Yazının başında her
anne koşulsuz sevmez demiştim. Gül böyle annelerden. Muhtemelen özellikle
çocukken bunu Ceylin'e çok hissettirmiş. Aylin, Gül'ün kendisine benzettiği ve
onun için daha farklı bir yere koyduğu Ilgaz'ı. Ceylin ise ona benzemeyen ve bu
nedenle hep eleştirdiği Çınar'ı. Zafer'in bu ailede yokluğunun etkisi dışında
çok bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Gül için de Ceylin, Zafer'in hapse
girmesiyle 18 yaşlarında filan (Ceylin 8.bölümde üniversitede iken evin karışık
olduğunu, babasının hapiste olduğunu söylemişti) evin sorumluluğunu alınca (4
bölümdeki "Hepsine de ben baktım."), sorunlu çocuktan "anlamadığı
ama evin direği olan" çocuğa terfi etmiş. Aylin'in Ceylin'e sevgisi de hep
koşullu oldu. İşine geldiği zaman Ceylin'i seviyor, işine gelmediğinde
sevgisini çekiyor. Ceylin'e güvenmiyor bile. Bu da onun Gül öğretisinden
geçmesinin sonucu. Mesela bunlara dair, Ceylin'in yaralarına dair şeyleri
öğrenmek isterdim.
Ceylin'in kural
tanımazlık ve ona başkalarınca atfedilen tüm o özelliklerinin altında da önemli
travmalar olduğu belli. Bunu düşünme sebeplerimize bir yenisi de bu bölüm
eklendi. Ceylin'in 9 yaşında aniden başlayıp 19 yaşında aniden giden migreni.
Ceylin karakterini tüm renkleriyle seviyorum ve değişip sıkıcı bir karakter
yapılması en büyük korkularımdandı. Ama bu renklerin altındaki travmaları da
öğrenmek isterdim.
Ve tabii Yargı'ya âşık
olma nedenlerimden biricik avukatımız Ceylin Erguvan Kaya'yı izlemek isterim.
Onu hapsedildiği Ilgaz'a anlatacak mı anlatmayacak mı cenderesinden kurtarmanın
zamanı geldi. Yargı'da herkesin anlatmayıp sakladıkları oldu. Bir tek Ceylin bu
sınavda ama. Hayatını Ilgaz'a anlatıp anlatmama etrafına kodluyoruz böyle bir
karakterin ve buna üzülüyorum.
Ceylin'e artık
herkesten özgür, kendine ait davalar verilmeli. Bırakın ağız dolusu övgüleri
hak ettiği gibi alsın. Bu defa mesela değişiklik olsun. Ilgaz karısına yardım
etmek istesin ama Ceylin istemesin. Avukat Ceylin'in ofisindeki o tahtayı
çıkarıp dava çözdüğünü izleyelim. Yargı ise dizimizin adı Avukat Ceylin'in
dünyasına hala giremedik ama onun dünyasına girelim. Ceylin gibi bir karakter
ne davalar çözebilir ne şer yuvalarına çomak sokabilir. Bunları
izleyelim.
Fakat biz Ceylin adına
ne izliyoruz? Aman Ilgaz'a anlattı mı anlatmadı mı? Anlatmazsa Ilgaz onu terk
eder mi? Bu mudur? Ilgaz'ın Ceylin'e aşkı ona yaptığı ne bir lütuf ne de bir
iyilik. Aşk öyle bir şey değil. Ceylin'e hissettiği aşk, Ilgaz'ı da Metin'in
programladığı robot olmaktan çıkarıp, kendi sınırlarını sorgulatan, onu
özgürleştiren bir güç. Ilgaz kendi kurallarına takılıp, sadece kendi
duygularını dikkate alıp Ceylin'i terk ederse tek kaybeden de Ceylin olmayacak.
Ilgaz da kaybedecek.
Bir kadın olarak
güceniyorum bu duruma. Artık Ceylin'i şu sınavlardan çıkarıp, cübbesini ona
verip, mesleğini ve davalarını verip avukat olarak izleyebilir miyiz? Ilgaz'ı
da belki avukat karısını dolu dolu takdir edip överken görürüz bu süreçte.
Tıpkı Ceylin'in savcı kocasını hiç lafı eğip bükmeden, dolu dolu defalarca
övdüğü gibi.
Evet, sonunda
Kapadokya'ya geldim. Yorumlarken de bölümü izlerken dediğim gibi "Hadi
Kapadokya'ya gidelim artık." dediğimi söylemiştim değil mi?
Öncelikle
Kapadokya'nın o güzel manzarası ile en güzel manzara olan sevginin temsilcisi
IlCey'i birleştirip bize sunan sevgili senaristimiz Sema Ergenekon'a teşekkür
ederim.
Özlemişim. Gerçekten
çok özlemişim.
Hiç lafımı
sakınmayacağım. Yargı'yı gayet objektif seyrettiğimi düşünüyorum. Hatta arada
diğer sevilen çiftlere de dizilere de bakıyorum. Her oyuncunun emeğine saygım
sonsuz. Fakat IlCey'deki o doğal ekran kimyası şu anda eşsiz (Evet, bugün
burada çiftimi öveceğim).
Ben IlCey'i sevdikten
sonra Aşk101'i seyretmiştim. Burcu ve Kemal ile Ceylin ve Ilgaz o kadar
birbirlerinden farklı ki, aynı insanların oynadığını bildiğin halde bunu
hissetmiyorsun. Özellikle Burcu Hoca ve Ceylin arasında dağlar kadar fark var
karakter, tepki ve duruş olarak ama her ikisi de gerçekmiş gibi
seyrediyorsunuz. Burcu Hoca'yı da çok seviyorum. Fakat Ceylin'in yerinin çok
ayrı olduğunu da belirtmek isterim.
Hal böyle olunca insan
izlemek istiyor onları. Konuşurken, gülerken, eğlenirken... Burada yazan bir
diğer arkadaşımın dediği gibi oyun arkadaşı olurken... Takım arkadaşı
olurken... Sevgiyi koşulla almış iki çocuk olarak birbirlerini koşulsuz
severken... Bunları izlemek için de birlikte sahnelerinin olması gerekiyor. Bu
nedenle Kapadokya sahneleri haftalardır 5-6 dakikada kalan IlCey sahnelerine
bir nebze telafi oldu.
Çok güzellerdi.
Özgürce birbirine odaklanmak ne çok yakışıyor Ceylin ve Ilgaz'a. Gerçi Ceylin
kalbinde böyle bir yükle gitmesin, daha özgürce eğlenebilsin isterdim ama
Kapadokya kısmını sadece övgüye ayırmaya karar verdim (Bir de Ilgaz'ın yeraltı
şehrini gezerken Ceylin'in daha yeni bir bodruma kapatıldığı için korkacağının
aklına bile gelmemesi çok garipti.).
Çekimler harikaydı.
Hepsi tablo gibi seyredilecek sahnelerdi. Yönetmenimize de teşekkürlerimi
iletiyorum.
Kapadokya'ya şarkı
söyleyerek gittik. Ne güzel ne doğal ne sıcaktı. O andan itibaren
İstanbul'dakileri unuttum. Bölümün gerginliğini attım. Kendimi yollara vurdum.
Ben de onlarla şarkı söyledim.
Ve konuşan IlCey...
Sema Hanım'a teşekkür ediyorum. Birbirleriyle ilgili gerçekten bilmedikleri çok
şey var. Bu konuşmalardan çok değerli şeyler öğrendik. Mesela biliyorduk ama
Ilgaz'ın aşk denen duygunun ne olduğunu Ceylin ile anladığını ondan duyduk. Ilgaz'ın
ilk aşk deneyimlerini öğrendik. Ceylin'in iki evlenme teklifi aldığını
öğrendik. Yüzüklerden birini sattığını öğrendik, ki yürümeyen ilişkiden
maksimum fayda sağlamış kendisini tebrik ediyorum. Gerçi ilişki var mıydı yok
muydu bilemiyoruz. Çünkü aşkım demedi, evlenme teklifi dedi. Yüzükleri nasıl
tutmuş orası soru işareti o zaman? :))
Ceylin'in staj
zamanlarını ve üniversite hayatını çok merak ettiğimi daha önce de yazmıştım.
Bu bölümde öğrendik ki, çok gezmeye fırsatı olmamış. Engin ile geçmişte Bodrum'a
gittiklerini biliyoruz. Ceylin'in muhtemelen üniversite ve staj zamanda ve
babası hapisten çıktıktan sonra balıkçılıkla fazla kazanamayacağı için
sonrasında da "eve para getiren kişi" görevi olmuş. Şu anda bile
Aylin'e verdiği maaşla onlara katkıda bulunuyor. Çalıştığı için yoğun ama dolu
bir öğrenciliği ve staj zamanı vardı eminim. Bunu öğrenmeyi de umuyorum
önümüzdeki konuşmalarda.
Bir çift en iyi baş
başa birbirini tanır, duygularını açar birbirine ve zamanla en iyi baş başayken
o duygular ortaklaşır. Geçmiş ve bugüne dair konuşmalar, her ne kadar Merdan
Dede'ye tanınmamış dedelik fırsatı için üzülmüş olsam da değerliydi.
Duygusal konularda çok
şiirsel yazamıyorum sanırım. Fakat Ranini'de IlCey ve oyun arkadaşlığına dair
yazan arkadaşımın dediği o oyun arkadaşlarını ben de gördüm. Ilgaz'ın çok uzak
olduğu sosyal medyaya dair Ceylin ile youtubercılık benzeri bir oyun oynaması
mesela. Çömlek yaparken de önce yarışır gibiydiler, sonra birlikte oynamaya
karar verdiler.
Ve mesele yılkı
atlarının özgürlüğünü yaşayabileceğin bir alanı, emekliliği beklemeden hayatına
katabilmektir dedirttiler. IlCey o alana sahip aslında. Birbirlerine sahipler.
Aşk özgürleştirir çünkü. Eksik olduğun noktayı sana verir. Ceylin için bu
olduğu gibi kabul edilme, Ilgaz için kendi zincirlerinden ve kurallarından
azade kalıp özgürleşme ve her ikisi için de çocukken alamadıkları koşulsuz
sevgiyi alabilme. Bunun için birbirleri ile çocuklaşabilmeleri çok değerli.
Burada yazdığımız her
şey sevdiğimiz bir işin, gerçekmiş gibi benimsediğimiz karakterlerin daha iyi
olması adına. Bu kadar sevmesem duygularımı ve düşüncelerimi sıraya koyup bir
yazı planlama, onu en iyi şekilde anlatabilme adına nasıl bir yol seçmem
gerektiğini düşünme, cümlelerimi gözden geçirip tekrar okuma ve hatta bazı
sahneleri tekrar izleme derken, birkaç saatimi bir yazıya harcamazdım sanırım.
Bunu bana sadece Yargı yaptırabiliyor bir süredir. IlCey ve dizi adına hep daha
iyiye dileklerimle yazımı bitiriyorum.