinde izlemeye başlamıştım ama
izleyeme devam etme sebebim kesinlikle başta hiç tanımadığım Devrim Özkan ve
onun Ertan Saban’la partnerliğiyle var ettikleri Songül ve Sadi Payaslı karakterleridir.
Şöyle söyleyeyim ki, başka hiçbir şey olmasa da sadece onlar için diziyi
izlerdim ve keşke onlar dışında başka hiçbir şey olmadan diziyi izleyebilseydim.
Neyse ki aynı şeyi defalarca izleyebilmek gibi bir özelliğim var da onlar
dışında her şeyi atlayıp baştan sonra birçok kez izleyebiliyorum.
Yani söylemek istediğim, ben bu diziyi karanlık tarafta
olmaktan pişman olup vazgeçen eski mafya, yeni öğretmen Sadi Payaslı ve ona bu
yeni hayatında koruma polisi ve eş olan hatta onun deyişiyle onu terbiye eden
Songül Payaslı için izledim. Tabii ki, izlediğim, maruz kaldığım başka şeyler
de oldu ama ilgimi çeken başka hiçbir şey olmadı. Yani üstüne seksen beş bin
kişi çıkmaya çalışmasaydı eğer Sadi Payaslı’nın da söylediği gibi o ahşap
ikisini taşırdı bence. Sorry, i’m not sorry.
Sadi Payaslı (Alcapone)
Ertan Saban’ı tanıdığımdan bahsetmiştim başta. Sevdiğim
oyuncuların, takip ettiğim oyuncuların bulabildiğim bütün işlerini izlerim ben.
Hatta onlarla alakalı bulabildiğim her şeyi izlerim/okurum. Ertan Saban’ı da
daha önce tabii ki izlemiştim ama bütün işlerini izlediğim oyunculardan değildi.
Sevgili meslektaşı Ebru Özkan öyleydi. Yani bu diziyi biraz da Ebru Özkan
sayesinde izlemeye başladım diyebilirim ama iyi ki yapmışım deme sebeplerimden
biri Ertan Saban oldu. Onun hayat verdiği Sadi karakteri çok güzel biriydi ve o
da Sadi’yi çok güzel oynadı. Tam bir fangirl olarak izledim kendisini.
Sadi hem en çok iyi ki hem de en çok keşke dediğim karakter.
İyi ki dedim çünkü Sadi çok güzel bir adamdı ve çok severek izledim. Keşke dedim
çünkü Sadi çok güzel bir adamdı ve onu layığıyla izleyemedim. Ben sanmıştım ki,
biraz farklı bir mafya olarak başlayıp, biraz farklı bir öğretmen olarak devam
ederken bize o biraz farklılığın nasıl oluştuğunu da gösterirler. Sonuçta adam
başrol, nasıl bir hayat yaşamış? Nasıl mafya olmuş? Neden mafya olmuş? Zira
mafyalık işini iyi yapsa bile severek yapmadığını, pişman olup bıraktığını
gördük en başta. Tamam ben mafya külliyatına hâkim değilim ama 115 bölüm Karadayı
izlemiş biri olarak kabadayılar alemine dair bazı fikirlerim var yani. Öyle
sekiz dil bilen, milli bayramları coşkuyla kutlayan, mesela Türkan Saylan
kitabı gördüğü zaman gururlanan, rolü gereği öğretmen olması gerektiğinde sanki
yirmi senelik öğretmenmiş gibi davranabilen, karşısındaki insana çocukmuş,
kadınmış ayırmayıp saygıyla yaklaşan bir mafya pek görülmüş değildir bence.
Songül Payaslı (Kara Mamba)
Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Devrim Özkan bu diziye
dair en güzel şey. Çok güzel diye mi, çok genç diye mi, güzel oynuyor diye mi
bilmiyorum, belki de hepsi için evladımı sever gibi sevdim Songül karakterini
de Devrim Özkan’ı da. Bu dizi için söyleyebileceğim en büyük iyi ki, Songül
karakterinin varlığı ve onu Devrim Özkan’ın oynuyor olması. Benim için
kesinlikle sürpriz oldu bu durum. İlk defa izledim çünkü kendisini.
Yalnızlığını, eksikliğini, ufacık şeylerden mutlu olan çocuk
kalbini, sevdiği adamı sahiplenişini, onun her halini kabullenişini,
kızdığında, üzüldüğünde bile bırakıp gidemeyişini, bildiği doğruları inatla
savunuşunu, kaybettiği ailesine özlemini, bir aile kurma özlemini, kurduğu
ailesine dair hayallerini… daha birçok şeyini çok sevdim Songül’ün ama en çok
da gülüşünü.
Yaptığı paylaşımlardan anladığım kadarıyla Devrim Özkan
kendi de çok sevdi Songül olmayı. Sadi Payaslı’da olduğu gibi yine gönül
rahatlığıyla diyebilirim iyi ki Songül’ü izledim. Tabii yine keşke daha çok
izleyebilseydim de diyorum. Zira gencecik bir oyuncunun böylesi içinden
gelerek, kendini vererek bir karakteri canlandırmasını hayranlıkla takip ettim.
Tahminimce Devrim, iyi ki Songül’ü ben oynadım demiştir ama ben bir izleyici
olarak eminim ki Songül de beni iyi ki Devrim Özkan oynuyor demiştir.
Sen hep gül komiserim!
Yaver: bundan sonra senin adın Sadi
Payaslıdır.
Sadi: Payaslıdır.
Yaver: Komiser yengemle evlisin.
Songül + Sadi: Rol gereği
Yaver: He rol gereği.
Yazı devam ediyor...